Bulut onunla yol aldı. Ağacın altına oturduğunda dallar hürmetle eğilip serinlik sundular. Küçük olduğundan kervanın başında bırakıldı. Oysa manastırdaki sofra onun şerefineydi. Hatm-i nübüvveti (Peygamberlik mührü) gören rahibin gözleri ışıldadı. Amcasını Yahudilere karşı uyardı. İşte Rahip Bahira’nın şehri Busra hafızalarımıza böyle yerleşti. Oysa ki M.Ö.1500 yıllarında Mısır yazıtlarında anılan bir şehir burası. Nebatilerin başkenti olmuş. Roma imparatoru Trajanus zamanında Arap vilayetinin başkentliğini yapıp, uzun yüzyıllar kervanların gözde uğrak yeri olmuş.

“Bir şehir kişiliğini nasıl gizleyebilir!” şehre girdiğimizde antik tiyatronun ihtişamı, volkanik taşlarla inşa edilmiş evlerin nostaljik havasıyla bütünleşiyor. İslami mimari de bu ahenge eşlik ediyor. Eski evlerin taş duvarları arasında tuğla yerine kullanılan Roma imparatorluğundan kalma bir sütun başı veya Nebatilerin yaptığı batı kapısının bir parçasına rastlayabiliyorsunuz.

Rahip Bahira’nın manastırına girmeden çevreme baktım. Acaba hangi ağacın dalları eğilmişti, mübareğin üstüne? Bu manastır nelere şahit olmuştu? İçerde bizi bekleyen bembeyaz iki güvercin manastırın yıkık damından göğe kanat çırptı. Ayakta kalan dört duvarı otlar sarmış, kimi köşelerinde ısınmak için kervanların yaktığı ateşin izleri kalmıştı. Bizim için ise buradaki en anlamlı kalıntıydı.

Antik hamam kalıntıları soğuk su, sıcak su havuzları, istirahat ve spor odaları Romalıların ne kadar geliştiğini gözler önüne sererken, zemin altından geçen sıcak su kanalları hamamın ısınmasını sağlayan gelişmiş teknik yapıya işaret ediyordu. Bu bölgedeki su depoları ise daha önce gördüklerimden farklı devasa havuzlar şeklinde.

Orijinal yol taşlarının üzerinden faytonla eski kent kalıntılarını geziyoruz. İki tarafımızda sütunlar yükselirken, güneş batmakta. “Her yol Roma’ya çıkar” sözü kulağımda yankılanıyor.

Hz. Fatma ve Hz. Ömer camilerinde tatil dolayısıyla Kur’an eğitimi gören çocukların sesleri yankılanıyor. Dersten kaytaran minikleri ağabeyleri topluyor. Bu güzel görüntü bizi de neşelendiriyor.

Gece kahveler açık sokaklar ışıl ışıl ve hareketli yürüyüşe çıktığımız sırada duyduğumuz müziği takip ederek kendimizi antik tiyatroda kostümlü deneme gösterisini seyrederken bulduk. Antik tiyatro 1202’de Eyyubiler tarafından toprakla doldurulmuş, çevresine örülen burçlarla kale olarak kullanılmış. Toprak altındaki tiyatro dış etkenlerden korunduğu için günümüze kadar en iyi şekilde gelebilen antik tiyatrolarından.

Busra’dan ayrılıp Hicaz demiryolu hattındaki Mesmiye istasyonuna doğru nostaljik bir gezi için yola çıktık. Şam’a kadar yapacağımız 1904 yapımı trenle yapacağımız yolculukta belki de büyük büyük babamın Hacca giderken oturduğu 24 nolu koltuğa ben oturacağım.


Hande Berra'ın Yazısı.