Veziristan`da Peştun Bir Şair
Peştun şair birkaç şiir okuduktan sonra bu sefer de Dadullah kendisinden güzel bir marş seslendirmesini istedi. Peştun şair marş okurken odadaki savaşçılar da nakaratlarda ona eşlik ediyorlardı.
Amerika’nın en çok arananlar listesinde ilk başlarda olan Afgan komutan Molla Dadullah’la iyi bir röportaj yapmıştım. Molla Dadullah’la benden önce bir gazeteci olarak sadece El Cezire’nin Pakistan temsilcisi ünlü gazeteci Ahmet Zeydan yüz yüze görüşme imkânı bulmuştu. Röportajın mesleğim açısından öneminin yanında Molla Dadullah’la yaptığım görüşme hem Taliban’ı hem de Afganistan’da süren savaşı anlamam açısından son derece iyi olmuştu. Taliban’ı uluslararası haber ajanslarının dezenformasyon bombardımanı altında veya direnişi destekleyen kişilerin propagandif video ve anlatımlarıyla değil; bizzat sahada kendi gözlemlerimle değerlendirme imkanı buluyordum. Bu da benim için son derece faydalı oluyordu. Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. Hayatta bana en çok mutluluk veren şeylerden biri de herhangi bir konu hakkında zihnimdeki sorulara yavaş yavaş cevap bulmaya başlamaktır. Molla Dadullah’la görüşerek Taliban ve Afganistan’da süren savaş hakkında gerçeğe ulaşmak için iyi bir kapı aralamıştım.
Gönüllerde Yaşayan Osmanlı
Röportaj bittikten sonra Molla Dadullah’a teşekkür ettim. Bir süre daha sohbet ettik. Ben artık gideceğimizi düşünürken Ebu Ömer, Molla Dadullah’ın bizi misafir etmek istediğini söyledi. Sonra da: “Senin Afganistan’ı ziyaret etmen nedeniyle Molla Dadullah akşam insanlara ziyafet verecek. Kuzular pişirilecek, şiirler okunacak” dedi. Kısa bir şaşkınlığın ardından neler olup bittiğini anlamaya başlamıştım. Gittiğim her yerde olduğu gibi burada da Türkiye’den geldiğim, bir Osmanlı torunu olduğum için en iyi şekilde misafir edilmek isteniyordum. Osmanlı resmî olarak bir asır önce yıkılsa da Ümmet-i Muhammed’in gönlünde dipdiri bir şekilde yaşamaya devam ediyordu. İster kabul etsin ister etmesin Anadolu topraklarında doğup büyüyen herkes Âlem-i İslam’ın her köşesinde bir Osmanlı torunu olarak görülüyor, Osmanlı torunu olarak karşılanıyordu. Bunu daha önce de onlarca kez yaşamış, böyle bir tarihin evladı olduğu için onur duymuştum.
Bu İnsanlar mı Vahşi Teröristler?
Akşam için yavaş yavaş hazırlıklara başlanmış, bahçeye ateşler yakılmıştı. Etrafta tatlı bir telaş vardı. Bu arada sabahtan beri yağan yağmur da artık durmuştu. Yaşadıkları bunca fakirliğe rağmen Afgan insanının misafirlerine verdikleri değer burada bulunduğum ilk günden beri beni etkiliyordu. İçimden bir kez daha bu insanlar bunca acıyı asla hak etmiyorlar diye geçirdim. Afganlıların insani yönlerine şahit oldukça aynı zamanda içimde bir öfke de birikiyordu. Öfkemin sebebi tüm dünyanın yalanlarla kandırılıp Afganlılar hakkında vahşi teröristler imajı oluşturulmak istenmesiydi. Batılıların yüzyıllardır sürdürdükleri sömürgeci tarihlerinden alınan ilhama göre toprakları talan edilecek insanlar önce ya yamyam ya da vahşi ilan edilir sonra da o topraklarda rahatça katliamlar işlenirdi. Dün Kızılderilileri aynı mantıkla katleden ABD bugün de yine aynı mantıkla Afgan halkını öldürüyordu. Hem de dünyanın en acımasız yöntemleriyle…
Misafir Olduğumuz Ev
Akşam olunca hep birlikte arabalara binip 9-10 arabadan oluşan bir konvoyla yola çıktık. Konvoydaki arabalardan birkaçının camları siyahtı ve muhtemelen Molla Dadullah bu siyah camlı arabalardan birindeydi. Kısa bir yolculuğun ardından dışarıdan oldukça geniş olduğu farkedilen iki katlı, beyaz badanalı bir evin önünde durduk. Bu ev Veziristan’a geldiğimden beri gördüğüm en güzel evlerden biriydi. Ev sahibi ile bir grup genç bizi kapıda karşıladılar ve hep beraber alt kattaki geniş bir odaya geçtik. Veziristan’da şimdiye kadar girdiğim hiçbir evde koltuk takımı görmemiştim. İnsanlar yerlere serilen minderlerin üzerinde oturuyorlardı. Misafir olduğumuz evde de aynı gelenek bozulmadı ve hep birlikte yerlere oturduk. Molla Dadullah yan tarafını işaret ederek benden yanına oturmamı istedi. Böylece Dadullah’la tercümanlığımızı yapan Türk mücahidler sayesinde tekrar sohbet etmeye başladık. Dadullah bana yine Türkiye ile ilgili sorular soruyor, Türk halkının ABD üslerine niçin izin verdiğini öğrenmek istiyordu. Ben de Dadullah’a halkın genelinin bu üslerden rahatsız olduğunu; fakat Türkiye’nin NATO üyesi olması nedeniyle bu üsleri açık tutmak zorunda bırakıldığını söyledim.
Peştun Şairden Şiir ve Marşlar
Sohbete başlayalı 20-25 dakika geçmişti ki uzunca bir sofra kuruldu. Önce meyveler yendi, sonra da ziyafet başladı. Sımsıcak çorba, kuzu eti, Afganlılara has pilavdan afiyetle yedik. Yemeğin ardından çaylarımız geldi ve sohbet iyice demlendi. Bu arada odaya 40-45 yaşlarında biri girdi. Molla Dadullah bana bu kişinin Veziristan’ın ileri gelen şairlerinden biri olduğunu söyledi. Herkesin son derece saygı duyduğu Peştun şair yanımıza oturdu ve şiirler okumaya başladı. Bazı kelimelerden anladığım kadarıyla şiirlerde Afgan halkının işgalcilere karşı verdiği mücadeleden, Afgan gençlerinin, Taliban savaşçılarının kahramanlıklarından bahsediyordu. Peştun şair birkaç şiir okuduktan sonra bu sefer de Dadullah kendisinden güzel bir marş seslendirmesini istedi. Peştun şair marş okurken odadaki savaşçılar da nakaratlarda ona eşlik ediyorlardı. En sonunda Peştun şair uzun havaya benzer acılı bir şeyler söylemeye başladı. Anladığım kadarıyla Afgan halkının çektiği sıkıntılardan bahsediyordu. Biraz önceki keyifli yüzler yerini bu sefer hüzünlü yüzlere terk etmişti. Peştun şair söyledikçe benim de gözümün önünden mazlum Afganlıların yaşadığı acılar geçiyordu.
“Unutma kardeşim şifa Allah’tandır. Allah şifayı bazen ilaçla bazen de balla gönderir. Fakat en iyi tedavi şekli ayetler ve dualardır” dedi. O gün bunun ne kadar doğru olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmiş oldum.
Kolumdaki Dayanılmaz Ağrı
Bu gece Afganistan’a geldiğimden beri yaşadığım en güzel gecelerden birini yaşıyordum. Her şey çok güzel giderken gecenin ilerleyen saatlerinde bir anda kolumda ağır bir ağrı hissetmeye başladım. Kolum öyle şiddetli ağrıyordu ki artık dayanamaz hale gelmiştim. Bu arada odaya yavaş yavaş yataklar kuruluyordu. Kolumdaki ağrı yüzüme yansımış olacak ki Molla Dadullah neyim olduğunu sordu. Ben de kolumun ağrıdığını söyledim. Molla Dadullah kolumu açmamı isteyince kolumun şiştiğini fark ettik. Kolum muhtemelen ameliyattan sonra mikrop kapmıştı ve ağrı artık parmak uçlarıma kadar vurmaya başlamıştı. Molla Dadullah bir doktor getirtti ve doktor kolumu kontrol ettikten sonra bana iğne vurdu. Düşündüğümüz gibi çıkmıştı. Doktor da kolumun mikrop kaptığını ve bir an önce tedavi edilmesi gerektiğini söyledi. O gece biraz olsun rahatlayabilmek için bir sürü ilaç içtim. Fakat hiçbir şey fayda vermedi ve sabaha kadar yatakta kıvranıp durdum.
Ayet ve Dualarla Ballı Tedavi
Sabah erken bir vakitte Molla Dadullah ve yanındakilerle vedalaşıp Ebu Ömer ve diğer Türk direnişçilerle birlikte kampa dönmek için yola çıktık. Fakat benim keyfim iyice kaçmıştı. Ne yaralandığımda ne de günlerce kolumda bomba parçasıyla gezerken acı çekmiştim. Fakat ameliyattan sonra kolum mahvolmuştu. “Veziristan’da hastaneye küçük bir hastalıkla giren büyük bir hastalıkla çıkar” sözünün öylesine söylenmiş bir söz olmadığını bu sefer de ben tecrübe ediyordum. Artık sadece sol kolum değil; elim ve parmaklarım da davul gibi şişmişti. Eğer bir çare bulamazsak kolumu kaybetme tehlikesi bile yaşayabilirdim. Kampa ulaşır ulaşmaz Ebu Ömer bir doktor getirtti. Doktor da bana bir sürü ilaç verdi. Fakat içtiğim ilaçlar hiçbiri fayda vermiyor, kolumdaki ağrı artarak devam ediyordu. O geceyi de ağrılar içinde kıvranarak geçirdim. İki gündür bir dakika bile uyuyamamıştım. Birkaç saatliğine uyuyup kolumdaki şiddetli ağrıyı unutabilmek için neler vermezdim ki… Ağrıdan artık sol elimi kullanamaz hale gelmiştim. Ağrılara bir şekilde dayanırdım; fakat kolumu kaybetmek istemiyordum. Bu sırada Türk mücahidlerden biri yattığım odaya gelip bana kolumu balla, ayetler ve dualar eşliğinde tedavi etmeye çalışacağını söyledi. Ben de ona “İnşallah faydası olur” dedim. Türk mücahid bu yöntemin Peygamber Efendimiz tarafından kullanılan bir yöntem olduğunu söyleyip yaramı açtı. Daha sonra da yanında getirdiği balı ayet ve dualar okuyarak koluma sürmeye başladı. En sonunda da kolumu sarıp “şifa Allah’tandır, biraz bekleyelim bakalım ne olacak” deyip kaldığım odadan dışarı çıktı. Yarım saat kadar sonra kolumdaki ağrının yavaş yavaş hafiflemeye başladığını fark ettim. Kolumdaki şişkinlik de artık iniyordu ve parmaklarımı hareket ettirmeye başlamıştım. Sevinç içinde teşekkür etmek için kampta Türk mücahidi aramaya başladım. Zaten iki-üç odadan oluşan kampta onu kolayca buldum ve ona iyileşmeye başladığımı söyleyince: “Unutma kardeşim şifa Allah’tandır. Allah şifayı bazen ilaçla bazen de balla gönderir. Fakat en iyi tedavi şekli ayetler ve dualardır” dedi. O gün bunun ne kadar doğru olduğunu bizzat yaşayarak öğrenmiş oldum. Böylece belki de kesilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak olan kolum ayet ve dualarla yapılan ballı tedaviyle kurtuldu.
Adem Özköse'ın Yazısı.