M. Huzeyfe Erdemir

Yerle bir olmuş bir ülke... Yok olmuş bir tarih... Genci, yaşlısı, çocuğu kadını demeden katledilen milyonlar... Şu yıllarda tahmin etmesi zor olmasa gerek... Evet, Suriye`den bahsediyorum. İsmini duyunca derin bir nefes çekip gözlerimizin önünden film şeridi gibi geçen bir işgal. Ve bu işgalin en canlı şahitleri mezar kazıcılar...

Suriye de mezar kazıcısı olmak katliamı en derinden hissetmenin, en canlı şahitlik mertebesinden savaşı izlemenin adıdır. Şehirlerinde ölümün sessizliği kol gezerken onlar yerin altının nüfusunu arttırmakla meşgul en acılı halleriyle. Hayalinizde canlanan mezarları görür gibiyim ama şimdi bu hayallerin hepsini bir kenara bırakın ve kulak verin Suriyeli mezar kazıcılara. Mezarlar 5 metre derinliğinde ve 50cm genişliğinde kazılıyor. Mezarlar bir gün önceden karılan çamurun çiğnenmesi ve bekletilmesiyle oluşturulan bulamacın kalıplara dökülmesiyle yapılıyor. Kalıbın ayrılmasını önlemek için içine kamışlarla destek yapılıyor. Ve tahtadan yapılan mezar taşları... Üstüne kömürle yazılan isim ve ölüm tarihi... Her mezar taşı tarihin saniyelerine, gülücükleri sönmüş bir insanı kaydediyor. Huzurla yaşadıkları şehirlerine katliam gibi çöken canilerin söndürdükleri gülücükler... Savaş sanki ölümü icra edenlerle, mezarları kazanlar arasında geçiyor. Birileri ne kadar çok öldürürse efendileri sırtlarını o kadar çok sıvazlıyor, mezar kazıcılar ise ne kadar ölü gömerse o kadar ölümü yaşıyor. Şehit olmuş bir bedenin başındaki yakınları çaresizce mezarı kazan adamı izlerken, bir lahza sonra yakınları tarafından “beklenen” olacaklarını düşünüyorlar mıdır acaba? Yahut bir mezar kazıcısı kendisinden istenen bir mezarı kazarken yarın o mezarın sahibi olma ihtimalini... Yahut küçücük bir mezarı kazan mezarcı az sonra oraya koyacağı küçücük bedenleri gördüğü an ne hissediyordur...

Suriye’de mezar kazıcısı olmak her gün ölmek gibi aslında... Mezara koyduğu her yurttaşıyla tek tek helalleşirken bulmak kendini. En çok da yakınları şehit edildiğinde bir mezar kazıcısı ölümü iliklerinde hisseder. Daha iki ay önce doğmuş bebeği, beş sene önce evlendiği eşini yahut aile fertlerinden birini kendi elleriyle kazdığı çukura terk edip gidince, acısını mezar taşlarına anlatırken bulur kendini. Bu anlattıklarına, mezarlara sessiz kalan Müslüman yığınlarını da dahil eder mesela.

Suriye’de mezar kazıcısı olmak bir mezara sekiz kişiyi gömmenin icracısı olmaktır. Çünkü üstlerine atılan bombalarla canice öldürülen sekiz kişinin tek kişilik mezara sığabildiğine şahit olmuştur. İçinden "Düşmanın bile mert olanı gerek" der durur belki de. Ve bu işin sonunun nereye varacağını kestirmeye çalışır.

İşte Suriyeli mezar kazıcılar ve onların gülmeyi unutmuş yüzleri, çamura bulanmış elbiseleri. Onlar bu yaşanmışlığa şahitlik ediyorlar. Ve bir gün mezar kazarken ölebilecekleri ihtimalini düşünüyorlar. Çünkü insanlıktan nasibini almamışların mezarlıkları bombalaması Suriye’de görülmüş bir şey...


GENÇ'ın Yazısı.