Patates Kızartmasına Doyulur Kabe Seyrine Doyulmaz
H. Esra Rana
Genç Dergisi, içinde adım geçmeyen bir hac-umre sayısı yaptı ya, içerleyip aldım başımı gittim. Nasrettin Hoca ile aynı toprakların insanı değil miyiz, olacak o kadar. Dereye tepeye yukardan bakıp, türbülanslarda bayılmayıp ta Mekke’ye vardım. İyi de ettim. Bu yaşta! hacı olmak herkese nasip olmaz. Eh artık adımızı H.Esra Rana şeklinde yazarlar diye umuyorum.
Neyse efendim, buraları kısa keselim.
Kabe’nin ikinci katından dış avlusuna inen merdivenlerde oturuyorum. Elimde patates kızartması var. Bir değil, iki değil. Üç-dört gündür bir özlemdir sarıp sarmaladı midemi. Ne yesem boş, illa ki patates kızartması çekiyor canım. Biraz daha beklemek zorunda kalsaydım herhalde herkesi yürüyen patatesler şeklinde görebilir, tuhaf yaklaşımlar sergileyebilirdim.
Neyse ki bugün elime fırsat geçti ve refiklerimin acıkmasını fırsat bilerek patates kızartması aldım, bir fast-food dükkanından. Bir, iki, üç… Yok, hala o kaç gündür özlediğim patates kızartmasının tadını bulamıyorum. Belki diyorum annemin patates kızartmasını özlemişimdir, onun lezzeti farklıdır, belki diyorum ağzıma beşini birden atarsam daha iyi tadına varırım. Fakat bu ihtimallerin hepsini sahneden silip süpüren bir ses yükseliyor içimde. Patates kızartması hasretini susturamadığım gibi bu sese de engel olamıyorum. Kim bilir nerede kulağıma çalındı da, şimdi kafesinden kaçan kuş gibi bulunduğu yerden çıkıp, içimde yankılanıyor. “Maddi lezzetlere doyulur, hatta bıkılır fakat manevi lezzetlerde doyum olmaz. İnsan istedikçe ister, kanaat etmez.”
Öyle ya, bugünlük bu kadar tavaf yeter diyebiliyor mu insan hiç? İnanın diyemiyor. En fazla yorgunluğuna yenik düşüp, şu vakitte tekrar yaparım diyor. Namaz kılarken Kabe’ye biraz daha yakın olabilmek için, bir saat öncesinden seccadesini serip bekleyebiliyor. Tenha ve açısı güzel bir yerden saatlerce Kabe’yi izliyor fakat en ufak bir yeterlilik, doygunluk hissetmiyor.
***
Patates kızartmasını bitirmeden kese kağıdının içine koyuyorum. Harem sağımda, ileriye doğru bakıyorum. Karşımda KFC var, onun üst katında, bina içinde Burger King duruyor. Büyük pencerelerin kenarındaki masalarda yemek yiyenleri görebilmek mümkün. Bir yerlerde Mc Donalds da varmış, ben görmedim ama Türkler konuşurken duydum. Buralarda öyle zaten. Sanki herkes Türkçe biliyor. İşte yine Türkçe konuşan birileri. Televizyondaki haberlerden bahsediyorlar. Maalesef her kelimeyi duymaya gerek kalmıyor. Anahtar kelimeler yeterli. Filistin, Gazze, İsrail, şehit, çocuk…
Medine’de Cuma. İmam hutbede ağlıyor. İyi ki diyorum birkaç senedir takip ettiğim tefsir dersleri var. Onlardan kulağıma çalınan ayetleri tanıyorum. Allah’ın dinine yardım edin…Allah’ın ipine sımsıkı sarılın…. Müslümanlar bir duvarın tuğlaları gibidir. Bizim halktan insanlar var, kendi aralarında sohbet ediyorlar. Ne, nerede kaç riyal? Tamam onlar tefsire gitmemiş olabilir, hediye alacakları çok insan da olabilir. Peki ya şu kelimelere de mi yabancılar? Gazze, Filistin, ihvan..
Burger King çıkışlı patatesler işte şimdi işe yarıyor. Yoksa imam hutbede Gazze diye ağlarken, ben ağlamak için hangi bahaneyi bulabilirdim.
GENÇ'ın Yazısı.