Şehir, Anı Ve Dost
M. Huzeyfe Erdemir
Şehir yaşanmışlığın en yakın tanığıdır. Üstündekileri ve altındakileriyle canlıdır. Bir nebze insanı andırır. Mesela her şehrin bir ruhu vardır denir. Tabi ruhsuzluk da buna dahildir. Sokaklarında gezerken o ruhu hissedersiniz. Şehir kimi zaman öğretmendir. İnsan yetiştiren şehirler vardır mesela. İnsan körelten, öldüren şehirler olduğu gibi. Kimisi doğuştan şanslı yaratılmıştır. Şanslılığının nisbetinde belalı. Tabiri caizse gülü sevenin katlandığı diken misalidir hali. Kimi de şanssızdır. Gül ve diken bahsine konu bile teşkil etmeyecek cinsten. Bir üçüncü başlık açmak istersek eğer, tarihine göre şanslı veya şanssız şehirler vardır bir de. Bunlar zamanının gülü, bu zamanın ise dikenidir.
Şehir aynı zamanda anadır. Yani her şehrin çocuğu vardır. Hepsi birbirinden farklı huylarda. Kimisi yumuşak huylu âlim hissesinden kimi sert mizaçlı cengaver kisvesinden. İnsanın yaşanmışlık dediği hadiselerse, onu yetiştiren şehre kattığı anıların toplamıdır. Yani şehir anadır yuva yapar, insan anıdır yuvayı tamamlar. Bu sebeple yaşanmışlığın olmadığı şehir ana değildir. Mesela İnsanın dört senesini geçirdiği şehir, ona analık ettiği süreçte değerli, önemli bir o kadar da kendindendir. Lakin yaşantısı bittiği zaman bir anda o şehrin yabancısı oluverir insan. Caddeler, sokaklar, binalar aynıdır. Değişense yalnızca insanın şehirle olan rabıtasıdır. Artık onu, yuvası olarak değil, zaman zaman gelip gittiği misafirhanesi olarak görür. Belki bunu kendisine kabul ettiremez ama yaşanmışlık dediğimiz hadise halin hale evrilmesinde düğümlenen sırrıyla, ona bu duyguyu kendiliğinden hissettirir. Ve yaşanmışlığının yeni şehri, ona yeni yuva olacak yerdir. Başta yeni yuvasına alışamaz, zorluk çeker. Lakin anılarını yavaş yavaş yeşertmeye başladı mı alışır gider. Kim bilir belki bu sebeple "insanın doğdu yer değil doyduğu yer" memleketi oluverir.
Tüm bunların yanında bir de "mekanları anlamlandıran insanlardır" sözü vardır. Yani bir şehir ve o şehri anlamlandıran başka bir insan ve o şehirde anılarınla sen. İşte bu durumda, insan için şehrin şanslı, şanssız veya tarihe göre şanslı/şanssız olmasının bir manası yoktur. Şehir, kervan geçmeme nasipsizliğinde olsa bile, insanın orayı anlamlandıracak bir dostu varsa, orası onun için değerlidir. Bu sebeple yaşantısının bir kısmını geçirip ayrılsa da oradan, bıraktığı dostluklarıyla o şehir her daim anasıdır insanın. Çünkü bu ihtimalde, anılar şehrin sokaklarına ait değil oranın insanlarına aittir. Tabiri caizse insan anılarını dostlarına emanet eder, iyi bakmaları için tembih eder. En sonunda ise şehre anılarını emanet ettiği insanlara analık yapmasını öğütler.
İşte şehir, anı ve dost... İnsanı insan yapan olmazsa olmazlar. Şehirleri analaştıran anılara; anıları yaşlandıran dostlara selam olsun.
GENÇ'ın Yazısı.