Sariye Dönmez

``Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları 
Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları 
Konuşurlar
İsterler 
Susarlar
Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi
Ev meslek iş para geçim diyerek 
Düşünün şimdi bir de 
Şehirlerde kasaba ve köylerde
Başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu`` 
 
Bu güzel dizeler Cahit Zarifoğlu`nun Yaşamak adlı kitabından... Bu dizeleri ilk okuduğumda kendime "kalbimi ne kadar tanıyorum?" diye sordum. Kur`an`ı Kerim`de, ``Bilin ki kalpler ancak Allah`ı anmakla huzur bulur`` denmekteydi. Benim kalbim yeterince huzurlu muydu? Çoğu kez kalbimi dinlediğim olmuştur ama anladım ki kalbinizi dinlemekle onu tanımak aynı şey değil. Bu satırlar beni içimde bir yolculuğa sürükledi. Gördüm ki tüm o bitmek tükenmek bilmeyen mutsuzluklarımızın , iç daralmalarımızın nedeni kalbin Allah`a muhtaçlığından kaynaklanıyor. Bir kalp Allah`ı anmazsa tükenir bildim, anladım. İnsanın kalbinde Allah`a dair birşeyler bulabilmesi de, yaratılanın ardındaki hikmeti ve kudreti görmesi de  bir nimettir. Anladım ki insanın şu imtihan dünyasında en büyük imtihanı kendisiyleydi.
 
Düşündürene ve görmemi sağlayana şükürler olsun. Fatih Sultan Mehmet Han iman dolu kalbiyle yürütmemiş miydi gemileri karadan? Seyit Ali Onbaşı`na Çanakkale Cephesi`nde mermiyi kaldırtan iman dolu kalbi değil miydi?  O halde kalp mühimdir ama içinde iman olması ise daha mühimdir. Allah kalbi dehliz kadar karanlık bir kula dönüştürmesin hiçbirimizi... Kalplerin bedenlerin pusulası olduğuna inanırım, kalbiniz nereye yönelirse ayaklarınız sizi oraya götürür. Allah`ın bana verdiği kadar temiz değil artık kalbim, belki bir bebeğin kalbine sahip değilim, bir bebeğin günahsız omuzları gibi değil omuzlarım, ibadetlerim eksik ve kusurluyum gaflete düşmüş insanoğullarından biriyim, uyanabilir miyim? Allah`ı anmak, anlamak, Allah`a yönelmek için bana verilen şu ömrü hakkıyla sonlandırabilecek miyim? Yoksa ziyan mı olacak bir ömür ellerimde? Kalbim nefsi ile girdiği savaşı kazanabilir mi, şeytana galip gelebilir mi? Korkular sarıyor kalbimi ve sancılarım var. Peygamber Efendimiz`in (s.a.v) olmadığı bir zamanda, bu ahir zamanda kalbimi yeterince temiz bir şekilde Allah`a geri iade edebilecek miyim? Böyle düşününce insanın  Efendimiz (s.a.v) zamanında bir sahabe olası geliyor, Efendimiz`in (s.av.) dost bildiği sahabelerden, oturup sohbet ettiği, Allah`ı birlikte andığı sahabelerden... İnsan, Uhud Savaşı`nda şehit düşen sahabelerden biri olmak istiyor. Mekke sokaklarında Efendimiz`in (s.a.v) teselli ettiği , gözyaşını sildiği küçük bir kız çocuğu olmak istiyor. Belki Mekke sokaklarında ağlayan bir kız çocuğu ya da bir Uhud şehidi olamadım ama şükür ki O`nun ümmetindenim.
 
Allah gaflet uykusundan kalbimizi, kendinimizi, zihnimizi koruyamayı nasip etsin... Çünkü ömrümüzün kelebekten uzun olduğunu iddia edemeyiz.


GENÇ'ın Yazısı.