Kahrolsun Kapitalist Kaynanalar Ve Onların İşbirlikçi Oğulları
Aslı Toprak
Oğlun da senin gibi hem bedavacı, hem de konformisttir kesin. Kahrolsun senin gibi kapitalist kaynanalar ve onların işbirlikçi oğulları! Senin gibi kalbi cüzdanında atan, para denilince diğer tüm değerler yokmuş gibi davranan bir kadının oğlu ile asla evlenmem ben!
Evet evet. Şu yaşlı kadın resmen beni takip ediyor. Köşeyi döndüğümden beri peşimde… Başımı çevirip baktığımda başka taraflara bakıyor; ya bir marketin önündeki elmaların fiyatını soruyor, ya da çantasından bir şeyler alıyormuş gibi yapıyor…
Korkuyor muyum ne? Çocukluğumdan şol yaşıma kadar bastırdığım tüm korkularım, yaban asması gibi ruhumu sarmaya başlar şimdi. Bak işte kadın, tarih öğretmenime benzemeye başladı bile, birazdan Condaliza ya dönüşüp havsalamı işgal edebilir. Erkek olsaydı Fredy’e benzetip Elm Sokağı kâbuslarını da görmeye başlayabilirdim ama Allah’tan erkek değil…
Of ya, ne güzel tek düze bir hayatın hımbıl, miskin ve gevşek elemanıydım ben. Bir anda beni bir gerilim filminin başrol oyuncusu gibi seğirttiren bu kadın da nereden çıktı şimdi. Üstelik yaşını başını almasına rağmen nasıl da “yetmiş yerde yetmiş belaya duçar olup da tuş olmamış yiğitler” gibi seke seke yürüyor. Takip mesafesini koruduğuna göre gözleri ve matematiği kuvvetli olsa gerek. Seksen sekiz, seksen dokuz…
Acaba bir şey mi soracak?
Ya da beni birine mi benzetti acaba? Ya yankesiciyse, ya “yaşlı kadın masumluğu”na bürünmüş bir caniyse. Ya şer’an haram, aklen fena düşünceler besliyorsa çantama karşı. Ya hem modernist hem gelenekçi duruşunun altında bir anarşist yatıyorsa. Ya ben BM korumasına giremeden, konvansiyonel uzun namlularına hedef olursam bu hafif şehla bakışlı savaş suçlusu kılıklı kadının. Allah’ım sen beni bu gözlerinde şerareler oynaşan kadının şerrinden koru…
Acaba şu köşeden dönüyor gibi yapıp, şu ara yoldan sıvışsam mı? Neyse boş ver, eve az kaldı zaten. Biraz hızlanırsam belki mesafeyi açar, kadın bana yetişemeden kendimi eve atarım. Yuh bana, şu bir karış boyundaki yaşlı kadından pitbull görmüş uyuz kedi gibi kaçıyorum. Olsun birinci dünya savaşını başlatan Gavrilo da 19 yaşında hastalıklı bir çocuk değil miydi? Bu yüzden kadının cüssesine ve romatizmalı çarpık bacaklarına bakıp da başlatacağı savaşı boş veremem.
Hem bu mahalle niye bu kadar büyük ki? Oysa bir mahalle içinde kaybolacak kadar büyüdüyse ve içindeki insanlar birbirini tanımamaya başladıysa kaos ve suç kaçınılmazdır. İşte bu yüzden olsa gerek şu koca mahallede şüpheli şahısları, itimat telkin etmeyen adamları durdurup hesap soracak ne bir mahalle bakkalı var ne de cami müdavimi yaşlı amcalar. Nuri Pakdil’in tabiri ile herkes kendi cehennemini sürüklüyor yanında. Belki de bu yüzden ortalık cehenneme dönüyor.
Eve geldim işte. Kadın da yaklaştıkça yaklaştı iyi mi? Of bu anahtar da nerede. Anahtarı bulup kapıyı açmak ve içeriye kendimi atmak için sadece beş dakikam var. Hay Allah! Nerde bu anahtar? Artık kadının nefesini ensemde hissedebiliyorum. Kaçınılmaz son böyle bir şey olmalı. Şimdi dönüp kaderimle yüzleşmeli ve onurlu bir insan gibi şerefimle can vermeliyim…
— Affedersin güzel kızım bakar mısın?
— E… şey… ben mi? (sanki başka kimse var da)
— Evet, sen yavrum…
— Ee... efendim teyze buyur?
— Kızım çoktandır dikkatimi çekiyorsun. Benim evim de az ileride ara sıra dışarı çıkarım ve bu yolu kullanırım. Maşallah pek hanım, pek latifsin. Tesettürün de pek yakışmış.
— E… şey ben… teşekkür ederim.. (bak ne fena şeyler düşünmüşüm kadın hakkında nasıl utandım şimdi, nasıl da şekermiş meğerse)
— Karla karıştırılmış nar şerbetisin mübarek… Sendeki bu edep, bu yaşımda ben de yok… Pek güzelsin…
— Aman efendim estağfurullah o sizin güzelliğiniz (yok ben çok riyakârım ya, iflah olmam ben)
— Uzun zamandır oğluma kız arıyorum evladım. Pek çok kişiye gittik, talip olduk, lakin gençlik pek bir bozulmuş, edep hayâ kalmamış. Senin gibi başı önde utangaç gençler pek azalmış.
— Öyle mi ben şey...
— Maşallah seni gözlemliyorum uzun zamandır. Pek nazik, pek edeplisin. Pek beğendim seni. Umarım annen baban da sağdır evladım…
— Evet, sağlar da şey teyze… (ağzından bal akıyor ya hu bu sevimli şeyin)
— Oh oh maşallah ne güzel seni okutmuş, büyütmüş topluma kazandırmışlar. Tebrik etmek lazım…
— Eyvallah teyze de…
— Velhasıl kızım, müsait bir akşam kapınızı çalmak hayırlı bir iş için sizi rahatsız etmek isteriz. Hem benim oğlum da çok dindar çok temiz çok efendidir.
— Maşallah da efendim şey lakin…
— Senin gibi hem tesettürlü, hem terbiyeli hem de öğretmen bir kız bulduğumu duyunca çok sevinecek…
— Şey tamam da teyze bi saniye..
— Efendim tatlı kızım, bitanem?
— Şey efendim iyi de ben öğretmen değilim ki, ayrıca…
— Neh? Öğretmen değil misin?
— Evet, ben öğretmen değiliiim. (niye kaşlarını bu kadar çattı acaba)
— Ama elinde öğretmenlerin kullandığı o siyah çantalardan var, belirli saatlerde de okula gidip geliyorsun…
— Ha teyze o mu? ben resim kursuna gidiyorum, hafta da iki gün de tezhip kursuna gidiyorum. Çantanın içinde çalışmalarım va....
— İyi iyi… hem öğretmen havasına bürünmüş hem de dili pabuç gibi…
— Nasıl yani teyze. (niye bu kadar kızdı şimdi anlamadım. Öğretmen olmadığım için özür mü dilesem acaba)
— Ben seni öğretmen sanmıştım!
— Valla değilim teyze napıyım.
— Neyse hadi hadi işim var benim. Ayda yılda öğretmen bir kız buldum diye sevinmiştim. O da yalancı çıktı. Çok mu şey istiyorum ben Allah’ım hem maaşlı hem de evinin işini yapıp çocuklarına bakacak bir öğretmen gelin istiyorum. Cık cık... öğretmen değilmiş… ne geziyon okulda o zaman…
Allahallah gidiyor kadın. Hooop teyze hiç beni duymuyor bile. Teyzeee! Hani dindardım hoştum edepliydim ben ya… ne oldu bu kadına şimdi… huuu teyze? Bak kızıyorum ama! Sen anlaşılan oğluna eş değil bankamatik kartı arıyorsun! Bak hiç arkasına bakıyor mu? Sen git de öğretmenevinin önünde pusuya yat! Hem korkutuyor hem iltifat ediyor sonra da hakaret ediyor ya… Eğitim fakültesi kılıklı kadın! Materyalist zihniyetin zuhur ettiği rasyonalist bünye! Durup dururken ruhumu ezip geçti ya… Etrafına pragmatik düşünceler püskürten etna yanardağından bozma nine! Heeey! Bak hiç duyuyor mu? Sinirlerimi hoplattı ya. İnsan sadece öğretmen diye bir kişiye talip olur mu ya? Hayret bir şey!
Oğlun da senin gibi hem bedavacı, hem de konformisttir kesin. Kahrolsun senin gibi kapitalist kaynanalar ve onların işbirlikçi oğulları! Senin gibi kalbi cüzdanında atan, para denilince diğer tüm değerler yokmuş gibi davranan bir kadının oğlu ile asla evlenmem ben! Yalvarsan da evlenmem! Üstelik ben zaten evliyim! Olsun! Evli olmam senin oğlunla asla evlenmeyecek olduğum gerçeğini değiştiremez! Hö? Ne diyorum ben ya?
GENÇ'ın Yazısı.