Bu gidişle Türk Futbolu’nun ciddi şekilde tıkanacağı aşikârdır ve hatta tıkanmıştır. İşte Euro 2016’da Milli Takım’ın düştüğü durum bunun en bariz göstergesidir. Bu krizden çıkmanın mümkün olduğu Başakşehir ve Osmanlıspor gibi takımların mevcut durumlarından rahatlıkla anlaşılabilir.

Türkiye Süper Ligi’nde bu sene, geçmişte şampiyon olmuş takımlardan daha yüksek performans gösteren bazı takımlar var. Aslında bu başarı yeni bir gelişme değil, söz konusu takımların grafiği son birkaç yıldır düzenli ve istikrarlı bir şekilde yukarı doğru seyrediyordu.

Tahmin etmiş olacağınız gibi Başakşehir ve Osmanlıspor’dan bahsediyoruz. 100 yıllık kulüpler değiller, dolayısıyla anlı şanlı bir mazileri ve milyonlarca taraftarları yok. Bütçeleri de o büyük kulüplere göre hayli mütevazı. (Bu mütevazı bütçeler onlara aslında avantaj sağlıyor, birazdan değineceğiz.)

Ancak nasıl beceriyorlarsa adı sanı duyulmayan –özellikle yabancı- futbolcuları son derece ucuz fiyatlarla bulup getiriyor, onlardan uyumlu kadrolar kuruyor ve rakiplerine kök söktürüyorlar. Bu futbolcuları büyük kulüpler bulamıyor mu? İsteseler pekâla bulurlar tabii. Ama olmaz. O ucuz futbolculardan gerekli ve yeterli verimi alamazlarsa camia kulübü başlarına geçirir. “Paraya kıyıp adam gibi topçu getiremediniz mi, bu kadar ucuz olduğuna göre demek ki futbolculukla alakası yok, bunu göremeyecek kadar futboldan anlamıyor musunuz, öyleyse bırakın gidin” avazeleri gök kubbeyi mağripten maşrıka işgal eder. Başakşehir ve Osmanlıspor’un böyle dertleri olmadığını söylemeye bile gerek yok sanırım. Transfer başarılı olmazsa “Başarı, şampiyonluk!” diye sayıklayan çılgın bir kitle boğazlarına sarılmayacaktır netekim.

Büyük kulüplerin pahalı transfer mecburiyetinin bir sebebi daha var, o da transferde dönen paranın çok sayıda kişiye yetmesi (!) gerekliliği. Bir yerde çok para varsa, etrafında hak eden-etmeyen birileri toplanır, o paradan kendilerine pay alabilmek için yollar arar ve bulurlar. Eğer alamazlarsa ya da önce alırken sonradan alamamaya başlarlarsa tehlike arz ederler. Bu durumu işin içinde olan herkes görür ve bilir, ancak kimse kolay kolay arı kovanına çomak sokmaya cesaret edemez. Bu can sıkıcı kısır döngü de devam eder gider. Sonuçta büyük kulüplerin transferlerinde verimlilik değil, alınan-satılan futbolcunun fiyatı belirleyici olmaya başlar.

Bu gidişle Türk Futbolu’nun ciddi şekilde tıkanacağı aşikârdır ve hatta tıkanmıştır. İşte Euro 2016’da Milli Takım’ın düştüğü durum bunun en bariz göstergesidir. Bu krizden çıkmanın mümkün olduğu yazının girişine konu olan Başakşehir ve Osmanlıspor gibi takımların mevcut durumlarından rahatlıkla anlaşılabilir.

Bunun için, sözünü ettiğimiz menfaat çarkının en büyük besleyicisi olan devletin futbola verdiği “desteği” bir an önce kesmesi gerekmektedir. Süper Lig’de bir galibiyete bir milyon lira prim veriyor Türkiye Futbol Federasyonu. Hadi bu motive etmek amacına matuf bir uygulama diye anlaşılabilir diyelim, devletin bu kulüplerin gırtlağına kadar gelen vergi borçlarını affetmesi ne oluyor? “Siz istediğiniz gibi saçıp savurun, yiyin için. Ben size milletin parasından yine veririm” demek değil midir? Hem bu nasıl bir destektir ki iyileştireceği yerde boyuna batağa sürüklemektedir?

Ne olur bu gidişin sonu? Bundan birkaç yıl önce yaptığım bir projeksiyon gerçekleşiyor şimdi. Halihazırda Türkiye’den çok sayıda kişinin Barcelona’dan kombine bilet aldığını ve hafta sonları Nou Camp’a gidip geldiğini biliyoruz. Türk Futbolu’nun seyredilecek bir tarafı kalmazsa, seyrine doyum olmayan yabancı kulüplere ulaşmak eskisinden daha kolay hale gelirse ne yapar bu insanlar?

Eskiden kendi şehirlerinin takımını bırakıp İstanbul’un büyük takımlarını tutmuşlardı. Şimdi de ölçek büyüyor; daha güzelini ve daha güçlüsünü tutmaya başlıyorlar.


Bülent Şirin 'ın Yazısı.