Büşra Çetin

Merhamet insana verilmiş en güzel ziynet. Mahlukata merhamet kalbin sanatıdır, derler. Her kula nasip olmamış ki bu sanat, bunca zulüm, savaş, gözyaşı kol geziyor. Nasip olan kullara da insan gıpta ediyor.

Sokakta bulduğu hamile kediyi evine götüren, çok sevdiğim bir ablamın küçük oğlu da merhamet ziynetiyle ziynetlendirilenlerden. Eve gelen kedi, gece saat 3`te yavrularını dünyaya getirecekken kendi kullandığı çarşafı kediye ve yavrularına feda eden, yavrular doğduktan sonra da altüst olan evi, miniklerin onca yaramazlığını tebessümle karşılayan o ablam da, bu olanlara babacan tavır sergileyen refiki de merhamet ziynetiyle ziynetlendirilenlerden..

Dört yavru kedi büyürken, evde zaten var olan öncelerin yaralı sokak kedisi, şimdi evin Küçük Prens`i ile beraber şuan evde altı kedi var. Varın evin ahvalini siz düşünün. Buna rağmen, ne evinin tertip düzen ve temizliğinden, ne hizmetinden, ne de kedilerin bakımı ve merhametinden en ufak bir şey eksiltmeyen o yüce gönüllü ablamın yavru kedilerinin her biri farklı karakterde.

Mesela İpek, içlerinde en yaramazı. :) Tuvalet adabını öğrenene kadar, evdeki çiçeklerin saksılarını kullanan bu yaramaz minik, bir dakika yerinde durmuyor. Yaramaz olduğu kadar vefalı ve lider ruhlu. Kardeşleriyle oynarken oyunu o başlatıyor, o yönlendiriyor. Canı sıkılınca da başka bir yaramazlığa koşuyor.

Yavru kedilerden diğerinin adı Nazlı. Nazlı ismi gibi öyle narin, öyle nahif, öyle nazlı ve biraz da tembel. :) Oyun oynarken birden uyuyakalıyor. Kardeşleri koşturup oynarken o nazlı nazlı süzülüyor. Oldukça ağırbaşlı, hanımhanımcık.

Boncuk evin aslanı gibi. Edebli, vakarlı bir beyefendi :) Hareketleri ölçülü, yerli yerinde. Minnoş ise hastaydı en son gördüğümde. Sağ arka ayağında kemik erimesi var. Küçücük yaşında onunla baş etmeye çalışıyor. Veteriner gözetiminde ilaç tedavisi oluyor.

Anneleri Pamuk, çocuklardan birini göremediğinde divane oluyor. Hepsinin güvende olduğundan emin olana kadar pervane gibi dolaşıyor ortalıka.

Bir hayvan deyip geçsek de karakterleri ile, duyguları ile, anlayışları ile o kadar şaşkına çeviriyorlar ki insanı. İnsan gerçekten hayret ediyor. Birbirlerini öpüp koklayışları, kardeşlerin her birinin diğerine, annenin yavrularına olan sevgisi, merhameti, daha garibi, Rahime abla ve ailesine olan vefaları `Subhanallah` dedirtiyor.

Kediler böyle iken, insana şaşırmamak elde değil. Bir cinnet haliyle önüne çıkanı kesip doğrayan, masumların canına kıyan, evladına daha parmak kadarken kıyıp kürtaj yaptıran, evde bir başına bırakıp haftalarca tatile giden, şiddet uygulayan ve daha yürek parçalayan nice olay...

Allahu Teala, hayvana bile bu kadar merhamet verdiği halde, insan nasıl bu denli bozdu fıtratını?  "Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler.`` (Müslim) Hadis-, Şerif`indeki o bir parça merhametten bir kırıntı dahi olsa yüreklerimize düşmüştür diye düşünüyorum.

Peki biz nerede kaybettik bize verilen bu merhamet parçasını da, bu kadar canileştik, zalimleştik, merhametsizleştik? Sebepsiz katletmelerin, şiddet ve zulmün sahibi olan insan, merhametini yüreğinin hangi karanlık köşesinde bıraktı ya da unuttu? Yahut yüreğini yanlışlıkla nerede düşürdü, kaybetti? Çıkıp biran önce onu arayıp bulmalı. Peşine, derdine düşülmeli  kaybolan yüreklerin ve merhametin. Yoksa ne yolumuz yol, ne gidişimiz gidiş, ne de sonumuz güzel son -Allah korusun- . 


GENÇ'ın Yazısı.