Yakup Öztürk

Gerçek Hayat’la…

Yaklaşık 7 yıl önce, güzel dostlarımdan biri elinde Gerçek Hayat dergisiyle çıkagelmeseydi, o güne kadar küçük kırıntılar kadar sofrada yer tutmayan okuma serüvenim bir anda sınıf atlayamayacaktı. Onbeş yaşında bir yeni yetmeyken, elime tutuşturulan bu dergi, -izin verin azıcık gurur yapayım- beni akranlarım arasında bir anda büyük bir adam ilan etti. Bunda şüphesiz en çok, Gerçek Hayat dergisinin kurucu yazarlarından Gökhan Özcan`ın hakkı vardı. O günlerde aklımız ermediği için pek gündem, siyaset yazılarına dokunmazdık. Bunun dışında yazan abilerimiz, amcalarımız bizim için öncelikliydi. Zaman geçti, dergiyle daha bir hemhâl olmaya başladıkça, Gökhan Özcan imzalı yazılarla muhabbetimiz koyulaştı. Haliyle, insan ilgiyle okuduğu bu adamı merak ediyordu. Köşesinde küçük bir fotoğrafı vardı ama o fotoğraftaki sima da bize haşmetli ama mütebessim bir Osmanlı hünkârını andırıyordu. Neyse ki, Gerçek Hayat`ta bir hafta yazarların okurlarla buluşacağı bir toplantı tertip edileceği haberi çıktı. Hararetle okuduğumuz bu isimlerle sohbet edebilecek hatta Saklı Ülke`nin bu saklı yazarıyla tanışabilecektik. O akşam geldi, toplantı yapıldı. Derginin o güzel yazarlarından çoğu oradaydı, bir tek Gökhan Özcan eksikti.

Sonradan öğrendik ki, Gökhan Özcan "merkez"e nispet yaparcasına Ankara`da ikamet edermiş. Açıkçası bugün düşünüyorum da, o hakikatli, samimi, sağlam yazıların bu muharriri İstanbul`a nasıl da yakışırmış. Ben kalemini bu kadar iyi kullanıp da, İstanbul`da ikamet etme fikrine sahip olmayan yazar pek hatırlamıyorum. Gökhan Özcan`ın evlilik haberini de Gerçek Hayat`tan aldık. Temmuz 2004`te İbrahim Kiras dergide, "Bir Damat Bir Mahkûm..." başlıklı bir yazı kaleme aldı. Hakan Albayrak`ın ne yazık ki, hapse mahkûm olduğu günlerdi. Okurlarıyla bir aile muhabbeti kuran dergi, bir oğlunu dünya evine bir oğlunu mahpus damına yolluyordu. Gökhan Özcan burada her hafta birbirinden iyi yazılar yazdı. Gündemi meşgul eden bir ayrıntıdan yola çıktı kimi zaman, kimi zaman da modern çağın insan denen biçareyi nasıl har vurup harman savurduğundan bahsetti. Kaleminden kurduğu insanlık, medeniyet, maneviyat duvarını, kâğıtla her buluştuğunda yeniden yeniden sundu okurlarına. İstanbul`un dışından, sırlara gark olmuş bir deli şeyh gibi, önce çile doldurdu, sonra onu okumaktan yorulmayan yüzlerce dervişe yol oldu. Saklı Ülke`nin yanında, Gerçek Hayat`ta ince esprilerle dolu mizah yazıları yazdı. Yanına "hikmet" koyarak.

Uygarlığın Ölü Kuşları, İç Kulak İltihabı, Bir İade-i Mektup Hadisesi, Türbansız Barbie Eğitimin Baştacı, Olimpik Ruh Nereye Sıvıştı?, Ruhu Zayıflatan Şişmanlıklar Gökhan Özcan`ın yazılarından bazı başlıklar. Bunlar mütevazı arşivimi karıştırdığımda karşıma çıkan ilk birkaç yazı. Biz Gökhan Özcan`ı ısrarla okumaya devam ederken gün geldi, sırlar puf oldu. Haftalar, yıllar geçti kurucusu olduğu Gerçek Hayat`ta yazmayı bıraktı Gökhan Özcan. Uzun bir süre ortalıkta görünmedi ta ki, Yeni Şafak`ta yazmaya başlayana kadar. Eminim ki, okurları derinden bir "oh" çekmiştir bu haberi aldıklarında.

Gökhan Özcan, yazıyı sadece dergi ve gazetelerinde sürdürmüyor. Deneme ve hikaye türünde kitaplar kaleme aldı. Yazının dışında fotoğraf sanatına bir profesyonel ustalığında katkı sağladığını biliyoruz. Gökhan Özcan bir cebinde kalem taşır, bir cebinde fotoğraf makinesi desem yalan olmaz umarım. En son, Ankara’da yayın kurulunda bulunduğu Edebiyat Ortamı dergisinde bir fotoğraf üzerine yazdığı metni okumuştum.

Hem Yazar Hem Okur

Gökhan Özcan iyi yazmak kadar, iyi de okuyor. Bunu yine yazılarında andığı metinlerden ve kişilerden biliyorum. Bugünlerde şiir havzasına yenice girdiğim Ece Ayhan’ı, Gökhan Özcan’ın kalemiyle daha yakından tanımamış mıydım? Sadece bunlar mı? Daha onlarca isim, şiir onun yazılarının yanlarında okura göz kırpardı. Oradan bakarak, Özcan’ın okuma serüvenine daha yakından tanıklık edebilirdiniz…

Gökhan Özcan hakkında bir şeyler yazmak fikri ortaya atıldığında, kendimi nasıl daralttım bilemezsiniz. Yazının başında da değindiğim gibi, okumaya bir anlam atfettiğim günlerde tanımıştım Gökhan Özcan`ı ve onun benim bu anlamlandırmama ne derece değer kattığının bilincindeydim. Kısacası bu yazı bir portreden öte "ahde vefa" yazısı olmalıydı. Bu sebepten, sayın Özcan`ın bende uyandırdığı fikrin, hafızamın ve aklımın derinliklerinde heba olmaması için bu yazı bir nimet olmalıydı. Buraya kadar meramımı anlatabildim sanırım. O zaman bu, büyük vefa duyduğum Gökhan Özcan`a küçük bir şikâyetimi arzetme hakkına sahip olmuşumdur diye düşünüyorum. Özcan`la kurduğum ilişki alelade bir orta mektep talebesiyken başladığında da bu kaygımı korurdum. "Neden böyle bir kalem, kendisini daha istifade edilebilir bir adam haline getirmez?" Bu soruyu maalesef bugün de koruyorum. Gökhan Özcan, bir zamanlar "köşe yazarlığı" üzerine yazılar kaleme almıştı. Günlük tüketilen bir nesne olan gazetenin yanında, yeni sıkı kitaplar kaleme almalı değil mi Özcan? Anadolu`nun farklı yerlerinde onu daha çok okumak için bekleyenler varken, Gökhan Özcan ortaya çıkmalı. Evet, sihir hall olacak ama bu durum bir yerlerde başka sihirlere kapı aralayacak. Gökhan Özcan adı, bugün o büyük büyük büyüklenme taslayan adamlarla yan yana anılabilirdi. O zaman herkes daha net görürdü, o büyüklerin küçüklüğünü. Gökhan Özcan kalem namına Ankara`dan öte geçmediği için, merkezde deneme ve hikâye biraz daha başıboş geziyor.

Yıllar önce Gerçek Hayat dergisinde attığı temellerin çatıya ulaşmasını temenni ederek bu yazıya bir es verelim. Sizi Gökhan Özcan kitaplarıyla ve biyografisiyle başbaşa bırakalım.

Gökhan Özcan Kitaplığı

Günlerin Gölgeleri, Mavi Yayıncılık

Hiçbirşey, Vadi Yayınları

Ruh Yordamı, Vadi Yayınları

Altmışikiden Tavşan, Aç İç Oku Yayınları


Gökhan Özcan’ın Kısa Biyografisi

Gökhan Özcan hakkında, onun kim olduğuna dair kısa bir araştırma yaptığınızda öne çıkan zaman ve yerleri şöyle sıralayabiliriz: Ankara’ya göre daha “buralı” sayılacak bir şehirde doğdu, 1965’te, Bursa’nın İnegöl’ünde. Yükseköğretimine kadar olan eğitimini burada tamamladı. 1987’de Gazi Üniversitesi’nin Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Zaman Gazetesi’nde çalıştı. Hepsi birbirinden önemli olan yapımlar için TRT’de bulundu. Mimar Sinan, Yunus Emre, Kırkambar bunlardan bazıları. Panel ve İzlenim dergilerinde çalıştı. Gerçek Hayat’ta dergiyi ihya edecek kadar kaliteli yazılar yazdı. Şimdilerde Yeni Şafak’ta kalem oynatıyor, Ankara’da adını bilemediğimiz bir devlet kurumunda çalışıyor.


GENÇ'ın Yazısı.