Necla Günay

Yaklaşık on beş yıl önce aklımızın ucundan geçmezlerdi. İhtiyaç da hissetmezdik hani. Ancak onlar hayatımıza hızlı bir giriş yaparak kendilerine hiç zorlanmadan bağladılar.

Tahmin edildiği gibi cep telefonlarından bahsediyorum. Piyasanın gözdesi çeşitli markaların görücüye çıkardığı, her keseye hitap eden farklı modelleri, renk ve ebatlarıyla gönlümüzü fetheden; artık onsuz yaşamanın imkânsız olduğunu düşündüren cihazlar... Yeni yetme çocuklardan, gençlere; yetişkinlerden yaşlılara tutun da, çalışan bayanlardan, ev hanımlarına varıncaya kadar herkes bu aletin kapsama alanına girdiler mi çıkamıyorlar. Aslında çıkıp çıkmama gibi gayretleri olduğunu da zannetmiyorum.

Cep telefonlarının yıllara meydan okuyan sabit telefonları ezip geçmesine dayanamıyor yüreğim... Bir gün gizlice bütün telefonları toplayıp boğaz köprüsünden aşağı atasım geliyor. En azından kendi çevremde olanları. Onların çırpınışını büyük bir zevkle izlerken, sabit telefonlara olan vefamı göstermek istiyorum.

Cep sultanlarının hayatımıza getirdiği kolaylıkları inkâr edecek değilim; ama bunlar, gereksiz boyutlara varan kullanım çılgınlığını mazur göstermeye yetmiyor. Özellikle kalabalık ortamlarda, toplu taşıtlarda her biri ayrı telden viyaklayan; bir an önce susturma telaşıyla yavrusuna sarılan anne gibi düğmesine sarılan sahiplerine ne demeli… Kendileri yetmiyormuş gibi telefondaki muhataplarına seslerini duyurmak için üst perdeden konuşurken sizi hiç takmamalarına ne buyrulur.

En çok kızdığım şeylerden biri de “çıt, çıt” yazılan mesajlar… Evde, yolda, işte, okulda, yatağın içinde kısacası hayatın her anında elde telefon laf olsun diye yazılan sözüm ona mesajlar… Teknoloji mi bize hizmet ediyor yoksa biz mi onun esaretinde savrulup gidiyoruz hala anlamış değilim. Ama şundan eminim: bu alet sahibini çok iyi kullanıyor. İletişimi israf boyutlarında doyasıya yaşatıyor. Kabarık gelen faturalar, dayanmayan kontörler, göz boyama maharetinin devreye girmesiyle gelen hediye kontörler… Ve her zaman kontöre para yetiştiremeyen zavallı kullanıcılar…

Yaydığı radyasyonlarla, beyine verdiği zararlar tartışıla dursun; cüzdana verdiği zararlar can yakarken “gülü seven dikenine katlanır” hesabı dişinden tırnağından artıran telefon bayilerini sevindirmeye koşuyor.

Baş döndürücü bir gelişme gösteren bu alanın hizmette sınır tanımayan (!)patronları, tatlı kârlarının hesabını yaparlarken; fatura aldığı parayı model değiştirmeye koşanlara kesiliyor. Artık gündelik hayatımızın bir bölümü bilinmedik bir cep kamerası tarafından her an kayda alınma tehdidi altına girmiş durumda. Nerede olursanız olun bundan kaçmak zor görünüyor. Zamanımızı çalan, arkadaşlarımızı unutturan, aile bağlarımızı zayıflatan bu cazibeli iletişim aracı, hizmet alanından çok iletişim israfını körüklüyor.

Fazla yüz vermeden mesafeli kalmanın faydalı olduğuna kuvvetle inananlardanım.

“Yerin kulağı var” deyimi, onların sayesinde tedavülden kalkmış gibi… Hemen herkesin var olan cep sultanının değişik modellerindeki görüntü ve ses kaydına hazır olmaları, tele kulak görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Artık insanlar kendilerini eskisi gibi özgür ve rahat hissedemiyorlar. İstenmedik bir cümlenin veya hareketin meçhul bir cep kayıtlarına girmesi ve olmadık anda karşısına çıkması işten bile değil.

O yaşantımıza girdiği günden beri yüzyıllardır devam ede gelen camideki toplu ibadetlerin bile arasına girer oldu. Artık imam, kamet getirirken: “Safları düz tutun Allah’ın rahmetine nail olasınız.” sözlerinden önce: “Lütfen cep telefonlarınızı kapatınız “uyarısı yaptıktan sonra safların düz tutulması ve sıklaştırılmasını söylüyor.

Çocuklara ve gençlere dayanmayan kontörler ebeveynlerinden transfer ederek takviye yoluna gitmelerinden de endişelenir oldum. Köşe başlarındaki dilencilerin, yakın zamanda kontör dilenmeye başlaması da uzak bir ihtimal değil. Tüketim çılgınlığının reklâmlardan beslenerek her geçen gün artması iletişimi yozlaştırıyor. Ve bu gelişmeler beni bu çokbilmiş aletlere karşı tavır almaya itiyor. Atalarımız: “Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan, demişler.” Günümüzde değirmen taşları kalmadığı gibi, muhabbet içinde bir başla, bir kulak yeterli oluyor. Yeter ki elinizin altında bir cep telefonunuz bulunsun.

Bu konudaki son gazete haberlerine bakılırsa, klozet kapağından daha fazla bakteriye sahip olduğu söyleniyor. Mikrobik hastalıkların bu kadar yayılmasında suçluyu pek uzakta aramamak lazım…”Atın ölümü arpadan olsun” diyenlere de söylenecek sözümüz olamaz tabi.

Eh, kızımın “modeli eskidi” diye, lütfettiği bir cep iletişim cihazı da benim var. Ama bu güne kadar sabit telefonuma ihanet etmedim o varken ötekini gözüm görmedi hiç. Sabit telefondan konuşma imkânı olduğu yerde kendini beğenmiş cebe hiç söz hakkı vermedim, vermemek içinde direniyorum. Bunu kendisi de bildiği için sesini çıkaramıyor.

Şimdilik güç bende.


GENÇ'ın Yazısı.