Kabil Darbesi
Hâlâ Hak’tan yana mı olacaksın yoksa şeytanî seçimler mi yapacaksın? Tanklarla halka, masum insanlara saldırıp ateş açanların hangi tarafı seçtikleri belli. Kabil’le ne kadar da benzer yanları var. Aynı karanlık ve çarpık duruş.
Yeryüzünde ilk cinayeti işleyen kişi o; Kabil. Bir kötülük başlattığı için de, ondan sonra işlenecek her cinayetten payına hisse düşen zavallı Kabil.
Genelde Kabil’e odaklanır bakışımız. Onun üzerinden hırs ve haset duyguları anlatılır. Kötülüğe öncülük etmenin hazin sonuna değinilir mutlaka. Fakat son yaşadıklarımız neticesinde, bakışımızı daha dikkatle Habil’e çevirdi bir tanıdığım. Habil, ne güzel bir duruş sahibi.
Maide suresi 28. ayeti kerimede (Diyanet İşleri) Habil’in şöyle dediğini görüyoruz:
“Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
Darbecilerin akıllı telefonlar vasıtasıyla yaptıkları yazışmalar yayınlandı. Okuyunca insanın kanını donduracak ifadeler vardı. Açık açık halka ateş edilebileceğini söylüyorlar birbirlerine, teşvik ediyorlar. “Ezin, taviz yok” diyebiliyorlar. Ezin dediği ekin değil, çiçek değil, böcek değil. Ezip geçebileceğine hak gördüğü insan, Allah’ın bahşettiği can. Ve yine birbirleriyle yazışırken bir yerde “Allah yardımcımız olsun” diyebiliyorlar.
Hemen bir önceki ayetin mealine bakalım.
“(Ey Muhammed!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki, “Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.”
Allah için kurban sunan iki kardeş. Kabil de Allah için kurban sunuyor. Fakat kurbanı kabul edilmeyince zalim kesiliyor. İnsanlığı, kulluğu sadece iyi günler için giyinmiş gibi. İstediği menfaati bulamayınca birden bambaşka bir role bürünebiliyor insan. İşte asıl nokta, kavşak orası. Şimdi hâlâ Hak’tan yana mı olacaksın yoksa şeytanî seçimler mi yapacaksın? Tanklarla halka, masum insanlara saldırıp ateş açanların hangi tarafı seçtikleri belli. Kabil’le ne kadar da benzer yanları var. Aynı karanlık ve çarpık duruş.
Halbuki Habil’in güzelliğine bakın. Tane tane okuyun lütfen.
“Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
Elinde bırakın ateşli silahı, bir bıçak, çakı, taş bile olmadan tankın üzerindeki hainle hâlâ bir kardeşlik damarı bulurum umuduyla ileri giden kişide de bu Habil duruşu yok mudur? Mazlum olarak ölme haklılığını yanında ahirete götürebilen şanslı kişilere ne mutlu. Elime kardeşkanı değmesin diye, yüreğine ördüğü duvarda belki bir delik açarım, ben onun akrabası, amcası, komşusu, büyüğüyüm diye, merhamet dolu bir yürekle onların yanına giden o insanlar da adım adım Habil’in söylediklerini yazmadılar mı tarihe? Ben seni öldürmek için sana elimi uzatmadım. Elimi tutman, o çukurdan çıkmandı dileğim. Hatandan dönmen için elimi uzattım.
O gece uzatılan eller belki daha yere düşmeden cennetteki melekler tarafından tutuldu. Ölümle bu kadar rahat ve cesurca buluşan o insanlara hepimiz gıpta etmiyor muyuz? Onlar emaneti artık teslim etti. İmtihanları bitti. Bizimki halen devam ediyor ve her seçimle Habil’in yanında mıyız, Kabil taraftarı mıyız nefes nefes netleşecek.
Heyhat! Kabil de Kabilliğini yaptı. Böylece ateş halkından olmak üzere (Maide, 29) cezasını buldu ve zarara uğrayanlardan oldu. (Maide, 30)
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.