M. Huzeyfe Erdemir

Bozkırın alabildiğine düzlüğünde güneş gül gibi açmışken geceyi saklamak niyetiyle, ben bir oturakta Güneşle yarışıyordum. Yeni doğan güne merhaba derken başaklar, olgunluklarından eğiliyorlardı bu eşsiz yaratma karşısında ya insan ne alemde? Evet insan... Hani şu "yek katre-i hunest ve behezar endişe" olan insan. Yani birkaç damla kan ve biraz endişeden müteşekkil ve Eşref-i Mahlukat.

Şimdilerde her şeyin hızlısı çıkmış. Hızlı tren, hızlı uçak, hızlı araba falan filan hızlıca sayısını arttır arttırabildiğince. Peki ya `Hızlı İnsan` ne zaman göreceğiz yollarda. Çünkü herkes `Hızlı Zaman`ın karşısındaki yavaşlıklarının isyanlarında. Zaten insanın ürettiği her hızlı ile muradı hızın âlâsını gördüğü zamanla yarışmak değil mi? Aciz idrakiyle düşündüğü, materyalist bir algının ürünü ve Sanayi Devrimi’nin öz bünyesinde açtığı yaralardan bihaber aklınca zamanla yarışıyor. Eşya ve hadiselere hız kattığınca zamanı yakalayabileceğini düşünüyor. Fakat maalesef ki aziz dostum ne sen onu yakalayabilirsin ne de onunla yarışacak güce sahipsin. Sorarsan eğer "E kardeşim öyle diyorsun da zamanı yakalamış ve hatta aşmış insanları nereye koyacağız" diye. Sana derim ki onların sırrı bereketi yakalamaktan geçiyor. Evet, yaşadığımız yüzyılda pek karşımıza çıkmayan daha doğrusu bozuk düzen çalışan anlayışımızın pek muhitinde durmadığı bereket. Allah`ın eşsiz yaratmayla hadiselerin ötelerine sakladığı sır olan bereketten bahsediyorum. Mesela öyle zamanlarımız olur ki bazen, yaşadığımız hadiseler hiç geçmeyen zamanlarla baş başa bırakır bizleri... Yakında yaşadık mesela sonucunun kahramanlıkla nihayetlendiği 15 Temmuz gecesi. Ne kadar da bitmek bilmeyen bir geceydi. Yahutta kimi zaman hadiselere öyle hayran kalırız ki kaşla göz arası derler ya o hızda geçiverir. Bu genelde ömrünün sonuna doğru demirlemiş dedelerimizin `Keşke`lerle başlayan cümlelerinin devamında görülür. Memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle noktalanan cümleler... İnsan eğer bereketin sırrını bir yerinden tutabilse zaman ona kaplumbağa gelir. Tarih hayretlerimizi gizleyemediğimiz böyle insanlarla doludur. Mesela İmam Gazali Hazretleri’ni hayranlık zaviyesinden izleyerek hatırlatayım; kendisi 53 yıllık yaşamında bine yakın eser vermiştir. Akıl alır gibi değil diyoruz demi. Zaten emin olun bunu akıl almaz gönül alır. Bunu başaran mübarek de gönlü işin içine soktuğu zaman kazandığını kendi ifadeleriyle dile getiriyor. E gönülle düşünen de bir yerden bereketin sırrına eriyor ve ortaya böyle harikuladelikler çıkıyor.

Bereket öyle bir sır ki onu zaman da ara bulursun, alışverişte ara bulursun, ülken de ara bulursun... Ben mesela güneşle yarışım da yanımdan hızla geçen başakların mütevazı duruşların da hissettim gibi sanki böyle bir canlı bir heyecanlı duruyorlardı. Bereket bizim materyal algılayışımızla yetmez dediğimiz hatta bunun için israflar çapında harcamalar yaptığımız hususlarda bizi utandırır vaziyette soframızın en başköşesinde oturur genelde. Tabii muradımız bu yönde ise. Çünkü hayatımız birçok azın çoğu mağlup ettiği anlarla doludur. Burada `az`dan maksadımız yüreği iman dolu Allah yolunda savaşan yiğitlerin tereddüt etmeden nice batıl çoğunluğu tarih sahnesinden silmesi örneği de olabilir yahutta bereketli nice az sofraların çok kişiyi doyurabildiği hikmeti de. Nihayetinde bir yerde hadisenin Bereketle nikâhı mutlaka vardır. O halde herşeyin hızlısını düşleyeceğimize bereketin hakikatine hızlıca ermenin mücadelesini verelim. Belki o vakit ilk defa dünya `Hızlı İnsanlar` üretmek beldesi oluverir.


GENÇ'ın Yazısı.