Afrika’ya 50 TL’lik yardım gönderiyoruz. Peki geriye ne bırakıyoruz? Elli çarpı ellilerce mutfak bütçesi mi? İşte sadelik, geriye bıraktıklarımızla kurduğumuz hayattan başlıyor.

Peygamberimiz vefat edince arkasında miras olarak ne bıraktı? Evet, sünnetini bıraktı ki bize, ona sımsıkı sarılırsak  yolumuzu şaşırmayacağımız iki emanetten biri idi. Peki ya eşya olarak? Ya kızı, ciğerparesi Fatıma evlenirken ona çeyiz  olarak ne verdi? Şimdi çeyizler, eşyalar tırla gidiyor. O zamanın tırı devesi. Koskoca Peygamber kızına kaç deve yükü çeyiz hazırlamıştır dersiniz? Haydi bakalım biraz kitap karıştırmaya… 

Ya Rabbi, bana eşyanın hakikatini göster!” diye dua eden bir Peygamberimiz var. Uğruna yorulduğun, biriktirdiğin malın-mülkün sonunu görmek istiyorsan  çöplüklere, harabelere; yediğin o leziz yiyeceklerin sonunu görmek istiyorsan helaya; güzel  yüzlü dilberlerin akıbetini merak ediyorsan mezara bak diyen bir de Celaleddin’inimiz var!

Buna rağmen eşyadan daralan evlerimiz, satın almakla küçülen kesemiz de var. Satın al, mutlu ol, satın aldığını unut ve yeniden  satın al mesajları ile donatılıyor her reklam. İhtiyaçlarımız yerine isteklerimizle şekilleniyor hayatımız. İsteklerimiz altında ise doymak  bilmeyen nefsimiz var.

Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir tüm malını infak edince ona şunu soruyor: Ailene (geride) ne bıraktın? “De ki: İhtiyaç fazlasını”  düsturu ile Kur’an’da sürekli vermemiz, yetimi, yoksulu gözetmemiz gerektiğine dair yüzlerce ayet var. Peygamberimizin sorusu  bu noktada da bize başka bir bakış açısı kazandırıyor. Evet Afrika’ya50 TL’lik yardım gönderiyoruz. Peki geriye ne bırakıyoruz? Elli çarpı ellilerce mutfak bütçesi mi?

İşte sadelik, geriye bıraktıklarımızla kurduğumuz hayattan başlıyor.

Hadisin tam metnini bilmiyor olsam da mana itibariyle ara sıra karşılaşıyorum. “Sade yaşamak imandandır”. Kimi yerde mütevazı  yaşamak olarak geçiyor. Her halükarda bize cennetin ve rızanın kapılarını açacak iman gücümüz için bir şube belirtiliyor. Sade,  mütevazı yani kul gibi yaşamak.

100 eşya ile yaşamak (100 Things Challenge), az çoktur (less is more) felsefesi gibi akımlar, batının, bu karmaşıklıktan kaçış  delikleri. Eşyanın insana değil, insanın eşyaya hükmetmesi, eşyanın sadece insanın rahat etmesi, ihtiyaçlarının giderilmesi için  olduğuna yönelik uygulamalar. Evinizdeki eşyalara “gerçekten ihtiyacım” var mı diye bakıyorsunuz ve gereksizleri hayatınızdan  çıkartıyorsunuz. Bunun için getirilen sınır da 100 eşya. Uygulayanların söylediklerine göre aslında 100 bile ihtiyaç sınırı için fazlaca bir rakammış.

İnsan fıtratı hep aynı. Psikolojik araştırmalara göre aslında insan bulunduğu duruma çabucak alışır ve asl’ında olan ruh hâline  (mutlu ya da mutuz, memnuniyetsiz, kanaatkar vs) geri dönermiş. Anadolu’da ölenle ölünmez, batıda hayat devam ediyor şeklinde  özetlenen durum. Çocuklarda son derece net fark ediliyor üstelik. Ağlamayı kesmeden istedikleri bir oyuncağı alırsınız fakat çok  geçmeden o oyuncak da kenara köşeye atılır. İnsanlar ise aynı şeyi daha büyük oyuncaklarla yapıyorlar. Üniversite, mevki, karı-koca gibi..

Seçecek çok şey olması insan için bir yüktür. Dolaplarımız, kilerlerimiz tıka basa dolduğu ya da en azından en yakın markette  alış-veriş yapma rahatımız olduğu için “bugün ne pişirsem” derdine sahibiz. Yaklaşan özel davet için günler öncesinden “o akşam  ne giysem” derdini çekebiliyoruz. Ahiret ise o kadar uzak ki, o gün neyin hesabını versem derdine bir türlü bürünemiyoruz.  Bürünebilsek o dert hem kolayca karnımızı doyuracak, hem zahmetsizce üstümüzü örtecek. Bilimkurgu’lardaki gibi bize gerçeği  gösteren bir gözlük oluverecek o dert.

Sade yaşamak aslında çok rahat. Bir kere daha az harcarsınız ki bu zaten modern dünyada kendi cennetinizi inşa etmek demek.  Alış-verişe ayrılan vakit, nakit size kalıyor, kredisi, ekstresi yok. Az eşya demek az iş demek. Hanımlar için daha ne olsun! Sade  yaşamak evinizin her metrekaresinde nefes alabilmeniz demek. Yolculuklar esnasında bavul bavul sıkıntı yaşamamak demek. Sade  yaşamak eşya ile ünsiyetini veli mertebesinde kurmaya adım atmak demek. Eşyanın hakikatini merak etmek demek. Sade  yaşamak, imandan bir şube üzerindesiniz demek.


Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.