Cephede Kazan, Masada Kaybetme
15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananlar gösterdi ki, bu toprağın insanları, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle kalbini halen muhafaza etmektedir. O kalp halihazırda canını hiçe sayacak kadar vatan için, millet için, ezan için, bayrak için, din için, iman için atmaktadır. O yüzden cepheden yana ne tereddüdümüz, ne endişemiz, ne korkumuz vardır.
Meşum bir hadise yaşadık 15 Temmuz 2016 Cuma günü. Tarihimize geçecek, bize ders olacak, öncesiyle sonrası fark edecek kadar büyük ve acı bir tecrübe. Yüzlerce insanımız hayatını kaybetti, binlerce insanımız yaralandı. Üzüldük, gönlümüz daraldı, kalbimiz parçalandı olanlar ve kayıplarımız için. Ama korkmadık hiç kendimiz için, endişe etmedik canımız için, tereddüt etmedik sokağa çıkmak için. Zulüm ve ihanet dolu bir kalkışma, kimsenin hayal bile edemeyeceği fedakarlık ve cesaret örnekleriyle bertaraf edildi. Gurur duyuyoruz kahramanlarımızla, dua ediyoruz onlar için, minnettarız yaşadıkça.
Bu tecrübe gösterdi ki biz korkak değiliz, bu tecrübe gösterdi ki biz hain değiliz, bu tecrübe gösterdi ki biz bencil değiliz. Şükürler, şükürler, şükürler olsun. Bütün bunlar bizi mutlu etsin. Ancak sonrasında olanlara da bakmamız, sonrasındaki tecrübeden de kendimize dair bir şeyler öğrenmemiz gerekiyor.
15 Temmuz gecesinin ertesinde daha canını feda eden şehitlerimizi toprağa koyup cennetle buluşturmadan kötü niyetli olduğu ayan beyan açık bir algı operasyonu başladı. Halkın üzerine tanklar sürülüp kaç tane insanımızın üzerinden geçtiği halde, keskin nişancı hainler teker teker kardeşlerimizi vurduğu halde, kendini bilmez şaşkınlar insanlarımızı esir alıp hakaret ettiği halde ve biz her görüşten her eğitimden her altyapıdan her sosyal yapıdan yüzbinlerce insan olduğumuz halde utanç duyacağımız büyük taşkınlıklar yapmadık. Tankların içindeki masum erlerin o ateşli anların ardından büyük bir basiret örneği olarak “en büyük asker bizim asker” sloganlarıyla tanklardan çıkıp halkın koruma halkası ile güvenli yerlere götürüldüğünü kendi gözlerimle gördüm. Buna rağmen hemen o gecenin sabahında kafa kesme haberleri belli görüntüler eşliğinde servis edilmeye başlandı. Tiyatro olduğuna dair saçma sapan teoriler, yalan yanlış bilgiler dolaşmaya başladı. Çok kısa bir zamanda da -yazık ki ne yazık- çok sayıda insanımız, kardeşimiz, dostumuz oltaya geldi. Olanlar ile ilgili algı değişmeye, mazluma öfke, zalime sempati oluşmaya başladı. Özellikle sosyal medya üzerinden hızlı bir şekilde yayılan bu operasyon şükür ki tutmadı ama çok insanımızın kalbinde ve zihninde izler bıraktı. Bu operasyonu yapanların ihanetinden şüphemiz yok, hainliği nereye kadar vardırabildiklerini hep beraber gördük ancak bu ihanete kulak vermek, inanmasa bile tartışmaya açmak, yapılacak onca sorumluluğumuz ortaya çıkmışken vakit ayırıp üzerine konuşmak ihanete ortak olmak değilse o gece canını feda eden şehitlerimize, o sabaha yetim uyanan çocuklara saygısızlıktır. Kim yaparsa yapsın biz yapmayalım. Kim karışırsa karışsın biz karışmayalım. Kim bulaşırsa bulaşsın biz bulaşmayalım.
15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananlar gösterdi ki, bu toprağın insanları, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle kalbini halen muhafaza etmektedir. O kalp halihazırda canını hiçe sayacak kadar vatan için, millet için, ezan için, bayrak için, din için, iman için atmaktadır. O yüzden cepheden yana ne tereddüdümüz, ne endişemiz, ne korkumuz vardır. Ancak sonrasındaki süreç aklımızı, zihnimizi ve bilincimizi ne kadar muhafaza ettiğimiz konusunda bizi düşündürmelidir. Fikirlerimizin, düşüncelerimizin ve doğrularımızın neye göre nasıl değiştiğini ve dönüştüğünü, nerelerden beslenip şekillendiğini tekrar değerlendirmeye fırsat vermelidir. Yoksa o kutlu mücadelelerin, o mübarek şehitlerin ardından cephelerde, meydanlarda can ile kan ile kazandıklarımızı, masalarda, sosyal medyada algı operasyonlarında kaybederiz de bakamayız o masum yetim çocukların kırgın bakan yüzlerine.
Mehmet Dinç'ın Yazısı.