Arkadaşlarımız Rehin Alındı, Gazi Oldu, Şehit Edildi…
Selçuk Mirza
Hain çetenin 15 Temmuz akşamı başlatmış olduğu eylemi, Cuma günü saat 23.00 sularında köprülerin kapatıldığı haberiyle öğrendim. Fakat henüz ne olduğu hakkında net bir fikrim yoktu ve spekülasyonlar arasından bence en akla yatkın olan, o an köprülere yapılmış bir tehditti. Ardından TRT’deki korsan bildiri ve Cumhurbaşkanımızın CNN’e yaptığı canlı telefon bağlantısını değerlendirerek durumun mahiyetini daha net anlama fırsatı buldum. Akabinde de dinimize ve vatanımıza sahip çıkma hedefiyle soluğu Çevik Kuvvet Bölge Müdürlüğünde aldım. Olay yerine intikal ettiğimde askeri birliklerin çevik kuvvetin etrafında 10’dan fazla sayıda tankla yer aldığına şahit oldum. Bu esnada Çevik Kuvvet Bölge Müdürümüz halkın da desteğini alarak askerlerin komutanını megafonla yanına davet etmek suretiyle subaya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın talimatını bildirmesi sonrası subay yanlış bilgilendirildiğini ileterek, birliğine derhal kışlalarına dönme talimatı verdi. Çevik kuvvet çevresinde tek el ateş edilmeden sonlandırılan kaosun çözümünde sağduyulu, akılcı yaklaşımıyla bölge amiri ve cansiperane mevzi alan ağırlıkla romanlardan oluşan bölge halkı büyük emek gösterdiler.
Çevik kuvvetteki olayların yatışması sonrası bir yandan Çengelköy’de yapılan baskın hakkında bilgi edinmeye çalışırken diğer yandan Nakkaştepe üzerinden 1. köprüye ulaştım ve gördüğüm manzara karşısında şoka uğradım. Yaşananlar ihanet dolu katliamdan başka bir şey değildi. Özellikle hayatlarında hiç darbe görmemiş ve hayatlarının büyük kısmını “milli irade” söylemleri eşliğinde geçirmiş olan gençler, tek cesareti ellerindeki silahları olan, akıl ve iradelerini kiraya vermiş, kendilerini “yurtta ihanet çetesi” olarak adlandırdığım katillerin karşısındaydı. İnandıkları değerler uğruna, tereddüt etmeksizin koşan yiğitlerin bir yaprak gibi tek tek asfalta düştüğüne şahit oldum… Bir an bile olsun susmayan silahlar, top atışları, patlayan bombalar, alçak uçuş yapan jetler, biber gazları ve daha nicesiyle karşı karşıyaydı inananlar. Ne silahları vardı, ne de bombaları. Zulüm karşısında dimdik duruşları vardı zalimi korkutan. Benim o kadar cesaretim yoktu belki de, yaralananlara acil yardım etmek düşmüştü bana. Cenab-ı Hak yaralananlara şifa, vefat edenlere ise şehitlik mertebesi nasip etsin inşallah.
Gecenin ilerleyen saatlerinde Çengelköy’den gelen haberle biraz daha üzüldük. Katil çete bir adım daha ileri gitmiş, katlettikleri insanlar yetmiyormuş gibi birçok dostumuzu rehin almıştı. “Yalıboyu - Kuleli arası keskin nişancılarla dolu, çıkanı indiriyorlar” bilgisi sonrası tepelerden Havuzbaşı Parkı’na inerek orada mücadele eden bir avuç dostumuzun yanına ulaştık. Hemen hemen hiçbir güvenlik gücünün olmadığı Çengelköy’de bir aşağıya bir yukarıya koşuşturmalar başlamıştı, rehin alınan dostlarımızdan haber alabilmek adına. Zaman ilerliyor, endişeler artıyor ve silah sesleri bir an olsun susmuyordu Çengelköy’de. Artık sabah namazları kılınmış, sabırsızlık iyice artmıştı grupta ve gökyüzünün aydınlığa kavuşmasıyla nelerin yapılabileceği konuşuluyordu. Birden bir hareketlilik yaşandı ve gece bizim indiğimiz tepelerden silahlı onlarca sivil polis Havuzbaşı’na akın etmeye başladı. Onları 4-5 akrep, 2 TOMA ile gelen özel harekat birlikleri izledi. Silah sesleri devam ederken bu ekip etrafta bir süre keşif turu yaptıktan sonra Çengelköy içlerindeki çeteye harekât düzenleyebilmek adına tekrardan tepelere doğru ilerledi. Tam bu sırada rehin alınan dostlarımızdan biri bizi aradı ve askerlerin onları serbest bıraktığını ve harekete geçmek üzere olduğu bilgisini verdi. Yapılacak olan operasyon bilgisini almış olmalılar ki bir an önce kaçmak mühimmatlarını geride bırakmak üzere yola koyulmuşlardı. Bu haberle birlikte tüm emniyet birimleriyle meydana ulaştık. Heyecan, sevinç, üzüntü, yorgunluk, tekbirler, zafer ve dahası. O an kelimelerle tarif edilemez. İnananlar kazanmış, inananların iradesine kurşun sıkan katliam çetesi kaçmıştı.
O gece adına konuşulacak çok şey var fakat rehin alınan dostların bize aktardığı bir husus var ki üzerinde durmadan geçemeyeceğim. Çengelköy katliamını idare eden ve sabah sivil olarak askerlerini geride bırakıp özel aracıyla kaçmaya çalışan Kurmay Albay Mürsel Çıkrıkçı’nın gece boyunca sadece inandıkları için dostlarımıza fiziksel ve psikolojik işkence etmiştir. Ellerini bağlayarak tutsak aldığını düşündüğü fakat aslında kendi aklı ve iradesinin tutsak olduğunun farkında olmadan rehin aldığı koca yürekli adamlara söylediği “Allah’ınız şimdi gelsin de sizi benden kurtarsın!”(haşa) sözleri unutulacak gibi olmayıp merhum şairimiz Mehmet Akif’in “Doğ ey güneş erit taştan adamı ve uğruna taşları diken elleri” dizesini hatırlattı bana.
Ezcümle, gerçekten büyük bir imtihana tabi tutulmaktayız ve bu imtihandan dersler çıkarmalıyız;
- Hayatımızın merkezine Kuran-ı Kerim’i almalı, bolca okumalı, düşünmeli ve daima kararlarımızı kameralar karşısında ağlayıp sızlayanların uygun gördüğü gibi değil Allah’ın, Peygamberi vasıtasıyla bizlere ilettiği mesajlar ışığında alabilecek yetkinliğe ulaşmanın peşinde olmalıyız.
- Kolaycı ve toptancı olmamalıyız.
- 15 Temmuz gecesi yaşadığımız birkaç saatlik savaş ortamını iyi özümseyip yıllarca küffar işgaline maruz kalan Müslüman kardeşlerimizin durumunu anlamalı, empati yapmalı ve kaderin bize sunduğu ensarlık fırsatını iyi değerlendirmeliyiz.
- Dünya meselelerinde sabit fikirli, fanatik olmamalı, olaylara eleştirel bakabilmeli ve yorumlayabilmeliyiz.
- Ayırmamalı, kutuplaştırmama, nefret ettirmemeliyiz. Belli bir odak doğrultusunda birleştirmeli, kucaklamalı, sevdirmeliyiz.
- Değerlerimiz tek bir eğitim kurumuna ipotek edilmemeli. Her sokağa aynı okuldan binlerce açıp diğer okulları manevi olarak ihmal etmek yerine her semtte manevi değerler temelinde, evlatlarımızın Allah için kendilerini kalifiye olarak yetiştirebilecekleri polis lisesi, asker lisesi, sanat lisesi, fen lisesi, teknik liseler vd. inşa edilmelidir. Kendi askerimizi, polisimizi, savcımızı kendimiz yetiştirmeli, “başkası yetiştirse de İslam’a hizmet etse” diye beklememeliyiz.
- Gelecek kaygısıyla değil, hizmet hassasiyetiyle kişisel eğitimimizi sürdürmeliyiz. Rızkı verecek olanın Allah olduğuna sözde değil özde inanmalıyız.
- En önemlisi aynı havayı soluduğumuz, ortak kaderi paylaştığımız tüm canlılara karşı saygılı olmalı, birbirimizi Allah için sevmeli ve dünyalık menfaatler uğruna birbirimize kin, nefret gibi çirkin duygular beslememeliyiz.
Allah`ın selamı, rahmeti, bereketi ve mağfireti üzerimize olsun.
GENÇ'ın Yazısı.