15 Temmuz 2016 gecesini kimse unutmayacak. O gece milletin iradesine karşı yapılan meşum kalkışmaya millet muhteşem bir kıyamla karşılık verdi. Kalleş ve hainler güruhun beklemediği bu kıyam göz gözü görmez o zifiri karanlıkta şakıyan bir kıvılcım oldu. Bu kıvılcım önümüzdeki günlerin aydınlığını müjdeleyen bir işaret fişeğidir. Artık umudun ve gayretin adının konacağı zaman gelmiştir. Millet ruhunun ufkuna bir selam çakmış ve orayı gördüğünü, orayı istediğini bildiren bir eda ile yürümeye başlamıştır. 15 Temmuz kıyamı bir dönüm noktasıdır. O gece öteleri bu dünyadan ayıran perde bir lahza da olsa aralanmış, oradan gözümüzü kamaştıran bir nazar alınmıştır. Artık o nazarla hayata ağabilir, o nazarla kurak gönüllere yağabiliriz. Bu kıyam, hayata esas hayatı fark ettirecek bir çalımdır. Millet, alçakça bir saldırıyı bertaraf etmiş, daha büyük bir var oluşa talip olduğunu herkese göstermiştir. O gün kıyam ettik, artık oturmayacağız. Şimdi hamd, istiğfar ve vazifemizi idrak zamanıdır. Dosyamız işte bunun şahitliğidir, biz de oradaydık, kıyam ettik, vazifemizi ve mesuliyetimizi idrak ettik. Şükür ki idrak ettik ve yaşadık, şükür ki Kabil’in değil Habil’in çocuklarından olmayı seçtik.

15 Temmuz Cuma akşamı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içerisinde yapılanan Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu, kendilerine Yurtta Sulh Konseyi adını vermiş bir grup asker üniformalı hain darbe girişiminde bulundu. İlk önce endişeye kapılmadı kimse. “Böyle bir şey olamaz, darbe teşebbüsünde bulunmaya aklı yerinde olan kimse cesaret edemez” diyorduk. Ama saatler ilerledikçe anladık ki hiçbir kutsalı olmayan bu hain grubun, ne aklı ne de vicdanı vardı. Ankara ve İstanbul’da başlayan askeri hareketlilik, jetlerin alçak uçuşu; tankların kışladan sokaklara inmesi ağır silahlı operasyonlarla devam ederek yurt geneline yayılmak istendi. Kahraman silahlı kuvvetlerimizin içerisindeki beyni yıkanmış bu güruh, “Ne darbesi kardeşim, kendi askerimiz bize mi darbe yapacak Allah aşkına, indirin silahınızı!” diyen güzel yürekli insanlarımıza ateş açtı. İlk şehitlerimizi böyle vermeye başladık…

“Bir Yere Gitmiyorum, Halkımla Beraberim”

Darbe teşebbüsü anlaşılmaya başlamışken CNN Türk ekranlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı gördük. CNN Türk Ankara Temsilcisi Hande Fırat önemli bir habercilik başarısı göstererek halkın en ihtiyacı olduğu anda Cumhurbaşkanı Özel Kalemi Hasan Doğan’a ulaştı. Erdoğan bu teşebbüsü tabii ki beklemediğini söyledi. Ama en önemlisi “Halkımızı, milletimizi darbecilere karşı milletin iradesini korumak adına sokaklara davet ediyorum” şeklindeki çağrısı milyonlarca vatandaşımızı; ideolojisi, inancı, görüşü ne olursa olsun milleti savunmak adına sokaklara indirmeye yetti. Ardından “Kaçtı, kaçacak” denilen Erdoğan hızla Marmaris’ten ayrıldı ve etrafı darbeci askerler tarafından kuşatılmış İstanbul Yeşilköy Atatürk Havalimanı’na iniş yaptı. Erdoğan’ın ilk sözleri tüm darbecilere, darbe sevicilere, hainlere ve korkaklara harika bir cevap oldu: “Bir yere gitmiyorum, halkımla beraberim.”

15 Temmuz Darbe Girişiminde Neler Yaşadık?

Saat 21.30 sularında başlayan hareketlilikte darbeciler İstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayan boğazın incilerini: Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerini trafiğe kapattılar. Boğaziçi Köprüsü’nde 16 Temmuz sabahı saat 06.30 sularına kadar darbeciler sivil halkı taradı, polisimizle çatıştı ve reklamcı Erol Olçak ile oğlu dâhil olmak üzere birçok -sayısı net olmayarak en az 30- şehit vermemize neden oldu.

Operasyonlar, çatışmalar devam ederken İstanbul’da Çengelköy Mahallesi şiddetin en yoğun olduğu bölgelerdendi. Çengelköy Polis Karakolu’na müdahale etmek isteyen darbeciler karşılarında milli iradenin yanında olan cesur halkımızı buldu. Canilerin kanlı müdahalesi sonucu 10 şehit ve yüzlerce yaralı verdik. Halil Kantarcı da burada şehit oldu.

Ankara’da ilk operasyon Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) düzenlendi. Süper Kobra helikopterleri MİT binasını tararken şiddetli çatışmalar sabaha kadar sürdü. Yine Ankara’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar darbeciler tarafından rehin alındı. Olayın akabinde Genelkurmay Başkanlığı polis ve halk tarafından sarıldı. Hainler helikopter ve ağır silahlarla halkımızı taradı. Sayısı net olmayarak yine birçok şehit ve yaralı verdik.

Daha sonra başka haberler duyduk: Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı Özel Harekat Daire Başkanlığı binası darbecilerin ele geçirdiği F-16 savaş uçaklarıyla bombalandı. Saldırıda 47 polisimiz şehit oldu. Maalesef bu haberin acısını yaşayamayacak, başka acı haberler daha alarak kahrolacaktık.

Bozdağ: Yapacağımız Tek Şey Burada Ölmektir

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne sayısız hükümet, birçok da “darbeye” şahit olan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) de darbeci askerlerin hedefindeydi. Ama ilk kez askeri bir müdahale yaşıyordu. Teşebbüsün gerçekleştiği sırada olağanüstü toplanmak için vekiller meclise gelmişti. Vekiller içerideyken 1 saat içerisinde 3 kez saldırıp bombalar yağdıran hainler Meclis Genel Kurulu’nu tahrip etti, polislerimizi yaraladı. Ardından hemen yapılan operasyonla meclise saldıran F-16 uçağı düşürüldü.

Meclis bombalanırken oluşan kargaşada vekillerden biri video görüntüsü alıyordu. Tam o sırada Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cesaretine şahit olduk. Zaten vekillerin bir kısmı “evinden dahi çıkmamışken” meclisi doldurmak, bombalara karşı koymak önemli bir görüntüydü. Ama tam bomba atıldığında Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a seslenen Bekir Bozdağ’ın şu sözleri hem millet-devlet birliğini hem de olaylara tiyatro diyenlerin ne denli bir ahmaklığın içinde olduğunu gösterdi: “Biz buradan gidersek halk da sokağa çıkmaz, bu insanlar korktu derler. Bizim burada yapacağımız tek şey ölmektir!”

Şehitlerimize Rahmet, Yaralılarımıza Şifa…

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi (İBB), Valilikler, Kaymakamlıklar, polis karakolları, Ak Parti merkezleri, Türk Telekom, Türksat, Anadolu Ajansı (AA), TRT, Doğan Medya ve birçok kamu kurumu da hedefteydi. Gerçekleşen saldırılarda büyük çoğunluğu İBB’de olmak üzere şehitlerimiz ve yaralılarımız oldu.

12 Eylül 1980’deki askeri darbeden bu yana gerçekleşen ilk askeri darbe teşebbüsü İstanbul ve Ankara merkezlerinden Malatya, Denizli, Şırnak, Mersin, Kocaeli, Adana ve Marmaris’i de hareketlendirdi. Tabii tüm askeri hareketlilikler silahlı kuvvetlerimizin içerisindeki kahraman askerlerin olağanüstü kahramanlıkları, polisimizin ve devletimizin sağlam duruşuyla, tarih yazan milletimizin dik durmasıyla, tankların önüne yatmasıyla püskürtülmüş oldu.

Yaralılarımızın şifa bulması kaydıyla şimdilik gözüken tabloda 200’ün üzerinde şehidimiz var… Ayrıca toplamda 1543 yaralımızın olduğu bu süreçte tekrar şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza şifa diliyoruz.

Darbe Severleri Asla Unutma

Darbe teşebbüsü ilk başladığı sıralarda sosyal medyadan haberi alan bazı vatandaşlarımızın darbeye alkış tutan tavrını unutmayacağız. Birçok gazetecinin, hatta vekillerin bile “darbe geliyor, hadi bakalım, hükümet devrilir şimdi” diye gizliden sevindiklerini de not ettik. Tüm bu darbe seviciler, milletin helal süt emmiş evlatları darbeyi püskürtünce çark ederek birden darbe karşıtı oldu, paylaşımlarını sildi, bildirilere imza attı. Yıllarca “makarnacı-kömürcü” diye aşağıladıkları vatandaş tankların önüne yatarken kendileri darbe korkusuyla evden sadece ATM’lere koştu, marketlerden stok yapmaya başladı. Hatta öyle ki bazı semtlerde marketler neredeyse tamamen boşaldı, arbedeler yaşandı. Kahraman halkla aynı havayı soluyan bu insanlar neredeyse yağma yapacaktı; bunlar basına pek yansımadı.

Darbeyi Atlattık, OHAL İlan Edildi

Türkiye tarihinde hiç unutulmayacak bir süreçten geçmeyi başardık. Yurtta Sulh Konseyi adlı örgüt tarafından 16 Temmuz gecesi geçekleştirilmek istenen ama MİT’in istihbaratı sonucunda erkene alınıp 15 Temmuz’da harekete sokulan darbe girişimi, milli irade tarafından kahramanlıkla püskürtüldü. Devlet kurumlarında 50 binden fazla kişi açığa alındı. Bunun yanı sıra 10 binden fazla da gözaltı sayısı söz konusu. Bunların 5 bine yakını ise şu an tutuklanmış durumda. Bu sayının 6 binini adli ve idari yargı hakimleri, savcılar ve rütbeli subay ile askerler içeriyor. Bu yönüyle de baktığımızda devletin tüm kademelerinde temizlik başlamış durumda.

Darbe girişiminden tamamen kurtulmak için 20 Temmuz’da Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu ard arda toplanarak önemli bir karara imza attı: 3 ay süreyle Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. Darbe girişimi sürecinin izi çok büyük, millet olarak asla unutmayacağımız bir tecrübe yaşadık. Milletin feraseti ve basireti ile ayağa kalkışı içimizdeki hainlerle iş tutan üst akılın ülkemizdeki operasyonuna izin vermedi. Milletin kıyamı darbeye geçit vermedi. Umarız bir daha bu millet böyle bir felaket yaşamaz ve bu anlatılanlar bize ders olur.


Rabbimize Şükür Bizi Kefereye Galip Kıldı

Tuğrulhan Şen

15 Temmuz’da Cumhurbaşkanımızın Kısıklı’daki evinin önünde başlayan yolculuğumuz, Boğaziçi Köprüsü’nde saat 06.00 civarına kadar devam etti. Yanımızda vurulan kardeşlerimiz, top mermileri, alçak jet uçuşları, vızır vızır geçen mermiler ve niceleriyle... Sonra ağabeylerimiz ve kardeşlerimizin rehin alındığı Çengelköy’e yürüdük. Yüreğimiz yanıyordu… Özel Harekât’ın operasyonunun ardından Çengelköy’e girdik, o nezih semt perişan durumdaydı. Kurşunlar dükkân tabelalarında, araba camlarında, gazi ve şehitlerimizin vücutlarındaydı. Ama her şeye rağmen aziz milletimiz şehit ve gazi olmak için sokaklara çıkmış, darbe yanlılarına pabuç bırakmamıştı. Rabbimize hamdolsun; bizi bu keferelere karşı galip kıldığı için. Şehitlerimizin ruhları şad olsun, gazilerimize acil şifalar olsun, din ve devlet düşmanları kahru perişan olsun Ya Rabb!


Güneş Doğdu ve Eritti Taştan Adamı

Selçuk Mirza

Çengelköy katliamını idare eden ve sabah sivil olarak askerlerini geride bırakıp özel aracıyla kaçmaya çalışan Kurmay Albay Mürsel Çıkrıkçı’nın ellerini bağlayarak tutsak aldığını düşündüğü koca yürekli adamlara söylediği “Allah’ınız şimdi gelsin de sizi benden kurtarsın!”(haşa) sözleri unutulacak gibi olmayıp merhum şairimiz Akif İnan’ın “Doğ ey güneş erit taştan adamı ve uğruna taşları diken elleri” dizesini hatırlattı bana.


Çanakkale Aslanları Ancak Bu Kadar Şanlı İdi!

Mehmet Emin Okur

100 senedir Çanakkale Destanı’nı dinleyen bu millete Cenabı Hak 15 Temmuz destanını nasip eyledi. Yaşlılar, orta yaşlılar tamam da bizim gençlere ne oldu birdenbire?

Senelerdir dava şuuru, tarih şuuru, cihad şuuru yok diye hayıflandığımız, internetten başka şeye bakmayan bizim çocuklar ne oldu da içlerine Ulubatlı Hasanlar, Seyid Çavuşlar, Sütçü İmamlar kaçmış gibi meydanlara; tankların, mermilerin, bombaların üzerine Allah Allah diyerek koştular? Ne oldu da iki saat evvelin pokemon avcıları bir anda abdestlerini alıp annelerinin nereye demesine bile fırsat vermeden ellerindeki terlikle, su şişesiyle, tanka tekme kurşunlara kafa atan darbe avcılarına dönüştüler?

Bunun adı ancak 100 yıldır fay hattında biriken grizu gibi, deprem gibi bir iman patlamasıdır. Kalpleri çekip çeviren Rabbimiz 40 senelik dervişlikle belki kazanılacak ölmeden önce ölme heyecanını bir anda gönüllere, Efendimizin Sevr’deki “Korkma!” fermanını da beyinlere nakşetmiştir. Nasıl ki firavunun öldürdüğü binlerce bebeğin gücü Hz. Musa’ya verildiyse görünen o ki yüz sene önce yeni dünya düzenini kurarken İslam dünyasının her tarafında kanları dökülen beş milyona yakın dedemizin gücü de 15 Temmuz mücahitlerine verilmiş ki yeni dünya düzenini kimlerin kuracağı anlaşılsın diye.

Hâlâ yaşayan, ahırlarda saklanarak Kur’an öğrenen, fısıltıyla ezan okuyan dedelerimiz, boğazlarını yırtarcasına tekbir getirip hainlere kalkan olan torunlarıyla gurur duyuyor.

Gidenlere de herhalde torunları mezar başlarına geçip:

- Okey dede Menderes’in intikamı tamamdır, demiştir.

Bence bu süreç sadece Şehit Menderes’in değil tüm darbelerin, Bosna’nın Filistin’in, Mısır’ın, Mavi Marmara’nın intikamıdır da.

Sahte peygamberlerin ölümcül yara aldığı o şehitler köprüsünden doğan şafak aynı zamanda Truva’nın ve 1. Dünya Savaşı’nın intikamını da müjdeleyen şafaktır.


Abdest Aldık ve Dönmemek Üzere Çıktık

Rıfat ve Mine Özer Çifti - 62

Fırat Özer ve Mine Özer. 62 yaşındalar. Gölbaşı’nda yaşıyorlar. 15 Temmuz günü, yönetimi zorbalıkla ele geçirmeye çalışmaktan öte, büyük bir gözü dönmüşlük ile kendi halkına ateş açan hain darbeciler, bu iki güzel insana Gölbaşı’nda helikopterden ateş ettiler. Aldıkları kurşunla yaralanan çift şöyle dedi: “O tankları nasıl durduralım? Bedenle, gücümüzle değil. Dua ederek, Kur’an okuyarak yürüdük.” Ankara Bayındır Hastanesi’nde tedavileri devam eden kahramanlarımız olayın nasıl geliştiğini anlattılar: “Gölbaşı’nda Polis Akademisi’nin oradan gök gürültüsü gibi bir ses geldi, gökyüzüne dumanlar yükselmeye başladı. Dedik ki tamam, ülke gidiyor. Yatsı namazlarımızı kılmıştık, tekrar abdest aldık, üstümüzü başımızı geri dönememe ihtimalini göze alarak giydik, yola çıktık. Tankların Cumhurbaşkanlığı Külliyesin’e gittiğini anladık. Engellememiz lazım dedik. Hem Cumhurbaşkanımızı, hem de ülkemizi korumak amacıyla oraya yola çıktık. Saydığım kadarıyla 3 tank vardı. Eşim tanklardan birindeki çocuğa “Çocuğum siz kime silah çekiyorsunuz, neden geldiniz bu tankla buraya? İnin oradan hadi evladım” dedi. Yanımızda da bir tane çocuk vardı, o çocuğu silahla vurdular. Hemen ardından gök gürlemesi gibi bir ses geldi, her taraf ateş içinde kaldı. Tarandığımızı düşündük. Vücuduma bir şeylerin saplandığını hissettim. Eşim yere düştü. O ağır yaralanmıştı. Sonra bir grup yardıma gelip bizi hastaneye taşıdı.”


Vuruldukça Güçlendik ve Korkmadık

Hasan Zan / Boğaziçi Köprüsü Gazisi

GENÇ Gönüllü Üstümüzden sürekli savaş uçakları geçiyordu. Hepsi yakın mesafedeydi ve büyük bir gürültüye sebep oluyordu. Halk tamamen Boğaziçi Köprüsü’ne yöneliyordu. Köprüye ilk girdiğimizde sürekli birilerinin yaralandığını gördük. Birçok insanın üstünde kan vardı. Köprünün önüne doğru ilerlerken ateş sesleri çok arttı ve çevremizdeki insanlar sırasıyla vuruluyordu ama ilerlemeye devam ettik. Tanklara en yakın mesafe olan gişelerin 100 metre önüne çapraz şekilde çekilmiş 2 itfaiye aracı vardı, onların arkasına geçtik.

Herkes çok sinirli ve kararlıydı. Tankların üzerine silahsız bir şekilde koşanlar, bir tankın rahatlıkla ezebileceği arabalarını dahi feda edip barikat yaptılar. Herkes tekbir getiriyordu, sürekli yakın mesafeden uçan savaş uçaklarına rağmen kimse bulunduğu yeri terk etmiyordu. Boğaz Köprüsü’nde elinde bebeğiyle bir kadının geri dönenlere “ben bebeğimle direniyorum siz neden geri dönüyorsunuz” diye haykırışı halen kulaklarımda. Köprüde herkes sıra sıra vuruluyordu. Vurulanlar ambulanslara ve motosiklete yerleştiriliyordu. Her gidenin yeri hemen doluyordu.

Tank atışları yapıldı, helikopterden atış yapıldıkça daha da kalabalıklaştı. Neredeyse her 5 dakikada bir birisi vurularak yere düşüyordu. Sabaha kadar önümüzde en az 100 kişi vuruldu. Vuruldukça güçlendik ve korkmadık. Böyle bir darbe girişimi ya da savaş görmemiş bir halkın bir gecede kendini feda edebilecek kadar fedakâr olması bu milletin büyüklüğünü ve vatansever olduğunu göstermiş oldu. Tarih yazılıyordu.

Sonrasına bir anda karın boşluğumda tuhaf bir sıcaklık hissettim. Vurulduğum an çok hızlı oldu. Hemen “vuruldum” diye bağırdım. Arkamda bulunan beraber direndiğimiz Salih Gök ağabeyimin bacağına da benden çıkan kurşun isabet etmişti. Çok şükür ki yardım etmeye gelen motosikletçiler vardı, hemen önüme gelen motosiklete bindim. Yarama elimle bastırmam gerektiğini söyledi sürücü. Henüz çok kan yoktu ama yaradan dolayı içinden bazı et parçalarının üstüme saçıldığını gördüm. Motosikletçi 5 dakikada hastanede olacağımızı, sabretmem ve ona sarılmam gerektiğini söyledi. Yolda giderken “Acaba vurulan ağabeyime ne oldu?” diye düşündüm. Hastaneye vardığımızda hemen sedye getirip içeri aldılar, yaraya baktılar ve kurşunun karın boşluğuma girip çıktığını; meraklanmamam gerektiğini söylediler.

Ailemin merak edeceğini düşünüp doktordan telefonunu istedim ve babama haber verdim. İlk duyduğunda ağladı. Hayati tehlikem olmadığını söyledim ama çok duygulanmıştı. Annem umre ziyaretinden henüz dönmemişti, ona haber veremedik. Sonradan öğrendi.

Aklımda iyileşince sokaklara inmek vardı yine. Gelen gidenlere, dostlarıma “Geri geleceğim” diyordum. Ama çok şükür ki ben daha yataktan kalkmadan bu haince saldırı sonlandı. Allah devletimizi, milletimizi korusun. Tüm şehitlerimize rahmet etsin, yaralılarımıza acil şifalar versin.


Mavi Marmara’daki Gibiydi

Cihat Gökdemir

Tarih: 15 Temmuz 2016!

Milli İrade’ye kasteden FETÖ’cü teröristler, devletin kendilerine emanet ettiği silahlarla kendi halklarına ihanet ettiler. Arkadaşlarım yanımda vuruldu. O gecede yaşadığım duygular, Mavi Marmara’da İsrail askerinin silahı karşısında yaşadıklarıma benzer duygulardı.


Her Şey O Gün İçindi

Mehmet Emin Okur

Tam 50 sene beklenen gün için dünya ve ahiretlerini feda ettiler, ne oldukları gibi göründüler ne göründükleri gibi oldular; çift kişilikli şizofren, her an takip edilme zannıyla paranoyak bir hayat yaşadılar mahrem hizmette; o beklenen gün için.

Rabbimiz namaz kıl diyordu, kılmadılar beklenen gün için…

Rabbimiz oruç tut diyordu, tutmadılar beklenen gün için…

Rabbimiz içki içme diyordu, içtiler beklenen gün için…

Rabbimiz tesettüre gir diyordu, girmediler beklenen gün için…

Sonra beklenen gün geldi.

Namaz kılanların, oruç tutanların, haramdan kaçanların, tesettürlülerin tepesine bomba olup patladılar, kurşun olup yağdılar, tank paletlerinde ezdiler, Allah Allah diye karşılarına çıkan abdestinden başka hiç bir silahı olmayanları…

Öyle ki o katlettikleri insanların çoğu gazete ve dergilerinin abonesi, okul ve dershanelerinin müşterisi olup; zekâtlarını, kurbanlarını, hayırlarını hatta kendi çocuklarını bile onlara vermişti senelerce namaz için, oruç için haram ve helallere uymak için. Şimdi hep beraber bir günü daha bekliyoruz gidenlerle ve kalanlarla, şehitlerle ve katillerle, zalimlerle ve mazlumlarla: O büyük hesap gününü!


Gittik, Her Şeyi Göze Alarak Gittik

Muhammed Emin Tekin / Boğaziçi Köprüsü Gazilerinden

Yurttayım, TRT bildirileri, sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı: Dışarı çıkın! Her gün arkadaşlarımla çay eşliğinde ülke kurtarışlarımız aklımda, yediremiyorum yurtta kalmayı, dışarı çıkmak istiyorum. İlk mücadelemi etrafımdaki korkaklara karşı veriyorum. Kavga dövüş çıkıyorum dışarı, yanımda 8-9 arkadaşım. Varıyoruz köprüye. Asker kıyafeti giymiş iki ayaklılar karşımızda, işgalciler! Aklımda Fatih’te, Üsküdar’da 28 Şubat’ta işkence gören abilerimden dinlediklerim... İşkenceye ara verip namaz kılanlar, işkence ederken Cuma’yı kaçırdığı için hayıflananlar işte bunlar, onların hissettiklerini düşünüyorum. Darbeciler havaya ateş açıyorlar, milleti uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Hemen dibimde eylem kırıcıları vaaz vermeye başlıyor, dönüp hakaretler savuruyorum... Sonra tekrar ateş, yere yatıyoruz, ilerliyoruz: “Halk büyük oynayanlarla büyük oynamasını biliyor.”

Kalabalığa ateş ediliyor, silahlara karşı dillerimizde tekbirler... Şehit düşenler... Gaziler... Ölüme alnının çatından baka baka koşan kahramanlar... Kafamda, “Allah pervasızlardan yanadır” sloganı, gerekeni gerektiği yerde yapma şuur ve anlayışıyla, dilimizde tekbirlerle direnirken, yine ateş... G3 mermisi, kolumda... Kolum aşağıda, aşırı kan kaybı... Baygınlık, ambulans, ambulansta “Duyun gönüldaşlarım duyun, işitin beni düşmanlarım, ipten henüz döndüm ama çok şükür uslanmadım” şiirini okumak, buralar hep kesik kesik... O anlarda geri durmayı, tankların önüne çıkmamayı kendimize yediremedik. “Gazi de şehit de olabiliriz” dedik… Hastanede konuştuğum hemşirelerden de hiçbir yaralının pişman olmadığını; kolu, bacağı kopanların dahi “Yine olsa yine gideriz” dediklerini işittim. Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Gittik, her şeyi göze alarak gittik... Ve hayat boyu gururla taşıyacağımız bir nişane bize hatıra kaldı...


Particilik Meselesi Değil Vatan Meselesi

Hasan Ahmet Çavdar

Darbe haberini aldığımda, eşimden çantamı hazırlamasını rica ettim. Sonrasında helalleşip vedalaştım. Mahallemizde oturan bir ağabeyi aradım ve buluşarak darbe girişiminde en güçlü direnişin gerçekleştiği Boğaz Köprüsü’ne yürüdük. Ön saflara doğru geldiğimizde gözü dönmüş hainler üzerimize ateş açmaya başladı. O esnada hafızamdan ebediyen kazınmayacak bir olaya şahit oldum. Aman Allah’ım bir yandan uçakların yakın uçuşları, bir yandan kaçışlar ve bir yandan ölümüne giden insanlar... Medyaya tamamı yansımayan birçok olay oldu, oradaki insanların birçoğu vuruldu, bedenleri parçalandı. İçimde öyle bir inanç vardı ki “Ne olursa olsun burası açılacak” dedim. Her ideolojinin orada olduğunu herkes gördü; particilik, taraftarlık meselesi değildi bu vatan meselesiydi! Dönmedi halk. Her şeye rağmen göğsünü mermiye siper etti. Olayların akabinde bir arkadaşım kolundan ağır yaralanmış biri de şehit düşmüştü... Gün ağardığında evime döndüm. Ama şunu gördüm ki, Allah’ın izniyle bu milleti bu cesaretiyle ebediyen hiçbir güç yenemeyecek.


Evden Çıkmadan Şehadet Getirdik

Sabri Ünal / İki Tankın Altına Yatan Koca Yürekli Genç

O gece Başbakanımız Binali Yıldırım açıklamayı yapar yapmaz 3 dakika içinde kardeşlerimle birlikte evden çıktım. Ben Pendik’te oturuyorum, Pendik’ten yola çıktım. İlk önce Kartal Köprüsü’nde ilk eylememizi gerçekleştirebildik. Komutanı çağırıp bu yaptıklarının tamamen hukuksuz olduğunu söyleyip askerlere anlattım. Komutan bana hakaret etti daha sonra, ben de komutana biber gazıyla karşılık verdim. Köprüye gitmeye çalıştım. Üsküdar’a gece bir buçukta ulaşabildik. Bağlarbaşı’ndan yukarı doğru çıkıyordum elimde sadece 3 tane taş vardı. Tank üstümde durdu ve sonra yoluna devam etti. İkinci bir tankın geldiğini bilmiyordum. Ona da dur işareti yaptım, o da durmadı. Ortasına yatıp sağ çıkmaya çalıştım. Kolumda yaralanma oluştu. Biz daha evden çıkmadan besmelemizi çektik, şehadetimizi getirdik. Sokağa benim gibi yüz binler, milyonlar çıktı.


Darbeciyi Alnından Vurdu

Şehit Ömer Halis Demir - 32

Piyade Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halis Demir. Niğde Borlu. İki çocuk babası. Darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevliydi.Güneydoğu’da görevli darbeci general 1. Özel Kuvvetler Tugay Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi, darbe günü askeri uçakla Ankara’ya gelmiş, emrindeki 20-30 kişilik silahlı askerle Ankara’daki Özel Kuvvetler Komutanlığı’na gitmişti. Bu sırada içerideki darbeci subaylar da harekete geçmişti. Terzi başkanlığındaki grup, makamın bulunduğu binaya girmişti. Fakat bir engelle karşılaştı: Başçavuş Ömer. Komutanını aradı “Komutanım, başlarında Terzi Paşa olan bir grup makamı teslim almaya geldi” dedi. “Evladım, oranın namusu sensin, makamı teslim etme” talimatını aldı. Tereddütsüz silahını çekti ve “Komutanımın emri, sizi içeri alamam” dedi. Darbeci general Terzi ise Başçavuş Ömer’e “Yönetime el koyduk, yeni komutanın benim, yukarı çıkacağız” dedi. Tartışmanın ardından darbeci komutanı alnının ortasından vurdu. Etrafındaki askerler de Başçavuş’u şehit ettiler. Darbeciler lanet ve nefret ile anılırken O’nun kahramanlık hikayesi asla unutulmayacak. Babası oğlu ile gurur duyduğunu söyledi.


Yarın Sabah Yavruna Ne Diyeceğim?

Şehit Demet Sezen

O da Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı’nda şehit düşenlerden. Kendisi gibi 50’ye yakın şehidimizin olduğu bölgeden. Füzelerle, bombalarla, ağır silahlarla, sanki düşman ülkenin en stratejik noktasını vuruyormuş gibi saldırdıkları yerden. Özel Harekat’ın İnsan Kaynakları Şubesi’nde polis memuru idi Demet Sezen. Darbe teşebbüsünün olduğu gün şehit yakınlarına şehit olanların haberini o veriyordu. Her türlü ağır acıyla ilk o karşılaşıyordu. Şehit çocuklarıyla beraber gözyaşı döküp teker teker ilgileniyordu. Peki onun acısını kim haber verecekti? 2,5 yaşındaki oğlu Hüseyin Alp ile çektirdiği fotoğrafı yeni koymuştu sosyal medyaya. 16 Temmuz 21.08’de şöyle bir yorum düştü fotoğrafın altına: “Kuzun burada Demet’im. Uyuttum. Sütünü de içti merak etme. Yarın sabah ne diyeceğim yavruna? Yaktın bizi.”


Vatan İçin Gittik

Mustafa Zorova - 70

“Ben Menderes’in elini öpmüş biriyim. Menderes idam edildiğinde biz bütün akrabalar ağladık.” diye başlıyor, hastanedeki yatağında verdiği röportajına. 70 yaşındaki Mustafa amcamız Ankara Kazan’da darbenin ilk saatlerinde cuntacı askerlerin karşısına dikilenlerden. Askerin darbe yapacağını öğrendiğinde Kazan’daki kışlaya gidiyor. Niye geldiklerini soran subaya, “Asker darbe yapıyormuş onu önlemeye geldik” diyor. Yaklaşık 50 kişi gelmişler. “Bizi öldürmeye mi geldiniz ulan siz?” diyor komutan ve askerlerine emir veriyor: “Doldur boşalt.” Kalanını Mustafa amcamızdan dinleyelim: “Askere gidenler bilir, doldur boşalt talimatı gelince saniye sürer ateş açılması. Komutan askere ‘doldur boşalt’ dedi ve bir bu tarafı, bir de diğer tarafı taradılar. Ben de bacağımdan vuruldum. Yine bazı askerler talimata uymadı. Bir asker yanıma geldi, kemerimi çıkarıp bacağıma sardı, “bu kanı keser merak etme dayı” dedi. “Oğlum bir ambulans çağır bari” dedim, “Napayım amca elimde değil” dedi ve gitti. Karanlıkta sürünerek yanımdakilere ulaştım. Etrafımdaki herkes ölmüştü. Birden vuracaklarını düşünmedim. Benim silahımı bana doğrultan bir asker görmedim daha ben hayatımda... Benim ne çıkarım var, vatan için gittik biz. 70 yaşında emekli biriyim ben.”


Reklamsız Ölüme Giden Baba Oğul

Şehit Erol Olçak 53 ve Abdullah Tayyip Olçak 16

Erol Bey, 1993’ten bu yana Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden biri. Onun tüm reklam kampanyalarını, seçim stratejilerini belirleyen bir isim. Bir anlamda AK Parti’nin girdiği tüm seçimlerden zaferle çıkmasının arkasındaki gizli kahraman. Göz önünde olmayı sevmediği için biz onu pek ekranlarda göremedik. Darbe girişiminin olduğu gece tereddüt etmeden Boğaziçi Köprüsü’ndeki tankların üzerine yürüdü. Hem de 16 yaşındaki oğlu ile birlikte. Ve ikisi de orada şehit oldu. Allah onlara ve tüm şehitlerimize gani gani rahmet eylesin.


Salih Yüzgenç'ın Yazısı.