Anarşist düşünürlerden, serazad edebiyat adamlarından etkilendim. Sonraki yıllarım dergiler, kitaplar, yazarlar, ilim irfan adamları arasında geçti gitti. Lakin silahlı adamlar içerisinde eli silahlı bir adamı çok sevdim: Barbaros Hayreddin Paşa.

Barbaros Hayreddin Paşa’yı pek bir severim.

Esasen savaşçı, silahlı tipleri pek sevmem. Silahlara, insan öldüren, yaralayan aletlere mesafeli bir tutumum var. Tamam, ben de Yavuz Bahadıroğlu romanları okudum. Sunguroğlu olup, Çaka Bey olup kâfire Osmanlı torunu neymiş göstermek istedim. Buhara’ya, Semerkand’a, Endülüs’e ağladım. Müslümanların izzetli bir yumruğu olmak istedim. Ama o zamanlar ortaokuldaydım. Lise 1’de edebiyatı keşfettim. Orta sona kadar tarihçi olmak isteyen ben liseden itibaren hayatımı değiştiren edebiyat dergilerinden ve Sezai Karakoç, Rasim Özdenören okumaya başladıktan sonra edebiyatçı olmanın, sözün gücünün derinliklerine dalmanın, sözü ele geçirmenin ve hatta sözün sahibi olmanın yumruk sahibi olmaktan daha efdal olduğunu düşünmeye, hissetmeye başladım.

Okudum okudum. Sonra anarşist düşünürlerden, serazad edebiyat adamlarından etkilendim. Sonraki yıllarım dergiler, kitaplar, yazarlar, ilim irfan adamları arasında geçti gitti. Lakin silahlı adamlar içerisinde eli silahlı bir adamı çok sevdim: Barbaros Hayreddin Paşa.

Sermedi Hınzır

Barbaros’un 2 cilt halinde hatıraları elime geçmişti. Daldım kitabın sayfalarına. O nasıl bir anlatımdır öyle. Kâfirlerle ilgili öyle ifadeler kullanıyor ki, çarpıldım. Bu nasıl bir bilinçtir, nasıl bir farkındalıktır.

Sizlere kâfirler için kullandığı ifadeleri bir bir sıralayayım: “Kâfir i billah mel’un Krigo”, “Ebedi mel’un ve sermedi hınzır”, “Ey akılsız kâfirler ve sermedi hınzırlar!”, “Kâfir-i müşrikler”, “Dinsiz kâfirler”, “Küffar-ı hâksâr”

Şu ifadelere bir bakar mısınız:

Kâfir-i ebedîleri öyle bir kırış kırdık ki, kıra kıra mel’unları kale kapısına dar soktuk. 300’den fazla kâfir-i bîdinleri kılıçtan geçirip 150 kadarını da diri tutup esir ettik. (s.101)

Kâfirler itler gibi ürüşüp eşekler gibi çığrışmaya başlamışlar, yas ve matem girdabına gark olup batmışlar. (s.107)

Yuf sizin başınıza mel’unlar! Azizler dediğiniz ne köpeklerdir! Kim ola da kişiye yardım edeler! (s.109)

Kâfirlerin dertleri debreşmiş. (s.110)

70-80 kâfir kılıçtan geçirilince kalanlar “Mayna Sinyor” deyip çağrışmaya başladılar. (s.111)

Sen de bilirsin ki, Müslüman kimse kâfirden korkmaz. (s.112)

Hemen esirleri zindandan çıkartıp huzuruma getirttim. Cümlesi 827 kâfir idi. İrileri beş yüzer, üç yüzer guruşa her biri üzerine ucun saymaca, çektiri beylerine sattım. (s.117)

Menhus Kelleler

15-16 pare yelkenden erden avretten 479 kâfir ve kâfire esir aldık. (s.123)

Fortementera denilen yere vardık. Burayı basıp 200-300 kâfiri esir aldık. (s.125)

Muhiddin Reis ne kadar hediye varsa 200 esir kâfirin sırtına yükletip hürmet ve ta’zimle Yalı Köşkü’nün önüne götürdü. (s.128)

Mücahitlerin reisi, kâfirlerin ve müşriklerin katili Hızır Reis ve Oruç Reis’e selamdan sonra… (s.130)

Allah Teala kâfirlerin bâtıl fikirlerini bozdu. (s.135)

Gaziler kâfirin topuna tüfeğine bakmayıp kalenin bir yanında lağım açıp havaya uçurdular. Hemen dalkılıç ateş-i suzan olup içeri girdiler. 3,5 saat âlâ cenk oldu. Kılıçlar al kanla la’l-renk oldu. Sonunda Allah’ın yardımı, Resulü’nün mucizesi, evliya ve asfiyanın himmetiyle kâfirler eman, el-eman diye çağırmaya başladılar. Kalede ölenlerden başka 375 kâfiri sağ aldık. (s.135)

Acaba kıyamet mi oldu, sur mu çalındı deyü azizlerinden medet talep kılmaya başladılar. Amma gazilerin alev saçan kılıçları azizlerin himmetlerinden önce erişip menhus kellelerini bostan kesimi gibi ayaklar altına yuvarladılar. Pis vücutlarını zemine akan kanları alıp götürdü. (s.147)

Bir mübarek saatte Tunus’tan kalkıp uygun günler sürüp kâfir yakasın sıyırdarak, kâfirlerin ciğer kanların kurudarak yürüdük. (s.158)

Ey kâfirler! Nereye gidersiniz? Elimizden canınız kande halas olursunuz? deyip bir yaylım kurşun alabandası öyle vurdular ki serçe alayı kesimi gibi zemine sapır sapır döküldüler. 350 kâfir sağ kalıp esir eylediler. Kalanı kılıçtan geçip cehenneme gitti. (s.164)

Öfkeden Kâfir İken Yahudi Oldu

İspanyol başbuğu bu hınzır pek mütekebbir mağrur bir köpek idi. (s.179)

Oruç Reis’e gayet kızgın idi. Şimdi daha çok hiddetlendi, öyle ki kâfir iken Yahudi oldu. (s.182)

Elhasıl İslam yiğitleri öyle bir kılıç vurdular ki 10 bin kâfirden ancak 3-4 yüz kâfir sağ kaldı.

Esir bolluğundan nerdeyse bir soğana bir kâfir satılır oldu. (s.191)

İnat eden kâfirlere hiç aman vermeyip kellesini vurun deyip izin vermiştim. Kâfirler koyun sürüsü gibi elleri bağlı, sineleri dağlı, arkalarında gaziler döğerek huzuruma getirdiler. (s.194)

Şeytan papazlar ise çeşitli sözlerle eşek kâfirleri aldatırlardı. Kâfirler bizim o heriflerin pis cesetlerini defnettiğimizi sanırlarmış. Biz ise kâfirlerin cesetleri İslam mezarları arasında, bu şerefli toprakta bulunmasın diye deryaya atmış idik. (s.200)

İkinci Cilde Geçiyorum:

Yalnız bir mel’un, bir hınzır baş topçu vardı ki sanatı ile mağrur idi. Top paralanıp ol baş topçu kâfiri hamur eyledi. Ondan başka topa yardım eden on bir kâfir de cehenneme gitti. Elhamdülillah… (s.20)

Kâfir yakasında keferenin iki tarlası olsa birini sevap için bu burçlara vakf ederdi. Zengin kâfirler türlü türlü cenk âletleri yaptırıp vakf ederlerdi. Pazar geceleri sabaha kadar bu burçlardan şehrin içine top taşları dolu gibi yağar idi. Bunu burçlara cenk âleti vakf eden kâfirlerin habis ruhlarına sevap olsun diye ederlerdi. (s.21)

Gaziler dalkılıç olup burca girdiler. “Allah! Allah!” sadası ayyuka çıktı. Kâfire öyle bir kılıç oynadılar ki, ya medet Allah! Mel’unların yarısından fazlası lâğımla atılıp cehenneme gitmişlerdi. Geri kalanı da gaziler kılıçtan geçirdiler. 1200 kâfirden 400 kâfir sağ kaldı. (s.27)

Kâfirler korkmakta haklı idiler. Nasıl korkmasınlar ki… (s.46)

Gaziler dalkılıç olup kâfir teknesine girdiler, öyle kılıç vurdular ki 200 kâfirden 75’i sağ ele geçti. Onlar da mayna etmeselerdi, hepsini kıracaklardı. Zaten kâfire fazla ihtiyaçları yoktu. (s. 47)

Kâfirler yasa battılar. Kiminin oğlu, kiminin karındaşı, kiminin babası esir olmuştu. Bunlar bir araya gelip, eşekler gibi bağırarak, hınzırlar gibi hortlayarak İspanya Kralı’na vardılar: “Şu Barbaroşo’nun elinden imdat. Nedir bu çektiğimiz. Hâlâ onun hakkından gelemediniz.” diye kıyameti kopardılar. O zaman kral ne yapacağını bilemedi, büyük kalabalık bir divan topladı. Hep büyük köpekler bir araya geldiler. (s.56)

O divanda bulunan büyük kâfirler başlarını öne eğip hiç konuşmazlardı. Hep kral konuşurdu. Bu hâle kızdı. Hiddetlenerek: “Sizler de bir şeyler söyleseniz. Hep ben mi söyleyeceğim?” diye bağırdı. Ötekiler ise değil bizden bahsetmek, bizim adımızın anıldığı yerde durmak istemezlerdi, Cenab-ı Hak kâfirlerin kalbine böyle bir korku vermişti. (s.62)

Bakındı behey mel’una, İslâm dini sizin gibi mel’un kâfirlere nasip olur mu? Şeytan papazlar “Azizler şöyle dedi, böyle poh yedi” diyerek, ahmak eşek kâfirleri kandırır, kendi maişetlerini çıkarırlardı. 80

Murâbıtlar gelip Tlemsen Beyi’ni bağışlamamı rica ettiler. Rica Müslüman için olur. Kâfire rica olmaz. (s.93)

Kâfir leşinden tepeler oluştu. Kelle dersen bostan kesimi gibi ayaklar altında kaldı. Kulak, tırnak, parmak dülger yongası gibi uçup tozardı. Kâfirin başına kıyametler koptu. Gayri kâfirler gazilerin darbesine takat getiremeyip kıçınlamaya başladılar. (s.144)

İçinden bir de ailesiyle beraber olmak üzere asilzade kâfiri çıktı. Gayet büyük kan köpoğlu mel’un kâfir idi. (s.148)

Bunlar Barbaros’un iki ciltlik hatıratında kâfirlerle ilgili kurduğu cümlelerin ellide biri bile değil. Varın gerisini siz düşünün. Varın günümüz moda söylemlerinin kâfire bakışımızı nasıl bozduğunu siz hesap edin.


Asım Gültekin'ın Yazısı.