Beni Allah`a Götür!
Müslüman olma aşkının lezzetinin boşluğunu anarşist ve sosyalist heyecanlar kapatıyor, devrimci/aktivist/eylemci ayakları revaç buluyor bu günlerde daha çok. Fikre önem veriyoruz vermesine de bu zıkkımın kökü fikirler bizi Allah’a götürecek mi sorusuna cevap veremiyoruz
İslamcılık fikriyatından neşet eden, İslamcıların emekleriyle ortaya çıkarılan yüzlerce mesele son birkaç on senedir tartışılıyor. Daha öncesinde mezheplerle alakalı meseleler tartışılıyordu. Bundan daha önce de itikadi meseleler… Ve artık özgürleşme ve teknoloji ile birlikte hiçbir ayrım ve salahiyet aranmadan İslam’la alakalı meseleler herkes tarafından tartışılabiliyor, herkesin elinde kendi fikir ve görüşlerini (yorum) söyleme imkanı var. Yorumların bir çoğu usül zemininde hayat bulma imkanından yoksun ve hatta usulün anlamsız olduğuna kâni görüşler bile var.
Herkesin her şey hakkında bir fikri ve yorumu olduğu, herkesten sayamayacağımız büyüklerin ise kesin ve yanılmaz önermeleri bulunduğu bir vakit bu içinde bulunduğumuz. Artık özgür bir toplumda yaşadığımız için bu özgürce serdedilen görüşlere, yorumlara saygı duymak bir modern insan vazifesi. Biz de vazifemizi yerine getirip Facebook Akaid Dersleri Yönetmeliği’ni saygıyla selamlıyor ve zıvanadan çıkmadan asıl meselemize dönüyoruz.
Tartışmalar, modernizm eleştirileri, yeni fikirler, tüm bu şeyler bizi huzura kavuşturamıyorsa ne işe yarıyor? İrtibat kurduğumuz ilim kaynakları veya ilim adamları bizi Allah’a götürmüyorsa, kalbimize ağırlıktan başka bir şey vermeyen cedelleşmelerin ortasında bırakıyorlarsa neden varlar? Tadı tuzu olmayan soğuk bir İslamcılık mı bizi daha iyi Müslüman yapacak?
Müslüman olmanın lezzetinden huzurundan yoksun oluşumuzu açıklamak için televizyonlarda, gazetelerde ve sokaklarda konuşulan şeylere baksak yeterlidir sanıyorum. Gündeme aldığımız meselelerin ruhundan bihaber, mevzunun cesedi üzerine müteala yapmaktayız. Bir ruhu, bir lezzeti, manevi soluğu olmayan sohbet halkaları, kuru ve teknik malumatlar tüm bilgi edinme yollarımızı tıkamış durumda. İlginç bir şekilde günümüzde makbul olan da bu.
Müslüman olma aşkının lezzetinin boşluğunu anarşist ve sosyalist heyecanlar kapatıyor, devrimci/aktivist/ eylemci ayakları revaç buluyor bu günlerde daha çok. Fikre önem veriyoruz vermesine de bu zıkkımın kökü fikirler bizi Allah’a götürecek mi sorusuna cevap veremiyoruz. Bilgi, zeka ve akıl sahibi olmaklığımızdan dolayı “akletmek” konusundan yırtacağımızı sanabiliriz ama ben akletmenin sadece akılla yapılan bir şey olduğundan emin değilim. Kurak bir gönül nasıl akledebilir ki.
Gönlü besleyen menbalara ulaşmak eskisi kadar kolay değil elbette. Uzun ve zorlu yolculuklara çıkmak gerekiyor belki. Batı aklına/tarihine göre yolculuk kavramı sürekli bir gidiş, bir ayyaşlık, bir kendini bilmezlik barındırıyor. Devamlı yolda olmak hâli, bir yere bir mekana ve fikre bağlı olmamanın cezbediciliğinden hayat buluyor. Aksine bizim yolculuklarımızın avarelikle bir alakası yok.
Yolculuğun bizzat kendisi değil, yolculuk sonunda varılan Hira ve orada elde edilen huzur önemli daha çok. Müslümanın yolculuğu yolda olmanın lezzetinden beslenmiyor yani, yolun başında ağza çalınan o tat sadece teşvik pirimi. Bir hazcılıktan bahsetmiyorum elbette, asgari Müslüman olmanın huzurundan bahsediyorum. Çilenin ve yaşamak meşakkatinin üstünü örtemediği bir huzurdan…
Tüm bunların üstüne esas soruyu yeniden sormakta fayda var. Beni kim/ney Allah’a götürecek? Televizyonda teravih namazı tartışması yapan hocalar mı, mahalle camisinin imamı mı, o koca ciltli fıkıh akaid kitapları mı yoksa? Falanca alimin fikirleri mi veya, filozofların öğretileri mi, öteden beri gelen ekoller mi? İbadetlerimiz mi, iyiliklerimiz mi? Soru da burada cevap da!
Biz Fethi Gemuhluoğlu ne demiş ona bir kulak verelim: “Akıl kutsaldır beyler! Din-i mübin, akıl sahiplerine teklif edilir. Din-i mübin, şeriat-ı garra; akıl sahiplerinedir teklif… Fakat akıl, akılsızlara gereklidir. Aklı olanlar, aşkı seçsinler ve aklı terk etsinler. Akla malik oldukları halde…”
Abdullah Kibritçi 'ın Yazısı.