O’na, O’nun ismiyle, O’na hamd ederek, O’na şükrederek, O’ndan yardım dileyerek, O’nu severek, O’ndan korkarak, O’nun büyüklüğünü zikrederek, O’nun kelâmını okuyarak, O’nun huzurunda eğilip, O’na secde ederek, O’nun birliğinin şehadetiyle, O’nu tespih ederek ibadet edilir.

Sâhibimin adıyla…

Bismillah!

Kalbin çalar saati ile, göz kepengi açılır. Bedenin, yatar vaziyetten doğrulur vaziyete geçişteki yakıtı, besmeledir.

Buz kesen soğuk hava, suya tesirden hayâ eder, abdest ritimleri boyunca.

Ellerin yüzü güler, ağzın, burnun yüzü güler. Yüzün de güler yüzü, hem nasıl sevinir, gözlerle yansıtır ışıltısını.

Kollar, güçlenir. Başın su ile buluşamayan her bir noktası, bir sonraki zamana erteler durur o asil saadeti.

Duymaktan öte, duyarlı olabilmek için ıslanır kulaklar. Seherin serinliği, ensedeki damlalara gizlenir.

Ayaklar, kutlu yolun, kutlu yolcusunu, yeni bir seyahat için taşımaya hazırlanır.

Her âzâ, dua ile cilâlanır.

Havlu, aslında bedenden dökülen günahlar olan su damlacıklarını bünyesine alırken, hüzün ve sevinci bir arada yaşar.

Gece lambasının loş ışığında, bir seccade, miracın ev sahibi olma gururuyla serilir yere.

Beyaz bir takke, leşkerliğin gereğidir bir bakıma; disiplindir, intizamdır.

Seccadeye basmak, sanki yerkürenin bir basamak üstüne adım atmak gibidir.

Bedenin tüm hazırlığının sonucudur niyet; uzak durmak cezaya, layık olmak rızaya…

Göz ve gönül, karşıdaki duvardan, sokaklardan, caddelerden geçe geçe, dağlar tepeler aşa aşa, en delici ve en delice bir bakışla, gecenin bu en karanlık anında, Beytullah’ı buluverir.

Rabbin huzuruna çıkışın esas provası burada başlar.

O’na, O’nun ismiyle, O’na hamd ederek, O’na şükrederek, O’ndan yardım dileyerek, O’nu severek, O’ndan korkarak, O’nun büyüklüğünü zikrederek, O’nun kelâmını okuyarak, O’nun huzurunda eğilip, O’na secde ederek, O’nun birliğinin şehadetiyle, O’nu tespih ederek ibadet edilir.

Kıyam, rükû, secde ve oturuş, Rabbin bir ve tek hükümdar oluşunu tasdik ve O’nun tüm emirlerine an be an hazır olma hâlleridir.

Bedendeki her bir zerrenin yönü, nazarı, acziyet îlanı, merhamet dileği ancak ve ancak Allah’adır.

Kalpteki doluluğunca dolar namaza O bir tek İlâh.

Nazma ki, şehadettir, O Bir Tekliğe, Habîb-i Zîşân’ı tasdiğe.

Rab’le buluşmanın her birine, Abdullah’ın yetimi Muhammed Aleyhisselam misafir olur.

Bir teslimiyet dersi alınır ateş gülü Hazret-i İbrahim ile…

Hazret-i İsmail refakatinde kurban olma fermanı imza edilir.

Ve duaya döner dil.

Af ister, merhamet ister, âfiyet ister; kendine, ehl-i iyâle, geçmişe, mevcuda, geleceğe, tüm ümmete…

Hazret-i Kirâmen, bu sefer, kalemini, kendisine verilen selam için çalıştırır.

Hazret-i Kâtibin, bir kez daha boşa düşmenin sevincini yaşar.

İbadet edilirken yapılan hatalar için de af dilenir Hak’tan.

Öylece kalakalınır seccade üzerinde. Bir hüzün çöker içe.

Verilen son selamla, sanki valiz toplanmıştır. Çünkü bir sonmuş gibi gelinmiştir huzura.

Tebessümdeki dudak, hüzünden habersizdir.

Şu fâni hayat bitmeden, birkaç secde daha nasip olmuştur ya, daha ne olsundur…

Vaktin adı seherdir.

Namaz ki teheccüttür.

Rahman’ın rahmet yağmuruna kavuşmaktır bin şükürle…

Beden aslına döner, topraklaşıverir.

Yağan rahmeti özümseye özümseye alır, ruh köklerine ulaştırır.

Kalp, vücudun şehir meydanıdır.

Buradan, şehrin sokaklarına, tüm damarlara bir bayram anonsu gider.

Rahmet yağar, ıslanır pelur yürek.

Emanet bir tespih geçer ele.

Göz kapakları, en uyanık hâl için kapanıverir.

Göğsün sol yanına tutulan elin şehadet parmağı, her bir tespih tanesinde kalbe Hâlık-ı Zülcelâl’i söyletir…

Her bir tespih tanesi, yerini bir sonrakine bırakırken, gönül denizinin rıhtımına bir gül bırakır.

Şu hâlin bir resmi çizilebilse, perspektifte nefsin görünürlüğü yoktur artık. O, çok uzaklarda, kahırlı karanlıklardadır şu an.

Bedene çöken huzur, Allah’ın dikkatine mazhar olmanın bir alâmetidir.

İşte fırsat bu fırsattır.

Bu leyl-i âhir vaktinde, ele gün doğmuştur, dile gün doğmuştur, yanaklardan akası sele gün doğmuştur.

Seccadenin kırışığı düzeltilir.

Havf, başı göğse devirir. Boyun büküktür artık.

Diz üstünde bekleşip duran iki el, edeplice yükselir recâ için Hak’ka doğru.

Dil, gönül neminden mühürlü vizesini alıp, beden yurdundan ayrılan bir damla ihlâslı gözyaşı yanak yoluna düşmeden harekete geçmekten edep eder.

Soğuk havanın, buz kesen suyun bir türlü üşütemediği kalıba, kalbin ısıtıcılığı da yetivermez bir an; titrenir.

Vakit, Huzûrullah’ta olmanın finalidir.

Hak nezdinde, buluşulması gereken her şeyle buluşmanın vaktidir.

Evvelâ günahlarla, hatalarla; noksanlarla ve noksan kalınanlarla…

Hepsini bir bir hatırlayıp, tövbe temelli merhamet dilenme vaktidir.

Acziyetin, küçüklüğün, hiçliğin ifade imkanıdır. Medh-ü senasında bulunulmaya çalışılan o en Yüce’nin, affını dileme fırsatıdır.

Vakit buluşma vaktidir.

Hazret-i Muhammet Aleyhisselam’la sözleşilen en hassas randevu saati gelmiştir.

Dudakları ısıra ısıra ağlayabilmektir vakit, yanıbaşındalığını düşünerek. Sarsıla sarsıla özlemini sızlanarak…

“Seni hak din ve kitap ile gönderen Rab’bimizi ve O’nun sevgilisi olan seni çok seviyorum yâ Rasulallah!

Seni çok özledim!

Hep söylediğin o zor zamanın, âhir zamanın sana tâbi olanlarındanım.

Çok zor durumdayım.

Sakın beni bırakma.

Allah’a seni mahcup edecek bir ümmetin olmamam için çıkma no’lur kalbimden!

Şefaatini ümit ediyorum.

Varislerinin izinde olmama yardım et!” iniltisidir.

Vakit buluşma vaktidir.

Öncelikli dost, Ashab-ı Güzîn ve Ehl-i Beyt’le, Enbiyâ ve Evliyâyla buluşma vaktidir.

Müteşekkir eda ile, onlardan, Hak yolda refakatlerini dilenme ânıdır.

Vakit buluşma vaktidir.

Ana, baba, aileyle, dost, akraba, komşularla, öksüz, yetim, kimsesizle, hasta, yoksul, çaresizle, borçlu, dertli, ümitsizle…

Üşüyenle, titreyenle, açla, susuzla, evsizle, yurtsuzla, yolcuyla, yolsuzla…

Hayvanatla, nebâtatla; yağmur, rüzgar, fırtınayla buluşma vaktidir.

Hepsi için tek tek Hak’tan isteyebilme nimetidir.

Güzel ahlâk, cömertlik, merhamet, kardeşlik, vefâlılık, yardımseverlik ve diğer tüm güzel hasletlere sahip olmayı murad etmek, böyle kulların sayılarının artması niyazında bulunma imkânıdır.

Zulmün kalkması için yalvarmak, mazlumun refahı, ıslah olmayacaksa, zalimin kahrı için, iman nimetinden yoksun olanların hidayeti, sıhhat ve mahsül yoksulu toplulukların sağlık ve bereketi için çaba sarf etme fırsatıdır.

Ümmet-i Muhammed’in affa nail olması için uğraş verme vaktidir.

Bu vakit, “Sabahlara kadar namaz kılmaktan ayakları şişen bir peygamberin, sabahlara kadar uyumaktan gözleri şişen ümmetiyiz.” hâline gelen bu acıklı durumumuzda, asıl, karanlığa bürünmüş şehirlerde, penceresinden ışık sızanlarla da buluşma vaktidir.

Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, bu en hassas vakitte, bizleri, aynı dert ile dertli, secdelere kapanmış, seccadeler ıslatan, kalplerinden dillerine, rahmet dileği akan kullarından eylesin. Amin.

Not: Bişr-i Hafî Hazretleri, evvelki hayatında sarhoşken, yerde, çamurların arasında, bulduğu bir kağıt parçasındaki “Allah” ismini görünce şöyle demişti: “-Ey kağıt! Sen ne mübâreksin. Keşke bu Allah ismi, sana değil de, benim kalbime yazılsaydı.” Vesselam…


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.