Ezhar-ı Hakikatin gayesi hakikatlerin dile getirilmesidir. Zaten Ezhar-ı Hakikat de “hakikatlerin ortaya çıkması” demektir. Nerede bir hakikat varsa ona yapışmalı, sımsıkı tutunmalıdır. Hakikat bende demek yerine hakikatin bendesiyim (kölesiyim) anlayışını yaşatmak gerekmektedir.

O hâlde köşemizin bir kısmını Üstad Nurettin Topçu’nun hakikati ayan beyan eden şu enfes satırlarına bırakalım:

“Üniversite profesörlerimiz köy çocuğunu okutmaya başladıkları zaman memleket kurtulacaktır. Anadolu’nun ruhi kuruluşunu meydana çıkaracak olan hakiki inkılabın ancak köylerin en yüksek eller tarafından kalkınmalarıyla yapılabileceğini biz anlamakta pek geç kaldık. Bu büyük ruhi inkılabın yapılabilmesi için sade şöhretle saadeti düşünerek üniversiteye doçent, profesör olmaktan başka emelleri bulunmayan insanlar değil, köyde yaralı bereli, gübrelik içinde dolaşan daima muzdarip ve kim olduklarını bilmediği bir takım efendilere uşak olmaya mahkûm, büyük ecdadının tarihinden getirdiği zekâ kabiliyetlerini her gün toprağa gömen köylü çocuklarını insanlık için örnek olacak bir medeniyetin sahipleri hâline getirmeyi ülkü edinen profesörler lazım. Şu hâlde mesele, her şeyden evvel bir nesle onu bu hakikate meftun kılacak aşkı aşılamak meselesidir.”

Bu satırları okuyunca aynı gün okuduğum bir haber aklıma geldi. YÖK başkanı açıklamıştı, eğitim fakülteleri yeniden yapılandırılacaktı, bütün bölümlerin programlarında değişiklik yapılacaktı.

Eğitimde program önemlidir; fakat program meselesi şu an bizim için bir virüs vazifesi görmektedir. Programı değiştirdiğimizde her şeyi değiştirdiğimizi zannediyoruz. Tam bir yüzyıldır eğitimde meselemiz budur. Ben şu ana kadar YÖK’ün üniversite akademisyenlerinin bilgilerini artırıcı faaliyetleri dışında aşklarını artırıcı bir faaliyetini duymadım. Ya da herhangi bir üniversitede böyle bir çalışmayla karşılaşmadım. Üstadın da dediği gibi önce kalplere ilim aşkı aşılamak gerekir. Ondan sonra program yapmak zaten çok kolaydır. Büyük fikirler aşkla olur. Büyük adamlar fikirlerini zihinlerinden kalplerine indirebilmiş adamlardır.


Selim Tiryakiol'ın Yazısı.