İslam`a Girmek Kolay İslam Kalmak Zor
Halil İbrahim Gürgenç
Hamza Andreas Tzortzis, Yunan asıllı bir ailenin çocuğu olarak 1980 yılında Londra’da doğdu. 2002 yılında yaşadığı mânâ arayışı onun İslam’la tanışmasına ve Müslüman olmasına vesile oldu. O tarihten bu yana da kendisini İslam’ı anlatmaya, özellikle batıda yükselen İslamofobiye karşı söylem üretmeye adadı. 2009 yılında Londra’da kurulan İERA adlı kuruluşlarıyla da binlerce insanın Müslüman olmasına vesile olan Tzortzis, bu zamânâ kadar 165 ülkede program gerçekleştirdi. “Dünya’yı Davet” programıyla Türkiye’de olan Tzortzis’i Uluslararası Genç Derneği’nde ağırladık, güzel bir söyleşi yaptık…
Türkiye’ye geldiğinizde neler hissediyorsunuz?
2007’de bir turist olarak gelmiştim ilk defa. 2008’de ikinci defa geldim. İstanbul’u çok sevdim. Osmanlı’nın müthiş bir tarihi var. Fakat utanılacak bir şey ki; Türklerin birçoğu kendi tarihlerini bilmiyorlar. Televizyonda izlenilenden değil gerçek tarihten bahsediyorum; nasıl bir yönetimle var olduğunuz, devletinizin yapısı, diğer bütün dini geleneklerle nasıl bir bağ kurduğunuz vb. Üç sene önce Boğaziçi Üniversitesi’nde bir konferans vermek üzere Türkiye’ye tekrar davet edildim. Hepinizin bildiği meşhur video üzerine. Bu tarihten sonra Türkiye’deki insanlarla bir yakınlaşmamız oldu. Şimdi tekrar buradayım ve burada olmaktan dolayı mutluyum.
Türkleri çok seviyorum. Sadece daha çok iş yapılması lazım. Sekülerizmle mücadele hususunda üniversitelerde daha etkin olmamız lazım. Bizim bir geleneğimiz var. Bu yüzden felsefi anlamda etkin olmamız lazım. Geleneğimizi daha iyi yansıtmak için elimizdeki bilgileri iyi bir şekilde kullanamadık şimdiye kadar. Bu yüzden batı üzerinden bir aşağılık kompleksi yaşıyoruz. Kendi tarihi birikimimiz üzerine çalıştığımız zaman onların bizden çok daha fazla problemi olduğunu görüyoruz. Onlar bizden çok şey öğrenebilir ama biz onlara bunu yansıtamıyoruz. İşte şimdi tam zamanı. Bu olmazsa ölürüz.
İslam’la tanışmadan önce nasıl bir inanışınız vardı. Bu süreçte nasıl bir geçiş aşaması yaşadınız?
Seküler Yunan kültüründe bir ailede büyüdüm ama çok maneviyat üzerineydik. Birçok farklı kültürü görme imkanım oldu. Farklı kültürlere açılmam için bir ön hazırlıktı ve bu benim için çok önemliydi. Babam da normal bir Yunan gibi çok milliyetçi değildi. Onun bana öğrettiği fikirler büyüyünce önümü görmeme vesile oldu. Batıda olmanın iyi bir yanı da; farklı insanlar ve geleneklerle sağlam bir irtibat kurabilmeniz. Benim geçişimi sağlayan batıdan devşirdiğim bu tohumlardı.
İslam’ı nasıl ve nereden öğrendiniz? Mühtedi batılıların bazılarında gördüğümüz dini neşeyi ve aşkı biz çoğu zaman kendimizde göremiyoruz. Bunun nedeni ne olabilir?
Bir dinden başka bir dine geçmek kişinin dinini ciddiye aldığını gösterir. Müslüman bir çevrede büyüdüğümüz zaman bu durum bizim sosyal bir kimliğimiz haline gelebiliyor. Yani bizim hayat kimliğimiz haline gelemeyebilir. Bu kimliği özümseyemeyebiliriz. Bizim fıtrattan gelen bir inancımız var ama Allah’ın bizim bu fıtrat üzerine eklememizi istediği şeyler de var. Mesela Allah’ın bir olduğunu bizim bilmemizi istiyor Allah. Türkiye’de birine sorsanız bütün sorularınıza cevap alamayabilirsiniz. Daha çok sosyal bir meseledir bu. Bir eğitim kurumunda, matematikte veya bilimde iyi olabilirsiniz. Daha sonrasında materyalist düşünceye doğru kayabilirsiniz. Bunlar öncelik haline geliyor Müslümanlar için. Din de bunun ekstrası haline geliyor. Çorbadaki baharat gibi yani. Önceliklerimizi iyi belirlememiz gerekiyor. İyi bir eğitim almak iyi bir şeydir ama öldükten sonra İslam’dan sorulacağız. Bence bu meselenin özü insanların kendilerine doğru soruları sormasıdır. Doğru soruları sorarsanız doğru cevapları alabilirsiniz. Bütün problem önceliklerimizden ve sahip olduğumuz perspektiften ileri geliyor. Eğer önceliklerimizi İslam belirler ve İslam perspektifinden hayata bakabilirsek bu sorunları aşabiliriz. İnsanlar İslam’ı hayatının sahibi olarak görmüyor. Problemin kaynağı budur.
Doğru sorular doğru cevapları hedefler. Mesela GENÇ’in ilk sorusu “Neden +1 olarak yaratıldın?” idi. Bu minvalde sizin insanların aklına bırakmak istediğiniz sorular nelerdir?
Benim sorum: “Sen kimsin?” Gazali Kimya-yı Saadet kitabında bu soruyu soruyor. “Kimsin?” sorusunu sorunca “Neredensin” sorusunu ve “Neden benim?” sorusunu sorabiliyorsun. Sen kendini bildiğini zannediyorsun ama seni bir hayvandan ayıran farklar nelerdir veya seni bir hayvan seviyesine indirebilecek özellikler nelerdir bilmiyorsun. Hakiki sen, iç dünyandaki sendir.
Bugün sinema, sosyal medya ve internet yüzünden bu temel sorularımızı soramıyoruz hatta bu soruları yok sayıyoruz.
Benim sorum: “Sen kimsin?” Gazali Kimya-yı Saadet kitabında bu soruyu soruyor. “Kimsin?” sorusunu sorunca “Neredensin” sorusunu ve “Neden benim?” sorusunu sorabiliyorsun. Sen kendini bildiğini zannediyorsun ama seni bir hayvandan ayıran farklar nelerdir veya seni bir hayvan seviyesine indirebilecek özellikler nelerdir bilmiyorsun. Hakiki sen, iç dünyandaki sendir.
Müslüman olduğunuz için pişman olduğunuz veya üzüldüğünüz zamanlar oldu mu?
Sahabenin en korktuğu meselelerden birisi buydu. Benim İslam’a girişimin sebeplerinden birisi de mânâ arayışımdı. Allah ve maneviyat olmadan, üzerimizde bununla ilgili bir amaç olmadan hayat mânâsızdır. Hayatın anlamsız olması sadece aldanmış insanların söylediği bir şeydir. İslam’dan geri dönmek psikolojik açıdan beni çok sıkıntıya uğratır. Bir bebeğin annesini bulması gibi bir şey bu ve her bebek annesini tanır. Hiçbir bebek de annesini bırakmak istemez.
İslam’ı tebliğ ederken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Birinci nokta şu ki; medya, İslam kültürünü kötü göstermek için elinden geleni yapıyor. İkincisi ise Müslümanlar kendilerini iyi temsil edemiyorlar. Bazı politikacıların İslam’a karşı bir duruşu var. Biz sadece elimizden geleni yapacağız. İslam’ı güzel bir şekilde temsil etmeye çalışacağız. Pozitif bir algı oluşturmaya çalışacağız. Mevcut durumdan şikayet etmek yerine bu durumun düzelmesi için “Ben ne yapabilirim?” diye kendimize sormamız gerekir.
Bir de şu var: İnsanların, dindar insanlarda gördüğü negatif tavırlar ve davranışlar İslam’dan uzaklaşmalarına neden olabiliyor. Bu duruma bakarak bizim daha çok çalışma yapmamız gerek. Mesela Ateistler kendi kaynaklarını ve interneti çok iyi kullanıyorlar. Biz bu konuda çok zayıfız. Evde oturup kebap yersek oyun biter. Ateizmin gelişmesinin sebeplerinden bir tanesi de Müslümanların kendilerini iyi ifade edememeleridir. Sen çıkmazsan meydan boş kalıyor ve isteyen istediğini yapıyor boş meydanda.
Kişilerin hidayet bulmasıyla alakalı nasıl tecrübeleriniz oldu?
Yaklaşık 2000 kardeşimiz Müslüman oldu. Öte yandan kelime-i şehadet getirmesi kolay, zor olan Müslüman kalabilmek. Yeni Müslümanların imanlarını kuvvetlendirmek için güzel bir ortam oluşturmamız lazım. Onların kendilerini ümmetin bir parçası olarak görmesi gerek. Bu en zor olanı. Amerika’da Müslüman olanların yüzde 75’i eski inanışlarına bir süre sonra geri dönüyorlar. Çünkü onlarla kimse ilgilenmiyor. Çünkü orada bir cemaat bilinci yok. Kendi kitaplarımız yok. İnternetteki savaşı kaybettik. Uhud’u yani... Bu meseleye dikkat eden bir topluluk olmalı. Toplumun manevi hastalıkları var. İçinde bulunduğumuz toplumdan mesulüz. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki: “Dininden ve ahlakından hoşnut olduğunuz biri size geldiği zaman, ona kızınızı nikahlayınız. Şayet böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesat çıkar.” Bir kişinin günahından ötürü Allah yağmur yağdırmayabilir. Bizim şahsi amellerimiz bütün bir topluluğu etkileyebilir. Umran’ın resmini gördüğüm zaman kimin suçlu olduğunu sorguladım. Zalim olan belli fakat bir arkadaşım Suriye’deki olaylar düzelene kadar oruç tutacağını söylemişti. Çünkü kendisini düzeltmesi gerektiğine inanıyordu. Bizim kötü davranışlarımızı düzeltmemiz toplumdaki kötülüklerin düzelmesine sebep olabilir. Hepimiz günah işleyebiliriz ama günah işleyenler arasında en iyiler tekrar Allah’a dönenlerdir. Toplu bir şekilde Allah’a dönmemiz gerekiyor. Suriye ve Irak’ta sorunları çözmeye çalışan bir sürü aktivist var. Ama evlerindeki ufacık bir sorunu dahi çözemiyorlar. Bu şekilde başarıya ulaşamayız. Maalesef biz bütün düşünce dünyamızı sekülerize ettik. Birçok şeyi politika üzerinden açıklıyoruz ama bizim maneviyatımızın zayıflığının bu kötülüklere sebep olduğunu düşünmüyoruz. Bizim kendi sorunlarımızı çözmemiz bütün ümmete tesir edecektir. Bununla beraber marufu emretmek ve münkerden nehyetmek anlamında kalbinizde ihlas yoksa diğer insanlara sözleriniz tesir etmeyecektir. Çünkü gerçek düşman içimizdeki düşmandır.
Türkiye’de 15 Temmuz’da yaşananları ve sonrasını nasıl yorumluyorsunuz?
Çok üzgünüm. Sizin Cumhurbaşkanınızı nasıl savunduğunuzu gördük. Bu çok ilham vericiydi. Batıda, mesela İngiltere’de insanların böyle bir fedakarlık yapmasını bekleyemezsin. Bu gelişen olaylar bazılarının ikiyüzlülüğünü de gösterdi. Türkiye en iyi ilk 6 ordudan birisi. Ordu anlamında güçlü bir tarihi var. Bundan sonrası ülkenin İslami açıdan uyanışı hakkında iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan öncesi ve sonrasında çok büyük bir değişim var. Müslümanlar artık yaptıkları ibadetlerinden dolayı insanlar arasında bir sıkıntı çekmiyor. Türkiye’de Müslümanlar büyük bir imkan genişlemesi yaşadılar. İnsanların Müslümanlara karşı zihniyetleri de yavaş yavaş değişiyor. Öte yandan onlara da kardeşimiz olarak bakmalıyız. Çünkü onların zihinleri laik eğitim sistemiyle işgal edilmiş durumda. Onlarla güzel diyaloglar kurmalıyız.
GENÇ'ın Yazısı.