S. Bilgehan Eren

Bir sır ki sırra perde

Var mı gerek delile

Bizde sancak kalmaz yerde

Metin Yüksel’den Halil’e

İstiklâl Harbi yıllarında, İngilizler Medine’ye saldırdıklarında, Medine Müdafiî Ömer Fahreddin Paşa askerlerine şöyle sesleniyordu: -

‹‹Ey Nâs! Malûmunuz olsun ki, şecî ve kahraman askerlerim, bütün İslâm’ın sırtını dayadığı yer, mânevî gücünün desteği, Hilâfetin gözbebeği olan Medine’yi son fişeğine, son damla kanına, son nefesine kadar muhafazaya ve müdafaaya memurdur.

Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burclarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allah-ü Teâlâ bizimle beraberdir. Şefaatçimiz O’nun Resûlü Peygamberimiz Efendimizdir.››

Evet, aradan 100 yıl gibi bir zaman geçti. O gün Medine’de bu sesi duyan Mehmetlerin, 2016 yılında, bugün burada hâlâ yaşadıklarına 15 Temmuz gecesi şahid olduk.

21. yüzyılın içten dışa, fertten cemiyete, maddeden mânâya binbir piçliğine ve pisliğine rağmen, Müslüman Anadolu ruhunun ölmediğini, Allah ve Resûl davası için feda ettiği kanıyla Halil Kantarcı bize yeniden hatırlattı.

Anadolu’nun öz evlatlarının parya yapılmak istendiği 28 Şubat sürecinde, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Müslümanlar dik durun, karşınızda leşler var!” çağrısıyla canını ortaya koyan Halil, 15 Temmuz darbe gecesi de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Meydanlara çıkın, vatanı sahipsiz bırakmayın” çağrısıyla ön saflara atıldı ve kahpe kurşunların hedefi oldu.

Üç çocuk babası, 38 yaşında şehadet şerbetini içen pırıl pırıl bu adam, tıpkı gönüldaşı Yakup Köse gibi, daha henüz 15 yaşında iken cezaevleriyle, işkencelerle tanışmıştı. Yargının, 28 Şubatçı cuntanın emrine girdiği, hukukun guguk olduğu yıllarda, darbe döneminin hukukuyla yargılanan Halil Kantarcı, 9 yıl hapiste kalmış, 24 yaşında çıkmıştı. Bandırma Cezaevi’nde kaldığı günlerde, cezaevine yapılan operasyon sonrası yaralanmış ama ölmemişti. İşte tam da bundan dolayı darbenin, hukuksuzluğun ne demek olduğunu bu ülkede en iyi bilenlerden biriydi.

Ne diyordu şair:

“Şu yeryüzü er meydanı

Gönül sevmez her meydanı

Yüreksize yorgan döşek

Koç yiğide ser meydanı”

O bir koç yiğitti… Dünya ona “ser” meydanıydı… Ve Halil, Allah ve Resulü davası için “ser”ini, kanını, 15 Temmuz gecesi ortaya koydu.

Zira, Ahzap suresi, 23. ayette (meâlen) şöyle buyurulur: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de -şehidliği- beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde -sözlerini- değiştirmemişlerdir.”

Er yürekli adam!.. Şehadetin mübarek olsun!.. Başta ailen olmak üzere tüm gönüldaşlarının da başı sağ olsun!.. Allahu Tealâ, şehidlerin pîri Hazret-i Hamza’ya komşu eylesin seni ve bu vesileyle bu uğurda can veren tüm yiğidleri.

NOT: Halilim!.. Nerden bilebilirdim ki, ilk ve son buluşmamızda, bir şehid ile karşılıklı çay içtiğimi… Hesabı ben ödedim diye “abi seni ben davet ettim” diyerek tatlı bir gönül koymuş, “bir dahaki sefer ben ısmarlayacağım ama” demiştin. Bekle Halilim, Cennet’e yanına gelirsek, oradaki ilk çaylar senden olacak inşallah. Nurlar içinde yat!..

Adı Halil

Kendi Ebabil

Asrın Ebrehe’lerinin hep karşısında durdu

Filleri dağıttı

Tankları durdurdu

Sonra Cennete uçtu

Allah Rahman, Allah Rahim, Allah Celil

Sakın unutmayın

O yiğidin adı Halil


GENÇ'ın Yazısı.