Gülen İnsanların Ülkesi: Gana
Harun Ceylan
Bir sonbahar günü başladı yolculuğum İstanbul’dan gülen insanların ülkesi Gana’ya doğru. Kasım ayının ortasında bir cumartesi günü gerçekleşti. Hayatlarını özlemle ve gıptayla okuduğumuz Peygamberimiz ve sahabeleri gibi hicret nasip oldu bize de. İslam’a ve insanlara hizmet coşkusuyla ve aşkıyla çıktığım bu güzel sefer çok olumlu başlamıştı. Beden, sağlık ve ilim gibi nimetlerin de zekatının verilmesi gerektiğine inanarak yola çıktım. Aylar geçti o güzel yolculuğun üzerinden ve hâlâ ilk günkü heyecanla devam ediyor serüvenimiz.
İlk günden itibaren çok farklı bir dünya içine girdiğimin farkındaydım. Başkenti gündüz gözüyle görünce bizim belgesellerde izlediğimiz o vahşi doğanın ve geri kalmışlığın çok gerilerde kaldığını gördüm. Etrafınızda size merakla bakan gözler, samimi gülüşler, beyaz dişler, müthiş sıcak ve nem, keskin koku ilk göze çarpanlardı. Ayrıca Gana’da Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Sivil Toplum kuruluşlarının hizmetlerini yerinde görme imkânım oldu.
Türkiye’den Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nın yapımını üstlendiği Batı Afrika’nın en büyük camisi olan Akra Furkan Camii ve Külliyesi’ni görme imkânı elde ettim. Nüfusunun çoğu geçmişte Müslümanken şu an büyük kısmının Hristiyan ve yerel dinlere döndüğünü üzülerek öğrendiğim Gana’da bu kadar heybetli bir İslami yapının şaşkınlığını ve gururunu yaşadım. Daha sonraları Gana’da Türkiye’den gelen birçok sivil toplum kuruluşunun güzel hizmetlerini görme imkânım da oldu. İnanın gurur duymamak, ne kadar büyük bir ülkeyiz, dünyanın birçok yerine yetişmeyi nasıl başarıyoruz diye düşünmemek elde değil.
İslam ve Türk medeniyeti bize ne çok şey katmış. Afrika’nın bir başkentinde ülkemizden 7000 km uzakta sadece Allah’a, İslam’a ve insanlara hizmet için gelmiş bu kadar çok Türk görmek, temiz niyetlerini bilmek, kendin için istediğini kardeşin için de isteyebilmek düsturunca yola çıkmış, bir Müslümanın ihtiyacını giderip onu sevindirmeyi, bir çocuğu güldürebilmeyi amaç edinmiş koca yürekli insanlar görmek ne kadar mutluluk verici tarif edilemez.
Gelelim Ganalı gülen insanlara. Ganalılar tarihi boyunca hep acı çekmiş. Manganez, altın, elmas madenleri ve kakao üretimi tüm dünyanın dikkatini çekmiş. Ülke yönetimsel olarak İngiltere`den bağımsızlığını 1957 yılında geri almış. 1980`lerden sonra ise askeri darbeler durmuş ve ülke istikrara kavuşmuş.
Gana, Batı Afrika`da 27 milyon nüfuslu bir ülke. Ülkede resmi dil İngilizce. Ayrıca konuşulan kırk sekiz ayrı kabile dili var. Konuşulan aksanlı İngilizce’yi anlamakta zorlanıyorsunuz. Batı Afrika`daki ülkeler içerisinde gelişmiş, güvenli ve sakin bir ülke. Afrikalılar arasında zaman geçirdikçe günü yaşadığınızı daha çok hissediyorsunuz. O gün yeni bir gündür ve yaşanmalıdır. Ganalıların çoğunluğu akşam kafasını yere (çoğu bir yastığa sahip değil) koyduğunda mutlu uyuyor onca sefalete rağmen. Afrika kültüründen gelen mutluluk. Bir gün sonrayı düşünmüyorlar. Bizim gibi yaz mevsiminden kış için hazırlığa başlamıyorlar. Bir çocuğa verdiğin bir şeker, bir Kur’an, bir köy kralına verdiğin bir poşet erzak, bir kadına verdiğin başörtüsü ona tarifsiz mutluluk verebiliyor. Aslında sistem onlara hedefler vermiyor. Hedefleri sadece o günü yaşamak. Onlar da bunu yapıyor ve mutlu oluyorlar.
Havaalanından beri sizin yakanızı bırakmayan sıcaklık, nem ve koku özellikle başkent Accra’da sizi hiç yalnız bırakmıyor. Gana`da açlık ve sefalet yoğun. İşim gereği köy köy, şehir şehir gezdim. Pazarda satılan birçok mamul paketlenmemiş ürünler. Yengeç, yarasa, tavuk, dana derisi, ananas, Hindistan cevizi gibi aklınıza gelebilecek her türlü açıkta satılabilecek ürünler mevcut. Tabi benim favorim mango. Yol üzerinde birçok balık, yemek ve meyve satıcısı ile karşılaşıyorsunuz.
Kafalarında onlarca kiloluk malzemeleri taşıyıp, rızk peşinde koşan kadınları ve erkekleri görüyorsunuz. 40 derece sıcağın altında birkaç kuruşluk malları satıp ekmek kavgası veren insanlar size dünyanın ekonomik düzenini her daim sorgulatıyor. Diğer taraftan fakir bir ülkede bu kadar çok lüks ve büyük araç görmek de sizi ayrıca şaşırtıyor. Ama bu ülkenin, Batı’nın otomobil çöplüğü vazifesi gördüğünü de unutmayalım. Trafik ışıkları market vazifesi görüyor burada. Anında aracınızın etrafında onlarca değişik ürün satan insan görebiliyorsunuz. Olumlu tarafından bakarsanız markete gitme derdiniz olmuyor. Tabi hijyenle ilgili sıkıntınız yoksa (!)
Gana’da Müslüman-Hristiyan çatışmasına hiç şahit olmadım. Şaşılacak derecede diğer dinlere ve insanlara saygı var. Güvenle gece vakti bile sokağa çıkabiliyorsunuz. Sokağa gündüz çıktığınızda çocuklardan “OBRONİ GİVE ME MONEY, GİVE ME ONE CİDİ” sözünü duymanız olası. Burada obroni beyaz adama takılan ad.
Ülkenin her yerinde birbirine yakın cami ve kilise görmek mümkün, Osmanlı misali. Müslümanların namaz hassasiyeti bazen kendi ülkemiz özelinde bizi farklı duygulara itiyor. Kabe gibi ezan okunduğu anda Müslümanlar mescitlere doluşuyor. Bizim ülkemizdeki gibi namazı işe göre değil, işi namaza göre ayarlıyorlar. Teheccüd namazına ayrı önem veriyorlar. Ama Gana’da Müslüman olarak kalabilmek zor. Çünkü toplum yozlaşmış, bizim ülkemiz gibi Batı özentiliği almış başını gidiyor. Müslüman kadınlar İslam’ın gereklerini bilmiyor veya yanlış uyguluyor. Müslümanlar yönetimde çok etkili değil. Müslümanlara ait okul az.
Ancak benim de sorumlusu olduğum Halaka denilen Kur’an Kurslarını da unutmamak gerek. Çok ilkel şartlarda, bazen yerde, bazen ağaç altında, bazen yıkık dökük mescit ve okullarda, Kur’an aşkıyla çarpan yürekler görüyorsunuz sıklıkla. 5 yaşında çocuklardan Tin Suresi, 8 yaşında çocuktan Nebe Suresi duyunca gözlerinizin dolmaması ne mümkün.
Saha çalışmalarım sırasında Müslümanlar tarafından temeli atılmış, ancak imkanları el vermediği için ilerleyemeyen bir projeye rastladım. Projeyi başlatan ve işletecek olan Yusif Muhammed (Chairman, Dares-Salaam Education Committee) tüm imkansızlıklara rağmen Allah’a güvenerek projeye başlama nedeni olarak “2 çocuğum var. İkisini de evde ve mescitte dini bilgilerle donatmaya çalışıyorum. Yakın çevremizde Müslümanlara ait okul yok. Çok uzakta var ve servis lazım, ona da gücümüz yetmiyor. Bölgemiz Müslüman nüfus ağırlıklı olmasına rağmen İslamic School’umuz yok. Çocuğumu mecburen Hristiyan okuluna ve Hristiyan öğretmenlere teslim ediyorum. Ben çocuğuma akşamleyin Allah bir diye öğretiyorum, çocuk okula gidiyor akşam gelip baba Allah’ın İsa diye oğlu varmış diyor. İki Allah varmış diyor. Bu sefer çocukların aklı karışıyor ve biz bu çocukları Hristiyan okulunda Müslüman olarak tutabilmek için mücadele ediyoruz.” diyor.
Bu örnekten yola çıkarak ülkede İslami okullara ihtiyaç göze çarpıyor. Ayrıca camiler imamlara ait, minareleri küçük. Şanslı Müslümanlar buralarda ve yol üstünde sıklıkla gördüğünüz mescitlerde ibadet ediyorlar. Şansız olanlarsa (özellikle kırsal kesimde) su olmadığı için satın aldıkları poşet sularla abdest alıp, güneşin altında, açık alanda taşlarla çevrilmiş açık mescitlerde kılıyorlar namazlarını. Özellikle Cuma günleri imamlar para toplayarak geçimlerini temin ediyorlar. Halkın çoğu Pazar günü kiliseye gidiyor ve her pazar kiliseye para yardımı yapıyor. İnsanların dinlere karşı bağlı olduklarını ve onu ciddi anlamda yaşamaya çalıştıklarını görüyorsunuz.
Gana’dan büyük Türk milletine ve İslam alemine bir kez daha seslenmek istiyorum. Yaptıklarınız için minnettarız ama buralarda mescide, su kuyusuna, elbiseye, gıdaya ve duaya hâlâ çok ihtiyaç var. Bir gün yolunuz Gana`ya düşerse doya doya yaşayacak ve hissedeceksiniz: Duyguların hepsi bir arada; sıcaklık, içtenlik, sefalet, mutluluk ve acı...
GENÇ'ın Yazısı.