Kimse, kendi işlediği kadar aşağılık bir kötülüğün, kendilerine de tatbik edilmeyeceğine dair, hukuk yoluyla bu kadar emin kılınmamalı. Yoksa en büyük acıları çekenler hep masumlar olur... İdam değil; kısas diyorum.

Son günlerde idam cezası sık tartışılır oldu. Hukukta temel ilkelerden biridir; çıkarılan hiçbir yasa geriye doğru işletilemez. Yani önümüzdeki maçlara bakacağız artık. Ancak bu konuda son günlerin politik yaklaşımlarından ari olarak söylemek istediklerim var...

Size son bir iki gün içinde “basına yansıyan” birkaç cinayetten söz edeyim: Adamın biri, yetmiş yaşındaki bir diğerini; soygun amaçlı olarak yirmi yerinden bıçakladı. Kadının biri, kendi çocuğu olmuyor diye; eltisinin bir çocuğunu, diğerinin gözleri önünde öldürdükten sonra; bayılttığı ötekini de çuval içinde ıssız bir kuyuya atıp, uzun ve korku dolu bir ölüme terk etti. Kadının biri, sadece üç yaşındaki -evet sadece üç yaşındaki- öz çocuğunu, döve döve öldürdü. Bir genç adam, kendisine yapılan işkencelere dayanamayıp fenalaşınca, işkencecileri tarafından; hemen ölmesin diye acile götürülüp tedavi ettirildikten sonra işkence ile öldürüldü...

Demem o ki; adam öldürmek her zaman suç bile değildir. Meşru müdafaa diye bir şey var sonuçta. Hatta bazen mert bir mücadelenin sonucu bile olabilir ölmek, öldürmek. Ama... Ama artık vahşet sınırlarını zorlayan, işleyebilmek için sadece insanlıktan değil, hayvanlıktan dahi çıkmayı gerektiren cinayetler gerçekleşiyor...

Evet; anlamış bulunduğunuz gibi tabii ki idam geri gelsin diyenlerdenim. Ama daha da ötesinde bir şey söyleyeceğim: Herkes öldürdüğü yöntemle öldürülsün! Böylece en azından cinayetlerin vahşet dozu bir nebze de olsa azaltılmış olur.

Yürürlükteki idamsızlık sisteminin pek çok sakıncası var. İlki şu: İnsan öldürmeye kalkışan kişiler, aynı sonuçla kendilerinin karşılaşmayacaklarını bilmenin rahatlığı içinde hareket ediyorlar. “Öldürsem en fazla hapis yatarım ve bunun süresi (mutlaka af çıkar) müebbet bile olmaz” diye düşünüyorlar. Bu durumda asıl yaptırıma maruz kalan; öldürülen kişiler oluyor. Bizler bu sistemde kurbanları; Allah, kitap, din, iman, insanlık vb. geçiyorum yasa tanımazlık yapıp rakiplerini öldürmedikleri için güya hapisle cezalandırdığımız failler eliyle cezalandırmış oluyoruz.

Hal böyleyken kimse bana medeni ülkelerde idam yok filan demesin lütfen; aklını alırım: Sistem, elini çabuk tutup, kanun tanımayıp; hasmını öldürene, hayatiyetinin devamını bahşederken hukuka uyup öldürmeyenleri, öldürülmelerine yol açarak cezalandırmış oluyor. Yani söz konusu sistem aslında idam içeriyor ama katillerin değil kurbanların idamını. Hani idam yoktu?

Gerek insanlık tarihini gerek tabiatı incelediğimizde; öldürmenin, doğanın sosyal dokusu içerisinde daimi bir yeri olduğunu görürüz. Yani bu, şu demektir; hangi yaptırımı getirirseniz getirin cinayeti ortadan kaldıramazsınız. Ama bu; yaptırımların tümden etkisiz olduğu manasına gelmez. Öyle olsa hiçbir konuda hiçbir yaptırım işe yaramazdı.

İdam cezasını getirerek; en azından katil adaylarına, hasımlarına reva gördükleri akıbetin kendilerini de beklediğini garanti edebiliriz. Peki bu adaleti sağlar mı? Hayır. Tam olarak değil. Adaletin ve caydırıcılığın tam olarak sağlanabilmesi için -bilhassa caydırıcılığın- herkesin öldürdüğü şekilde öldürüleceğinin de hükme bağlanması gerekir. Bir adamı kafasına sıkarak hızlıca öldürmek bir şey, saatlerce işkence yaptıktan sonra, daha ölmesin diye tedavi ettirerek sonra yine işkenceyle öldürmek başka bir şey... Bunu böyle yapanlar, aynı işkencelerin kendilerine de benzer şekilde uygulanacağını bilseler, bu kadar aşağılıklaşabilirler miydi acaba?

Ömer Halisdemir, vurulduktan sonra bir ambulans geliyor. Vuranlar önceden sıktıkları on beş kurşuna rağmen hâlâ ölmemiş olduğunu anlayınca ne yapıyorlar biliyor musunuz? Ambulans görevlilerini uzaklaştırarak, kafasına iki kurşun daha sıkıyorlar. Savaş hukuku içinde düşman askerine bile yapılamayacak bir muamele... Hadi ilk andaki sıcak çatışma psikolojisini anlamaya çalışalım. Ya sonraki; ambulansı uzaklaştırarak, kafaya iki kurşun daha sıkma? Nedeni basit; aynısının kanunlar çerçevesinde kendilerine yapılmayacağından o kadar eminler ki... Kimse, kendi işlediği kadar aşağılık bir kötülüğün, kendilerine de tatbik edilmeyeceğine dair, hukuk yoluyla bu kadar emin kılınmamalı. Yoksa en büyük acıları çekenler hep masumlar olur... İdam değil; kısas diyorum.


Sinan Özgenç'ın Yazısı.