Ekim 2016 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Bir Kur’ân kıssasından bize ve bugüne dair dersler çıkaran bir yazı kaleme almışsın. Yazının birinci kısmını, yani kıssaya dair anlatımını gayet başarılı buldum. Okurken, tereddüt etmeden ‘Ayın Yazısı’ olarak seçebileceğim bir yazı diye düşündüm. Ama kıssadan bize dair hisse çıkardığın kısımda bir parça tereddüt hâsıl oldu bende. Neden mi? Muhtemelen, hızlıca bir ‘mesaj verme’ gayreti gördüğümden ve bazı klişe analizler kullanıldığından. Anlamsız, mesajsız yazıları doğru bulmuyorum; ama mesaj yazının akışı içinde erimiş olmalı, fıtrî şekilde, kendiliğinden hissedilmeli, anlaşılmalı. Bu noktada biraz daha çaba göstermeni, ‘didaktik’ bir tutumdan uzak şekilde yazmanı bekliyorum. Zorlamadan, ‘hemen ve şimdi mesaj’ demeden yazdıkça, bunu başaracağını ümit ediyorum.

Yazını, yine de ‘Ayın Yazısı’ olarak seçtiklerim arasına alıyorum; ama senden daha iyilerini beklediğimi şimdiden belirtmiş olayım...

Necem Talay

Bir gün akşam haberlerinde bir şehit cenazesine rastlıyorum. Ardından diğer kıtalarda kanla, açlıkla, sefaletle boğuşan Müslüman şehirlerine. Sonrasında tüm bu vaziyetlerden habersiz haramların içerisinde gözü dönmüş kendi gençliğimizi görüyorum. Bunalıyor, bunalıyorum... Ye’se kapılıyor gönlüm. Ruhum sıkılıyor. Boğazım yine kaç düğüm olmuş bilmezken odama gidiyor, masanın başına oturuyorum. Parmaklarımı içinde hiçbir şüphe bulunmayan Kur’an-ı Azimüşşan’ın ayetleri arasında dolaşırken buluyorum. Bu gecenin nasibi olan ayete çarpıyor gözüm: “Zunnun’u da hatırla. Hani o öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini sıkıştıramayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda balığın karnındaki karanlıklar içinde: “Senden başka ilah yoktur. Sen sübhansın. Şüphesiz ben kendine zulmedenlerden oldum.’’ demişti.” (Enbiya,87)

Zunnun diye başlıyor ayet. Balık sahibi Yunus aleyhisselamı getiriyor, kendisinden bir pay almak isteyen hatırlara. Yunus Peygamber tebliğ görevini yerine getiriyor. Ancak kavmi onu yalanlıyor, tüm çabasına rağmen yalnız iki kişinin imanına vesile olabiliyordu. Çabalıyor, gözyaşı döküyor ancak olmuyordu. Öfkelendi Yunus Peygamber. Kaçıp gitmek istedi. Denizin uçsuz bucaksız görünen hali cazip gelmiş olacak, bir gemide buldu kendini. Allah’ın hükmünden nasıl kaçabilirdi ki insan? Evet, Allah’ın hükmü Yunus aleyhisselamı karanlıklar içinde bırakıyor, denize atılıyor ve büyük bir balık tarafından yutuluyordu. Tam ümidini yitirecekken kurtuluş vesilesi dökülüyordu mübarek ağzından: “Senden başka ilah yoktur. Sen sübhansın. Şüphesiz ben kendine zulmedenlerden oldum.”

Kalp atışlarım öyle hızlanmış ki kulaklarımın zonkladığını hissediyordum. Sanki ruhum o engin denizdi ve yüreğim bir balığın karanlık gövdesi içinde inliyordu: “Senden başka ilah yoktur. Sen sübhansın. Şüphesiz ben kendine zulmedenlerden oldum.” Yunus aleyhisselam sonuç vermeyen çabasına küsüyordu. Bir rivayete göre otuz üç yıl süren çabasına. Peki benim küsmeye, ye’se kapılmaya nasıl hakkım olabilirdi? Daha ne kadar gözyaşı dökmüş, ne kadar uykusuz kalmıştım? Ayet-i kerime öyle bir tokat atıyor ki bitkin ruhuma, toparlanıyorum.

Bizler dünyalık meşgaleler içerisinde boğulup giden, yokluğa sürüklenen değil; ümmetin umudu olan, İslam sancağını daima gökte tutma çabasında, ye’se kapılmadan görevini ifa eden gençler olmalıyız. Eğer bugün Suriye’de Türk ordusunu gören Müslümanlar “Muhammed’in (s.a.v.) ordusu geldi!” diye bağırarak askerlerimizin boynuna sarılıyorsa, bizim ye’se kapılarak vakit kaybetmeye hakkımız yok. Yılmadan çabalayacak, her düşüşümüzde ayağımıza takılanları görmeden koşmaya devam edeceğiz. Bizler daima öğrenecek, öğrendiğimizi hayatımıza rehber etme düsturunda olacağız. Bu davada kör, topal kalmak şöyle dursun, dinlenmeye dahi yeltenmemeliyiz. Daima dua üzere olmalı, aklımızı ilim ile yoğurup, kalbimizi zikir ile işlemeli, daima diri kalmalıyız.

“Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit tut ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.’’ (Bakara, 250)


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.