15 Temmuz gecesi hep birlikte bir şiir yazdık. Kulaktan kulağa yayılacak, yüzyıllarca unutulmayacak bir şiir. Boğaz Köprüsü’nde, Vatan’da, alanlarda, kışlaların önlerinde can vererek kanla kaleme aldık bu şiiri.

Biz halkız. Gündüz işinde gücünde, en büyük derdi evine helal ekmek götürmek olan sessiz sedasız insanlarız. Kimimiz işçidir kimimiz işveren, kimimiz öğretmendir kimimiz öğrenci, kimimiz imamdır kimimiz cemaat, kimimiz de ev kadınıdır.

Biz halkız. Olanları, yaşananları bir köşeye çekilip seyreder, anlamaya çalışırız. Hatta pek fazla sesimiz çıkmadığı için oğullarımız, kızlarımız bize bazen kızarlar.

Yıllardır tarihin, toprağın, bir ülkenin nöbetini tutarız.

Herkes en öndeyken biz en arkalarda olsak da bizi bilen bilir, tanıyan tanır.

Biz halkız. Yani Boğaz Köprüsü’nde zalimlere karşı tek başına yürüyen Safiye Bayat’ız. Darbecileri durdurmak, meydanları tutmak için kamyonla Taksim’e çıkan Şerife Boz’uz. Üzerimize gelen tankların altına yatın Sabri Ünal ve Metin Doğan’ız.

Biz yıllardır içlerinde bir kahraman büyüten bu ülkenin milyonlarıyız. 15 Temmuz gecesi tekbirlerle, salavatlarla darbecilerin tanklarını, toplarını, jetlerini püskürten sizin analarınız, babalarınız, dedeleriniz, evlatlarınızız.

Biz ümmetin son savunma hattı olan Anadolu’nun ruhuyuz. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e, (s.a.v.) dedelerimiz Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmed’e, Yavuz Sultan Selim’e verdiği sözü bir an bilen unutmayan hak ve hakikat erleriyiz.

15 Temmuz gecesi bir vatanı, bir bayrağı, dinimizi toprağımızı savunmak için can verenleriz. Yani Halil Kantarcı’yız, Ömer Halis Demir’iz, İlhan Varank’ız, Türkan Tekin’iz…

Biz vatanımızın hududunu cetvellerle değil; inançla, gönülle çizeriz. İstanbul’u, Ankara’yı, Konya’yı, Diyarbakır’ı tıpkı Şam’ı, Gazze’yi, Kahire’yi korur gibi koruruz. Türkiye düştüğünde Âlem-i İslam’ın topraklarının teker teker düşeceğini aslında herkesten iyi biliriz.

Biz halkız. Elimizde onurun, şerefin, asalet ve adaletin sancağını taşırız. Bu sancak inancımızın, tarihimizin sancağıdır. Bu sancak bize şanlı fetihlerimizden, Murat Hüdavendigar’dan kalan sancaktır. Biz bu sancağı Çanakkale’den, Dumlupınar’dan, Nene Hatun’dan, Seyyid Onbaşı’dan beri dalgalandırır, sımsıkı tutarız.

Biz halkız kardeşim! Bazılarınızın yukarıdan baktığı, pek de fazla ciddiye almadığı insanlarız. Tamirciyiz, terziyiz, pazarcıyız. Fakat zor günlerinde vatanımızın, bayrağımızın, dinimizin bekçileriyiz.

15 Temmuz gecesi hep birlikte bir şiir yazdık. Kulaktan kulağa yayılacak, yüzyıllarca unutulmayacak bir şiir. Boğaz Köprüsü’nde, Vatan’da, alanlarda, kışlaların önlerinde can vererek kanla kaleme aldık bu şiiri.

Bu şiir yaşadıklarımızın özetidir, bu şiir işgalcilere karşı verdiğimiz mücadelenin destanıdır:

“sandılar sesi soluğu çıkmaz

kolu kanadı kırık insanımın.

bilemediler dağın, taşın

açan tomurcuk, uçan kuşun

ak öfke kesileceğini...

bilemediler her inançlı

bir kıvılcım taşır

böyle günlere...

bilemediler yalnız “Mutlak Hakim”e

bağlılığımızı

-yalnız ona kul ona eğileceğimizi-

bilemediler oy

kadın, ihtiyar

genç, çocuk

her can bir siper olup

burç burç

direneceğimizi!..

uşaklık eskimedi eskimesine

kölelik eskimedi eskimesine

“aşkta”, “bağlılıkta”, “yiğitlikte”...

sürüyor; sürecek zaman sahnesinde

iyi ve kötünün başlayan savaşı

ve zafer mutlak iyinin

bu dünya ve ötesinde”

-SM. Aydınlık Savaşçıları-

NOT: Afganistan’a Yolculuk yazı dizimize bu ay 15 Temmuz Direnişi nedeniyle ara verdik. Nasipse gelecek aydan itibaren devam edeceğiz.


Adem Özköse'ın Yazısı.