Avustralyalı Hamza`nın İslam`a Giriş Serüveni
Hamza anlatıyor, Ebu Ömer tercümanlık yapıyor ben de Hamza’nın söylediklerini ses kayıt cihazıma çekiyordum. Hamza’nın hikâyesi oldukça ilginçti. Dinledikçe şaşırıyor, ne diyeceğimi bilemiyordum.
Ayet ve dualarla yapılan ballı tedavi koluma öyle iyi gelmişti ki birkaç gün içinde kolum tamamen iyileşti. Afganistan’a geleli de artık bir ayı geçmişti. Molla Dadullah’la gerçekleştirdiğim röportajın ardından artık diğer röportajlarımı da yapmalı, buradaki işlerimi tamamlamalıydım. Afganistan’a gelmeden önce yaptığım araştırmalar esnasında dikkatimi en çok çeken şeylerden biri de Müslüman olup mücahidlerin saflarına katılan Batılı gençlerdi. Seyrettiğim bir videoda Avustralyalı Mefyu Stifut isimli bir askerin görüntü ve konuşmalarına rastlamıştım. Buraya gelmeden önce de onunla görüşmeyi kafaya koymuştum. Hislerim bana Avustralyalı askeri Komutan Ebu Ömer’in yardımıyla bulabileceğimi söylüyordu. Bir gece kampta otururken Ebu Ömer’e Avustralyalı asker Mefyu Stifut’u sordum. Ebu Ömer önce kimden bahsettiğimi anlamadı. Daha sonra “yoksa bizim Hamza’dan mı bahsediyorsun?” dedi. Bahsettiğimiz kişinin aynı kişi olduğunu anlayınca Ebu Ömer’le bir gün sonra Hamza’yla görüşmek için yola çıkmaya karar verdik.
Dağ Başındaki Mescid
Yine çok heyecanlıydım. Çünkü ilginç bir röportaj daha yapacaktım. Müslüman olup Afgan cihadına katılan bir Avustralyalı bana oldukça ilginç geliyordu. Ayrıca Hamza da tehlikeli bir terörist olarak kabul ediliyor, Avustralya istihbaratının kırmızı bültenle arananlar listesinde bulunuyordu. Hamza ile görüşmeye giderken arabayı yine Ebu Ömer sürüyor ve iki Türkiyeli direnişçi koruma amaçlı olarak bize eşlik ediyordu. Bir buçuk saatlik bir yolculuğun ardından küçük bir mescidde akşam namazlarımızı kılmak için mola verdik. Namazı kıldıktan sonra Ebu Ömer bizim mescidde beklememizi, evi mescide 10-15 dakika uzaklıkta olan Hamza’yı evde bulabilirse mescide getireceğini söyledi. Yanına direnişçilerden birini alan Ebu Ömer arabaya binip yola çıktı. Biz de çamurdan yapılmış, küçük ve bir o kadar da sade olan bu dağ başındaki mescidde Hamza’yı beklemeye başladık.
Hamza’nın Namazı
Yarım saat kadar sonra Ebu Ömer Mefyu Stifut ile geri döndü. Avustralyalı eski asker Mefyu Stifut Müslüman olduktan sonra ismini Hamza olarak değiştirmişti. Hamza uzun sakalları, mavi cellabiyesi, başındaki siyah ve kahverengi karışımı takkesiyle bir Avustralyalıdan ziyade Afganlılara benziyordu. Sürekli gülen, sempatik bir yüzü vardı. Önce sımsıkı bir şekilde birbirimize sarıldık. Daha sonra Hamza namaz kılmadığını söyleyerek namaza durdu. Ben de sırtımı mescidin duvarına yaslayıp Hamza’yı seyretmeye başladım.
Müslüman Olmadan Önceki Hayatı
Hamza selam verip namazını bitirdi. Duasını da ettikten sonra Ebu Ömer ikimiz arasında tercümanlık yapmaya başladı. Önce beni tanıttı. Sonra da Hamza’ya röportaj yapma isteğimi iletti. Röportaj isteğimi kabul edince Hamza ile İslam’a giriş serüvenini konuşmaya başladık. İlk olarak Müslüman olmadan önceki hayatından bahseden Hamza geçmişi ile ilgili şunları söyledi: “Benim yaşadığım şehir olan Brizbint, Avustralya’nın en güzel şehirlerinden biriydi. Harika bir denizi ve sahili olması sebebiyle insanlar buraya akın ederlerdi. Ben de sürekli denize girer, içkili partilere katılır, hayatımı eğlenceyle geçirirdim. Belli bir zaman sonra benim gibi sörfle uğraşan arkadaşlarımın organize ettikleri kokain partilerine iştirak etmeye başladım. Kokain bir süre sonra bende öyle bir bağımlılık yaptı ki, aklımı kaybetme noktasına geldim. Eve gitmiyor, çoğu zaman sokaklarda sabahlıyordum. Çevrem ve ailem bana delirmiş gözüyle bakıyordu. Kendimde olduğum bir gün zihnime şiddetli bir korku geldi. Öldüğüm zaman ben ne olacağım diye düşünüyordum. Bu o kadar şiddetli bir korkuydu ki şu an ifade edemiyorum. O günden sonra kiliseye gitmeye ve İncil okumaya başladım. Kiliseye gitmek ve İncil okumak bana bir nebze olsun iyi gelmiş, kokaini daha az kullanmaya başlamıştım.”
Papazın Telkinleriyle Orduya Katılışı
Bu süreçte iyi bir Hıristiyan olmak için çaba sarf eden Hamza gittiği kilisenin papazının telkinleriyle orduya katılmaya karar vermiş. “Gittiğim kilisenin papazı, vaazlarında sürekli olarak Avustralya ordusuna katılıp Doğu Timur’daki Müslümanlara karşı savaşan gençlerin günahlarının af olacağını söylüyordu. Orduya katılmanın kötü alışkanlıklarımdan kurtulmak için de iyi bir fırsat olacağını düşündüm. Ayrıca anne ve babamın gurur duyduğu iyi bir Avustralya vatandaşı olacaktım. Orduya katıldıktan kısa bir süre sonra Doğu Timur’a gidip Hıristiyanların yanında Müslümanlara karşı savaşmaya başladım. Orduya katılmıştım; fakat iç huzurum yine yoktu. Ayrıca zamanla Hıristiyanlık da bana saçma gelmeye başlamıştı. Farklı bir şey arıyordum ve içimdeki ses ona ulaştığımda huzur bulacağımı söylüyordu.”
Günlerce Edilen Dualar
Hamza kendini imanın nuruna götüren yolla ilgili şunları söylüyor: “Bir yaratıcıya inandığım için sürekli O’na dua ediyor, O’ndan ruhuma huzur verecek yolu göstermesini istiyordum. Günlerce dua ettim. Hatta bazı geceler ağladığım bile oluyordu. Sanırım bu dualarım kabul edildi ve bir gün internette gezinirken Çeçenlerin ünlü komutanı Hattab’ın resmine rastladım. Hattab’ın bakışlarında hiçbir insanda görmediğim huzuru gördüm. Yaşadıklarım, hissettiklerim gerçekten çok ilginç şeylerdi. Allah sanki ruhuma yeniden şekil veriyordu. O günden sonra Hattab ve İslâm’la ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Yoğun şekilde İslâm’ı anlatan kitapları okuyordum ve Çeçen direnişçilerle ilgili bilgisayarlardan indirdiğim görüntüleri seyrediyordum. Müslüman direnişçilere karşı büyük bir sevgi beslemeye başladım. Çünkü verdikleri savaş benim için çok anlamlıydı. Bir grup insan, dünyanın süper güçlerine isyan ediyordu.”
Müslümanlarla Tanışınca Yaşanan Hayal Kırıklığı
İslâm’ı araştırdıkça Hamza’nın Müslümanlarla tanışma isteği de artmış. Bu arada Avustralya ordusundan ayrılmaya da karar vermiş. Bir an önce Müslümanlarla tanışmak isteyen Hamza Brizbint’te birkaç Müslüman’la tanışmış. Fakat bu tanışma Hamza’nın büyük bir hayal kırıklığı yaşamasına neden olmuş: “Tanıştığım Müslümanlar kendilerini Müslüman olarak isimlendiriyorlardı; fakat yaşantıları Avustralyalı Hıristiyanlardan çok da farklı değildi. Onlar da dünya zevklerinin peşine düşmüşlerdi. Tanıştığım Müslümanlardan beni Hattab’la görüştürmelerini istedim. Bunun imkânsız olduğunu, çaba gösterirsem belki Afganistan’daki direnişçilerle görüşebileceğimi söylediler. Bunun üzerine ben de Afganistan’a gitmeye karar verdim.”
Afganistan’a Yolculuk
Böylece Hamza’nın Afganistan yolculuğu da başlamış. 2001 yılında Afganistan’a doğru yola çıktığını söyleyen Hamza’nın amacı Afganistan’da kuracağı bağlantılarla Hattab’a ulaşmakmış.
Hamza sözlerini şöyle sürdürüyor: “İçimde Afganistan’a gitmek için büyük bir arzu vardı. Afganistan’da kuracağım bağlantılarla Hattab’a ulaşabileceğimi düşünüyordum. Çünkü Müslüman direnişçilerin birbirleriyle ilişkileri olduğunu duymuştum. Afganistan’a gitme kararı alınca Malezya üzerinden İran’a bilet aldım ve uçakla Tahran’a indim. Tahran’da bir Afganla karşılaştım. Ona Afganistan’a gitmek istediğimi söyleyince bana Peştuca bir mektup yazdı ve eğer yolda zor durumda kalırsam bu mektubu Afganlılara göstermemi söyledi. Daha sonra Tahran’dan Meşhed’e geçtim. Meşhed’de tüm param çalındı ve İran’da beş parasız ortada kaldım. Meşhed’de çarşıda gezerken iki Afganlıyla tanıştım. Aklıma mektup geldi, mektubu karşılaştığım Afganlılara verdim. Mektubu okudular ve beni Afganistan’a götürebileceklerini söylediler. Onlara hiç param olmadığını belirttim. Bana Afganistan’a ulaşana kadar bütün masrafları kendilerinin karşılayacaklarını söylediler. Meşhed’den Herat’a hareket ettik. Herat’ta mücahidler tarafından karşılandık. Daha sonra da Herat’tan Kandahar’a geçtik.”
Hamza’nın Müslüman Oluşu
Afganistan’a ulaştığında mücahidlere yaşadıklarını anlatıp İslam’la ilgili bilgi almak istediğini söyleyen Hamza bundan sonraki günlerini iyi İngilizce bilen genç bir Afgan savaşçıyla geçirmeye başlamış. “İslâm’la ilgili aklıma takılan bütün soruları ona soruyordum. O da sorularıma mantıklı cevaplar veriyordu. Bu sürecin sonunda Müslüman olmaya karar verdim ve Kelime-i Şehadet getirdim. Müslüman olduktan kısa bir süre sonra da mücahidlerin saflarına katılıp işgalci Amerikan askerlerine karşı savaşmaya başladım.
Bir İbret Dersi
Daha sonra Hamza, “Avustralya’daki hayat standartları buradan çok daha iyi ve farklı... Buradaki hayata alışman zor olmadı mı?” şeklindeki soruma ise şöyle cevap verdi: “Ülkemden yeni bir hayata, huzurlu bir dünyaya başlamak için çıkmıştım ve aradığım mutluluğu burada buldum. İlk başlarda bazı zorluklar çektim; fakat şu an her şeye alıştım. Batılıların hayat standartları buradaki şartlardan çok daha iyi olabilir. Fakat insan ancak Müslüman olarak, İslâm’ı yaşayarak mutlu olabilir.” Hamza’nın anlattıklarından etkilenmemek elde değildi. Karşımda benim için bir ibret dersi vardı. İnsanların hidayeti Kuran’da da ifade edildiği gibi Allah’ın elindeydi ve Allah dilediğinde Avustralya Ordusu’nda asker olan Mefyu Situfut’dan ortaya imanlı bir mücahide dönüşen Hamza’yı çıkarabiliyordu. Allah ne büyük, ne yüce, ne kudretli, ne azizdi…
Adem Özköse'ın Yazısı.