Ben en azından üzerimizi ararlar, fotoğraf makinamı kontrol ederler diye düşünüyordum. Fakat yanılmıştım. İlk defa direnişçi bir liderle üzerimiz aranmadan görüşme yapacaktım. Hem de Amerika’nın en çok arananlar listesinde ilk on kişinin arasında bulunan biriyle…

Savaş bölgelerinde çok özel kişilerle görüşmek, iyi röportajlar yapmak için bazen haftalarca beklemek zorunda kalabilirsiniz. Ben de ABD’nin Afganistan’da en çok arananlar listesinde olan Molla Dadullah’la görüşebilmek için haftalarca bekledim. Başta Amerikalı ve İngilizler olmak üzere onlarca yabancı askerin öldürülmesinden sorumlu tutulan Molla Dadullah ayrıca Taliban’ın en bilinen yüzüydü. Batı medyasına göre gözü dönmüş, son derece tehlikeli bir terörist olan Molla Dadullah’ın ünü Afganistan’da, özellikle de güney bölgelerde dilden dile dolaşıyordu. Batı medyasının aksine güney bölgelerde Dadullah ülkesini işgalcilere karşı savunan bir kahramandı. Taliban’ın askeri operasyonlarının genel sorumlusu olan Dadullah’la ilgili Veziristan’a gelmeden önce bir çok video izlemiştim. En son izlediğim videoda Dadullah kendi elleriyle ekmek yapıp savaşçılarına dağıtıyor, onlarla tek tek ilgileniyordu. Dadullah ayrıca Taliban’ın medyaya en çok önem veren komutanı olarak da biliniyordu. Onun hazırlattığı CD’ler, yaptığı konuşmalar Güney Afganistan’da elden ele dolaşıyordu.

Molla Dadullah’ın karargâhına yolculuk

Ebu Ömer beni Molla Dadullah’la görüştürmek için gece kampa gelmişti. Geceyi kampta geçirdikten sonra sabah erkenden Ebu Ömer, Ali Üzüm ve bize korumalık yapan bir mücahidle yola çıktık. Hiç durmadan yağmur yağıyor, yolda tek tük rastladığımız Veziriler betto ismi verilen şallarla kendilerini yağmurdan korumaya çalışıyorlardı. Fakat yağmur öyle şiddetli yağıyordu ki Vezirilerin başlarına örttükleri bettolar kısa zamanda sırılsıklam oluyordu. Bu arada yine arabayı Ebu Ömer sürüyor ben de Afganistan’da yaşananları anlamak için ona sorular soruyordum. Nasıl olsa Molla Dadullah’ın karargâhına daha çok yolumuz vardı. Ebu Ömer’e gerçekten kanım ısınmıştı. Fikrî yönü pek fazla güçlü olmamakla birlikte bildiklerini samimi bir şekilde yaşayan birisiydi. Davranışlarında hiçbir sahtelik yoktu. Onunla 3-5 dakika geçirdikten sonra samimiyetinden, içtenlik ve saflığından etkileniyordunuz. Ebu Ömer nereli olduğunu, hangi şehirde doğup büyüdüğünü herkesten sır gibi saklasa da burnu nedeniyle ben onun Karadenizli olduğunu tahmin ediyordum. Ayrıca Ebu Ömer’in kendine ait özel bir litaratürü vardı. Örneğin “aciyp” ve “ahicim” kelimelerini çok kullanıyordu. Aciyp kelimesi onun literatüründe acayip, ahicim de kardeşim demekti. Gerçi burada sadece Ebu Ömer değil tüm Türkler kardeşim yerine ahicim kelimesini kullanıyordu.

Taliban’ın merkezinde

Arabamızla uzun zamandır aralıksız yağan yağmurun altında ilerliyorduk. Veziristan’a geldiğimden beri böyle yağmur görmemiştim. Gök sanki bütün ağırlığını yeryüzüne boşaltıyordu. Yağmur ancak 5-6 saat sonra durdu. Yağmur durur durmaz da etrafı mis gibi bir toprak kokusu sardı. Biz de artık Molla Dadullah’ın karargâhına iyice yaklaşmıştık. Ebu Ömer yol üzerinde birkaç kez arabadan inip arkadaşları olduğunu tahmin ettiğim birkaç Afganla konuştu. Bu kişiler bize Molla Dadullah’ın karargâhını bulma konusunda yardımcı oluyorlardı. Sonunda arabamız etrafı duvarlarla örülü, içi yüksek duvarlar nedeniyle fark edilmeyen bir yerde durdu. Kapıdaki nöbetçiler Ebu Ömer’i görür görmez onu tanıdılar ve yanımızda Ebu Ömer olduğu için bizi arama gereksinimi bile duymadılar. Oysa ben en azından üzerimizi ararlar, fotoğraf makinamı kontrol ederler diye düşünüyordum. Fakat yanılmıştım. İlk defa direnişçi bir liderle üzerimiz aranmadan görüşme yapacaktım. Hem de Amerika’nın en çok arananlar listesinde ilk on kişinin arasında bulunan biriyle…

Molla Dadullah’la karşılaşma

Karargâhın kapısı geniş bir bahçeye açılıyordu. Bahçenin tam ortasında bir uçak savar bulunuyordu. İçeri girer girmez tüm gözler bize çevrildi. Karargâhta onlarca savaşçı vardı ve Ebu Ömer’in söylediğine göre bu savaşçılar Molla Dadullah’ın en yakın adamlarıydı. Ebu Ömer, Molla Dadullah’ın korumalarından birine onun nerede olduğunu sordu. Koruma, “Molla Dadullah 2-3 saat önce operasyondan geldi. Şimdi de şu odada uyuyor. Şu kapıdan içeri girip onu uyandırabilirsiniz” dedi. Bu durum karşısında şaşkınlığa uğramadan edemedim. Çünkü koruma Molla Dadullah’ı bizim uyandırmamızı teklif ediyordu. Ebu Ömer’le birlikte korumanın gösterdiği odanın kapısını açtık ve Molla Dadullah kapı açılır açılmaz uyanıp bize bakmaya başladı. Dadullah odanın içinde yere serilmiş bir uyku tulumunun üstünde yatıyordu. Odada bu uyku tulumundan başka hiçbir şey yoktu. Dünya gerçekten bu adamların umurlarında değildi. Savaşçısından en üst düzey komutanına kadar herkesin son derece basit ve sade bir hayatı vardı. Molla Dadullah Ebu Ömer’i görünce bir hayli sevindi. Önce yattığı yerden kalkıp Ruslara karşı savaşırken kaybettiği sağ ayağına protez bacağını taktı. Sonra da terliklerini giyip elini yüzünü yıkamak için bizden izin istedi.

Molla Dadullah “Biz Buda heykellerini yıkarak Peygamber’in sünnetini yerine getirdik. Peygamberimiz de Mekke’ye ilk girdiğinde müşriklerin putlarını devirmişti” dedi. Yani Taliban lideri Afganistan’ı yönettikleri 6 yıl boyunca uyguladıkları siyasetin, tüm dünyada tepki çeken bir takım uygulamalarının doğru olduğunu savunuyordu.

Türklere saygı duymalarının nedeni

Kısa bir zaman sonra odaya geri dönen Molla Dadullah hepimizle kucaklaştı ve Ebu Ömer’le sohbet etmeye başladı. Bu arada korumalar odaya yememiz için elma ve mandalina getirdiler. Molla Dadullah mandalinaları bizzat kendi elleriyle soyup Ebu Ömer’e ikram ediyordu. Bu da aslında Ebu Ömer’e olan sevgi ve saygısının bir göstergesiydi. Yarım saat kadar süren bir muhabbetin ardından Ebu Ömer Molla Dadullah’a beni daha yakından tanıtmaya başladı ve kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledi. Molla Dadullah röportaj talebimi büyük bir memnuniyetle kabul ettiğini ifade edip bana Türkiye ile ilgili sorular sormaya başladı. En çok da Türkiye halkının İslami yaşayışını merak ediyordu. Çünkü Osmanlı’nın yıkılışından sonra Türkiye’de İslam’a ait olan her şeye savaş açıldığını o da tüm dünya Müslümanları gibi biliyordu. Molla Dadullah Türkiye halkını çok sevdiklerini, İslam’a yaptıkları hizmetler nedeniyle büyüklerinden Türklere büyük saygı duymaları gerektiğini öğrendiklerini söylüyordu. Âlem-i İslam’ın içinde bulunduğu sıkıntıların Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasıyla başladığını savunan Dadullah, kendilerinin de Hilafet’in yeniden kurulması için mücadele ettiklerini belirtiyordu.

İstediğini sorabilirsin

Kısa sohbetimizin ardından Molla Dadullah bana röportajı bir televizyon mu yoksa gazete için mi yapacağımı sordu. Ben gazete için yapacağımı söyleyince Dadullah, “O zaman ben video kaydı aldırayım” dedi ve korumalarından birine röportaj için dışarıya kamerayı kurmalarını söyledi. Kamera kurulduktan sonra hep birlikte bahçeye çıktık. Molla Dadullah çekim esnasında kullanılacak kameradan, kameranın kuruluşuna kadar her şeyle teker teker ilgileniyordu. Ben de bu arada çantamdan fotoğraf makinamı ve ses cihazımı çıkardım. Kamera kurulduktan sonra Molla Dadullah 10-15 adamına röportaj esnasında arkasında durmalarını söyledi. Muhtemelen daha sonra CD yaptırıp halka dağıttıracağı röportajın görüntü olarak güzel olmasını istiyordu. “Bana hazır mısın?” diye sordu. Ben hazır olduğumu haber verince sorularımı sorabileceğimi söyledi. Röportaj başlamadan tebessüm ederek “İstediğin her soruyu sorabilirsin. Aklında hiçbir şey kalmasın” dedi. Böylece Molla Dadullah’la röportaja başlamış oldum.

Buda heykellerini niçin yıktınız?

Röportajımız ilerledikçe verdiği cevaplardan karşımda oldukça rahat ve kendinden son derece emin bir adamın olduğunu fark ediyordum. Molla Dadullah’la uzun uzun konuştuk. Ona Kabil’den niçin bu kadar kısa sürede çekildiklerini, savaşın gidişatını, Pakistan ve El Kaide ile ilişkilerini sordum. “Söz Direnişçilerde” kitabımda tamamı yayınlanan röportajın bir yerinde Dadullah’a; “Afganistan’ı yönettiğiniz dönemde hiç mi hatalarınız olmadı? Bugünden geçmişe baktığınızda, Taliban Afganistan’ı yönetirken şu hususlarda hatalar yapmasaydı iyi olurdu dediğiniz olmuyor mu?” dedim. Taliban’ın bir özeleştiri yapıp yapmadığını anlamak istiyordum. Dadullah ise bu soruma şöyle cevap verdi: “Taliban Afganistan’ı İslâm’ın emirlerine göre yönetti. İslâm’ın emirlerinde de bize göre yanlışlar yoktur. Allah’ın emrettiği her şey meşru, istemediği her şey gayri meşrudur. Bu kuralları biz kendi düşüncemize göre üretmedik. Kur’an, Sünnet ve âlimlerimizin fetvalarından aldık. Bugün Afgan halkının tamamına yakını Taliban dönemini özlüyor. Çünkü Taliban, Afganistan’da Şer’i kuralları uyguladı. İslâm devleti döneminde Afganistan’a huzur geldi.” Açıkçası Molla Dadullah’ı biraz daha sıkıştırmak istiyordum. Bundan dolayı bu sefer de ona hem Türkiye’de hem de dünyada oldukça tartışılan tarihi Buda heykellerinin niçin yıkıldığını sordum. Molla Dadullah “Biz Buda heykellerini yıkarak Peygamber’in sünnetini yerine getirdik. Peygamberimiz de Mekke’ye ilk girdiğinde müşriklerin putlarını devirmişti” dedi. Yani Taliban lideri Afganistan’ı yönettikleri 6 yıl boyunca uyguladıkları siyasetin, tüm dünyada tepki çeken bir takım uygulamalarının doğru olduğunu savunuyordu. Açıkçası Molla Dadullah’la ilgili önceden duyduklarım nedeniyle oldukça sert bir birini bekliyordum. Fakat karşımda espri yapmayı seven, dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden bir lider vardı.


Adem Özköse'ın Yazısı.