Oyunu Boz!
GENÇ Yazı İşleri
GENÇ’in ilk sene kapaklarından birisiydi: “Warcraft Gazileri Knight Fatihleri.” Oyunlarla başımızın belada olduğu kanaatinin yaygınlaştığı bir dönemde doğrusu cesur bir başlıktı bu. İlgili dosyamızda oyunlara yönelik bir fırsat alanından bahsediyor ve oyunlarla yetişen gençlerin kim bilir belki de zamanın fatihleri olacak bir süreci bu şekilde kat ettiğini düşündüğümüzü ifade ediyorduk. 15 Temmuz’u yaşadıktan sonra acaba haklı mı çıktık diye kendimize sormadan edemedik ama oyunların üzerimizdeki hâkimiyeti ve etkinliği o günden bu yana o kadar çok arttı ki artık bizler ne yalan söyleyelim oyunlar hakkında çok iyimser değiliz. İçerdikleri ahlâka mugayir temalar ve İslamofobik öğeler dışında özellikle gençlerimizin gençliğini çalan mahiyetleri ile oyunların ortada oynanan daha büyük bir oyunun perdesi olduğu hissine kapılmamak elde değil. Dosyamız işte bu büyük oyuna dikkat çekiyor ve oyunlarla en kıymetli hazinesini, zamanını harcayan kardeşlerimize şu çağrıda bulunuyor: Oyunu boz!
Oyun, Johan Huizinga’nın klasik eseri Homo Ludens’te şöyle tanımlanmıştır: “[Oyun] belirli bir zaman ve mekânın limitleri ve bir düzen içinde, oynayanların uymaya rıza gösterdiği emredici kurallar çerçevesinde gerçekleştirilen, gereklilik veya cismani fayda gözetmeyen bir faaliyettir. Oyuna eşlik eden duygu durumu coşku ve gerginliğin bir karışımıyken, oyunun bitişinde sevinç ve rahatlama deneyimlenir.”
Bilgisayar oyunları tüm dünyada insanoğlunun hayatına dahil olalı yarım yüzyıl kadar bir zaman olmuşken Türkiye’de bu oyunların özellikle tabana yayılması son 20 yılda gerçekleşmiştir. 80’li yılların başlarında jet-sosyetenin oyuncağı olan Atari marka oyun konsolları varken, 80’lerin sonu ve 90’ların başında bilgisayar teknolojisinin gelişmesi sonucu oyun oynamak için bilgisayarlar kullanılmaya başlandı. Ancak bilgisayar henüz pahalıydı ve toplumdaki herkesin kolay erişebileceği bir ürün değildi. Bu yüzden bilgisayar olmayan ama bilgisayara yakın ve daha ucuz olan Commodore rağbet görmeye başlamıştı.
90’larda bilgisayarların ucuzlaması ve yavaş yavaş tüm evlere girmesiyle beraber oyun sektörü neredeyse tamamen bilgisayar ortamına geçiş yapmış, artık insanlar aileler hem kendi çalışmalarını sürdürebilecekleri hem de çocuklarının oyun oynayabileceği bilgisayarı tercih etmeye başlamışlardı. 90’lı yıllarda bilgisayar oyunların çeşitliliği, grafik ve ses kaliteleri oldukça artmış, giderek daha fazla insan bilgisayar oyunlarının cazibesine kapılır olmuştu.
80’lerin sonlarında doğmuş olan nesil için artık ikili bir oyun dünyası mevcuttu. Sokaktaki oyun dünyasının yanında evlerinde bilgisayarlarda oynadıkları oyunlar vardı. Kimi zaman sokakta oyun oynamak yerine evde oynadıkları oyunlarda yaşadıkları tecrübeler sokaktaki arkadaşlarla paylaşılıyor, bilgisayarlar henüz internetle tanışmamışken bu oyun tecrübeleri sokakta sosyalleşme aracı oluyordu. Çoğu zaman da çocuklar arasında daha fazla oyuna sahip olma ya da oyunlarda daha ileri seviyelere çıkabilme gibi unsurlar rekabete neden olarak oyunlarda ustalaşma dürtüsüyle çocukları bilgisayarla baş başa bırakıyordu.
Günde 3 Saat Oyun!
Ardından internet geldi. Sokaklarda kalan son sosyallik ise tamamen internet üzerinden, evden dışarı çıkmadan gerçekleşmeye, rekabet internet üzerinden yaşanmaya başlandı. İnternet sayesinde mahalle sınırı da oradan kalktığı için çocuklar daha küçük yaşlarındayken bile dünyadaki tüm oyuncularla rekabet etmeye başladı. Telefonlar, tabletler vb. teknoloji gelişirken rekabet sahası genişledi, daha gerçekçi ve daha fazla ustalık gerektiren oyunlar çıkmaya başladı. Her şey değişti fakat çocukların oyunlarla baş başa kalmaları değişmedi. Üstelik oyunların çekiciliği ve bağlayıcılığı artınca bu çocuklarla oyunlar arasındaki bağ nitelik bakımından daha da kuvvetlendi.
80’li yılların sonunda doğmuş, 90’larda oyunlarla tanışmış, şu sıralar 25-35 yaşlarına gelmiş kişilerde dahi oyunlarla baş başa kalmak oldukça normal bir davranış olarak gözükmekte. Abilerinin ve babalarından farklı olarak oyun oynamayı boş zamanları değerlendirmek için bir aktivite olarak görmekte. Bazı araştırmalardan çıkan sonuçlara göre Türkiye’deki 22,5 milyon oyuncunun %80’i 35 yaş altında ve dijital mecralarda günde en az 1-3 saat oynuyor.
Hazcı Değerlerin Harcı: Oyun
Bu insanların neredeyse tamamına yakını bir işte çalışıyor, yani bir iş hayatı var. Öyle ki iş yerinde dahi öğle molasında veya mesai saati bitiminde oyun oynayan, oyun bağımlılığına duçar olmuş bireyler mevcut. Bu neslin kabaca özelliklerine bakarsak hedonist, yani maksimum haz–minimum acı formülü ile mutlu olmayı benimsediklerini görüyoruz. Çocukluk dönemleri itibariyle bilgisayar oyunlarının yanında televizyonun, uluslararası şirketlerin Türkiye’de daha fazla yer etmesiyle reklamların ve tüketim alışkanlıklarının hedonist (hazcı) değerleri benimsemede önemli yer tuttuğu aşikâr.
Peki stresli bir iş gününün sonunda insan ne yapmak ister? Tabii ki yorucu bir günün hakkını verdiğini düşünüp varsaydıktan sonra dinlenmenin de hakkını vermek gerekecektir. İşte yapılan araştırmalar her neslin bu tercihlerinin farklı olduğunu gösteriyor. Bu nesil bilgisayar oyunlarını bir dinlenme aracı olarak görüyor. Yapılan çeşitli deneylerde oyun oynamadan önceki ve sonraki durumları karşılaştırıldığında çalışanlar oyun oynadıktan sonra kendilerini daha rahatlamış, daha özgür, becerikli (oyunun karmaşıklığına bağlı olarak), enerjik ve zihinsel açıdan daha atik hissettiklerini belirtiyorlar. Bu sonuçlara baktığımızda zaten oyunların özellikle iş saatleri sonrasında kaybedilen tüm iç kaynakları nasıl geri getirebildiğini görmemiz mümkün. Çalışanlar için özellikle bir hikayesi olan oyunlar önemli. Çünkü oyunun içine daha çok gömüldüklerini ve bu oyunların dinlenmede diğerlerinden daha etkili olduğunu anlatıyorlar.
Niye Oyun Oynuyorlar?
Bilgisayar oyunlarında karşılıklı etkileşim vardır. Bilgisayardan ek taraflı görüntü akışı olmaz, oynayanın davranışları oyunun seyrini değiştirir ve bilgisayar - oyuncu arasında karşılıklı etkileşim gerçekleşir. Bu (oyunun görev yapısına bağlı olarak da- oyuncunun ilgisini ve algısını oyuna kaydırmasına, bir nevi oyunun büyüsüne kapılmasına neden olur. Oyunlar, bireylerin genellikle tüm zihinsel kapasitesini kullanmasını gerektirir ve başka düşünceler için zihinde yer bırakmazlar. Bu nedenle oyunlar stres oluşturan durumlar ve olaylardan kaçış için harika bir mekanizma olurlar. Oyunların hikayeleri, oyunda oyuncunun girdiği rol, keşfettiği sanal dünya kişiye gerçek dünyaya biraz ara verip günlük yaşamından uzaklaşma fırsatı sunar. Bu sayede kişinin dinlenmesinde önemli etkisi olur.
Oyunlar Rahatlatır mı?
Aslında oyun oynamak deyince aklımıza hareketlendiğimiz, vücudumuzda ve zihnimizde uyarılmanın arttığı anlar gelse de, oyuncular oyunları rahatlatıcı bulduklarını söylemektedirler. Bunun yanında oyunlar genellikle oturarak ve bilgisayar başında çok efor sarf etmeden gerçekleştiği, kas sistemlerine aşırı yük binmediği için yorucu bir iş gününün arından rahatlamadan söz etmemiz mümkün. İçeriğinde saldırganlık ve rekabet olan oyunlar haricinde neredeyse tüm oyunlar insanlarda olumlu duyguların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Oyun İçinde Oyun
Oyunlar, kurguları gereği rekabet ve aşılması gereken bazı zorluklar barındırırlar. Birçok oyunda oyuncular ya diğerleriyle rekabet etmek zorundadır ya da aşması gereken problemler bilmece, engel gibi zorluklar bulunur. Bu, oyunun sürükleyiciliği açısından önemlidir. Oyunlardaki başarılar tamamen oynayan kişinin becerikliliğine bağlıdır. Oyuna ilk başladığınızda kolay olan oyun serüven ilerledikçe gitgide zorlaşır ve seviyeleri geçmek için daha fazla düşünmek veya daha kabiliyetli olmak zorunda kalırsınız. Artan beceriklilik, zorlaşan engelleri aşmaktan alınan haz ve bunun sonucunda elde edilen bu ufak gibi gözüken başarıla oyuncularda bir beceri kazanma hissi olarak açığa çıkmaktadır. Kimi oyunlarda reflekslerinizin geliştiğini düşünürken, kimisinde stratejik düşünme becerinizin arttığını hissedebilirsiniz ve bir başarma ihtiyacınızı tatmin edebilirsiniz. Çalışanlar için de işte monoton geçen bir günün ardından eve gelip becerisinin farkında olabileceği, yeni becerilerinin geliştiğini hissedeceği ve başarılı olduğunu görebileceği oyunlar dinlenmek için çok iyi bir fırsat haline geliyor.
Oyun Özerk Bölgesi Hâkimiyeti
Daha önceleri dinlenmek amacıyla kullandığımız diğer medya araçlarıyla kıyasladığımızda bilgisayarlar ve oyunları kullanıcılarına daha fazla özerklik sunmaktadır. Çünkü oyuncu oyundaki olayların gidişatında birinci söz sahibidir. Oyunun sonucu veya ilerleyişi oyuncunun kararlarına göre şekillenmektedir. Bunun yanında birçok oyunda yeni bir karakter oluşturabilme, bu karaktere özgün istenilen yüz ve vücut şekilleri kullanabilme veya oyundaki hedeflerin oyuncu tarafından seçilebiliyor olması gibi özellikler son dönemdeki oyunların oyuncuların hareket alanını genişleten unsurları olmuştur. Böylece oyunların iş sonrası çalışanlar için serbest hareket alanı oluşturabildikleri, kimi zaman kendi öz kimliklerinden sıyrılıp sanal kimlikleriyle istediklerini yapabildikleri mecra haline gelmesiyle dinlenmelerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Araştırmalara baktığımız zaman günde 1 saat kadar da olsa bilgisayar oyunları oynayan çalışanların hayatlarında dinlenmeye daha az ihtiyaçları olduğunu belirttiklerini görüyoruz. Bu bize bilgisayar oyunlarının toplum içerisinde hiçbir işi olmayanların sadece vakit öldürmek için oyalandığı ve kişiye hiç bir şey kazandırmayan zararlı ve boş uğraş olarak görülmesinin çok da doğru olamayacağını belirtiyor. Düzenli, ne yaptığının bilincinde ve bağımlılık derecesine gelmeden oynanan oyunların kişinin stresle başa çıkmasında etkili olabileceğini, çalışma hayatındaki sağlığının daha sürdürülebilir olabileceğini söyleyebiliriz. Tabii unutmamak lazım ki bilgisayar oyunları hiçbir zaman gerçek hayatın yerini almazlar ve bilgisayarın elektrik gücü kesildiği anda gerçeklikle karşı karşıya kalırız. Bu açıdan oyunların her zaman gerçeklikle ayrımını iyi yapabilmeli ve oyuna göre değil gerçeğe göre yaşamalıyız. Oyun için değil gerçek için yaşamalıyız. Oyunların vazifesinin sadece gerçeği daha sağlıklı yaşamamız için fırsatlar sunmak olduğunu unutmamalıyız.
“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!”
OYUN VAR, OYUN VAR!
Muhammed Murat Tutar / Bilgisayar Mühendisi
Video oyunlar ilk bilgisayar sistemleri ortaya çıktığından beri varlar ve her geçen gün çok daha gelişmiş oyunlarla karşılaşıyoruz. Yıllar evvel atari tarzı konsollarda oynadığımız basit oyunlar çoğu zaman masumdu. Herkesin atarisi olmadığı için mahalledeki arkadaşlarla atarisi olan birine gider ve hep beraber oyun oynardık.
Fakat zaman geçtikçe herkesin akıllı telefonu, bilgisayarı ve tableti olmaya başladı. Dolayısıyla oyunlar giderek bireyselleşti ve artık eskisi gibi oyuncuları fiziksel olarak bir araya getirmekten uzaklar. MMO tarzı çok kişilik oyunlarda belki yine gerçek kişiler bir araya geliyor fakat sadece sanal ortamda! Bu ise kişiyi fiziksel dünyadaki aile bireyleri ve arkadaşlarından uzaklaştırdığı gibi vaktinin çoğunu da alarak bomboş bir hayat geçirmeye sebep oluyor. Bunun yanı sıra oyunların gerek kurgusal gerekse görsel olarak kişinin nefsani arzularına hitap ettiği malum olan bir gerçek. Şiddet, hırsızlık, yalan söyleme, savaş, vahşet, korku, müstehcenlik, hile yapma vb. birçok kötü alışkanlığın oyunlar aracılığıyla berrak zihinlere pranga gibi vurulduğuna maalesef şahit oluyoruz.
Fakat bu durum bütün oyunlara mal edilmemeli. Dünyalık olan her nimet gibi oyunlar da amaç edildiğinde zararlı, araç edildiğinde ise faydalı olabilir. Mühim olan insanın bu aracı nasıl kullandığıdır. Bir çocukla iletişim kurmanın en kolay yolu fıtrat gereği oyun oynamaktır. Hatta sadece insanlar değil, hayvanlar bile ufakken çeşitli oyunlar oynarlar kendi aralarında. Biz insanlar ise oyunları günümüz çağına uygun olarak dijital ortamlarda oynamaya alışmış olduğumuzdan bu durumu nasıl hayra kullanacağımızı düşünmeliyiz.
Örneğin dünyanın birçok ülkesinde küçük yaşta çocuklara bilgisayar programlamanın temeli olan algoritmalar, oyunlar şeklinde öğretiliyor. Bu sayede hem çocukların ilgisi cezbediliyor, hem de konuyu daha kalıcı öğrenmeleri sağlanıyor. Bu husus birçok farklı konularda da uygulanabiliyor. Bir çocuğa güneş sistemini oturup ne kadar anlatsanız da öğretemeyebilirsiniz, fakat aynı çocuğu bir video oyun, özellikle sanal gerçekliği kullanarak bir uzay aracıyla güneş sistemini gezintiye çıkarabilir, çeşitli oyunlarla gezegenlerin özelliklerini gösterebilirsiniz. Bu şekilde çocuğun öğrendiği bilgileri kolay kolay unutamaz.Hâsılı oyun var, oyun var. Kişi hem kendi iradesini hem de sorumlu olduğu insanların iradelerini hayırda kullanmaya çalıştığı takdirde oyunlar da zarar vermekten çok fayda veren bir nimete dönüşebilir. Ateş yeri gelir kocaman bir şehri kül eder, yeri gelir insanları ısıtır. Oyunlar da böyledir, eğer bir gün bizler Müslümanca bir bakış açısıyla faydalı oyunlar ortaya koyarsak, işte o zaman kafirlerin tuzakları boşa çıkacaktır.
“OYUNA” GELMEYELİM
Abdullah Faruk Çiftler / Elektrik Müh. Öğrencisi
Hiçbir zaman; saklambaç, körebe, yakalamaca vb. oyunlara karşı husumet duymadım. Hangimiz oynamadık ki bu güzel oyunları! Benim dediğim oyunlar başka oyunlar. Bu oyunları eleştirel bir gözle inceleyecek olursak ilk dikkatimizi çeken şey tabii ki de “İslamofobi olacaktır. Hatta daha nesnel konuşmamız gerekirse “Battlefield” vb. oyunların temel amaçları da budur. Aranızdan illa ki bu oyunları oynayan kardeşlerimiz vardır. Bu tür oyunlarda bir insanı(!) yönetiyor oluruz ve genelde bu ABD’nin kahraman askerlerinden birisidir(!). Tüm bu ABD askerlerinin iyiliği, yardımseverliği, halkları zulümden kurtarışına (misal olarak Irak) karşın Müslümanlar bu oyunlarda; öyle bir çirkindir ki insan yüz çevirir, kabadır, zalimdir, uyuşturucu taciridir, masum insanları gözlerinin içine bakarak öldürür… Yani nerede bir kötülük varsa orada bir Müslüman vardır. Fakat her daim Müslümanlardan daha güçlü, daha cesur ve daha iyi olan ABD askerleri de vardır. Bu oyunlarda bizim fark etmediğimiz fakat yavaş yavaş içimize işleyen şeylerdir bunlar.
Bu konudan daha tehlikeli ve bize daha masum gibi gelen daha tehlikeli bir konu ise çıplaklık ve müstehcenlik! Hepimiz GTA oyun serisini bilmekteyiz. Bilmemek mümkün mü? Oyunun içeriğini çoğumuzun bildiğini tahmin ettiğimden ötürü buraya yazmayacağım. Ayrıca bu oyunun bir proje olduğunu falan yazıp teorisyenlik de yapmak istemiyorum. Fakat bu oyunun dünyaya çok büyük bir etkisi olduğu yadsınamaz. Ve bu etkilerinden en büyüğü de çılgınlık. Amerikanların “Madness” dediği bu kavram GTA ile modern çağa temellerini attı diyebiliriz. Sizce adında bile hırsızlık içeren ve yüz milyonlarca insanın oynadığı bir oyunun günümüzde yapılan hırsızlık, taciz, soygun vb. olaylara yani deliliklere(!) etkisi yok mudur? Peki, biz ne yapacağız? Aslında sorunun cevabı basit. “Oyun”a gelmeyeceğiz. Zamanımızı oyun başında harcamayacağız.
UYUŞTURUCU BAĞIMLISIYDIM, ÇÜNKÜ OYUNCUYDUM
Abdullah Ilgaz / Yazılımcı
Birkaç yıl içerisinde toplumun dinamitlerini daha derinlerden yaralar açmaya başlayan yeni bir zaman düşmanı ortaya çıktı: Video oyunları. 90’ların çocukları olarak önce Commodore 64, Atari ve PlayStation girdi çoğumuzun hayatına. Daha sonra PC’nin altın çağı başlamıştı. Öncelerde 2 boyutlu oyunlar daha sonra 3 boyutlu oyunlar etrafımızı sardı. Çoklu oyunculu oyunların gösterdiği başarı video oyunlarını ciddi bir sektör haline dönüştürmeyi başarmıştı. Hızla gelişen teknoloji, kontrol edilemez seviyeye ulaştığında, bilgi teknolojileri cross bağlantılardan (lokal/yerel bağlantı) çoktan uzaklaşmış ve dünyanın diğer ucunda yaşayan insanlarla iletişim kurabilir ve oyun oynayabilir seviyeye getirmişti bizleri. Başlarda eğlence ve boş zamanları değerlendirmek olarak nitelendirilen video oyunları, insanları uyuşturucu bağımlısı haline dönüştürmüştü. Hayır, hayatımda hiç uyuşturucu kullanmadım, ya da pardon, evet kullandım: uzun yıllar oyuncuydum!
İlerleme kaydedilen ve güncel hayatla ilişkilendirilmiş kavramların yanına, günlük hayatta birlikte yaşadığınız insanlar, eş, dost, akraba, arkadaş… ya da internet üzerinden tanıştığınız veya hiç tanımadığınız insanlar dahil olduğu anda sanal dünya artık eğlenmekten ve zihninizi boşaltmadan daha öteye geçerek, sizi bağımlı bir hale getiriyor. Hiçbir sorunla karşılaşmadığınız, sorumluluk almanıza gerek olmayan bir dünyaya adım atıyorsunuz. Peki bunun zararı nedir? Kaybedilen sağlık, psikoloji, bel ve boyun ağrıları, sosyal çevreden uzaklaşma… Ve tabi bunlardan daha ciddi bir sorun daha var: telafisi olmayan zaman. Geri getiremeyeceğimiz ve hiçbir maddi gücün satın alamayacağı tek şey.
OYUNLAR KALBİ ÖLDÜRÜR
Merve Karabulut / Öğrenci
Video oyunların bedensel bir sürü zararı var. Bunun yanında en çok zarar verdiği bir yer var ki o da bizim için en kıymetli olan kalptir. “Bir oyun kalbe nasıl zarar verir?” demeyin. Kalbi yavaş yavaş öldürür. Kalpteki maneviyat ifna olur yani tükenir, yok olur gider. Bundan dolayı da hayattan tat alamamak, anlamsızlık hissi peyda olur. Sürekli “depresyon” kelimesini duymamızın sebebi belki de boş zamanlarımızı öldürmek için oynamaya başladığımız ve bırakamadığımız bu oyunlardır.
“ZAMAN ÖLDÜRÜYORUM” DEMEK BİZİ ÖLDÜRÜYOR
Abdullah Ömer Kavak / Öğrenci
Kendimi bildim bileli hep rekabet oyunlarıyla içli dışlı olmuşumdur. League of legends, Clash of Clans, Clash Royale, Counter-Strike Global Offensive, Rise Of Nations vb. oyunlar oynuyorum. FPS oyunlarının dikkatimi, refleksimi, konsantrasyonumu arttırdığını düşünüyorum. Oyunun içinde kendim yaşıyormuşum gibi oluyorum, gerçekte yapamadığımızı oyun ile gerçekleştiriyorum. Bu sayede kendimi kötü çevrelerden korumuş oluyorum gibi geliyor. Ama bu oyunların kötü yanları da var tabii.
Rekabet heyecanından dolayı stresim, tansiyonum yükseliyor oyun oynarken. Gözlerimin acıdığını, belimin ağrısıyla sayısız saatler geçtiğini gece gündüzü ayırt etmeden oynadığımı hissettiğimi anlayınca bilgisayarın başından kalkıyorum. Bu tip oyunlardaki etkilerin yarardan çok zararlı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de oyun oynarken zaman öldürüyorum demek aslında bizi öldürüyor.
DAHA ÇOK OYUN OYNAYALIM İSTİYORLAR
Hasan Karaoğlu / Bilgisayar Mühendisi
İnsan beyni, oyun oynamaya başladığında keyif ve rahatlık hormonları salgılamaya başlar. Çünkü oyunun yöneticisi sizsiniz. Bütün güç(!) sizin elinizde. Hayal gücünüzün sınırlarını zorlamaya başlarsınız. Hele ki oyun hepimizin bildiği şu GTA ve The Sims gibi 3rd Person bir video oyunsa düşüneceğimiz sorular şu tarzda olacaktır; Oyunda daha çılgınca neler yapabilirim? Nasıl daha fazla araba patlatabilirim? Patlatacağım araba nasıl daha yüksek infilak etkisi yaratabilir? Ya da oyundaki karakterleri nasıl daha fazla güzel giydiririm? Nasıl daha fazla eğlendirebilirim? Bu oyundan her oynayışımda daha fazla zevk almam gerekir… İşte böylece günlük bir iki saatle başlayan oyun macerası uyku ve yemek dışında bütün gününü ele geçirmeye başlıyor.
Son 10 yılda çıkarılan oyunlar çok esnek, detaylı ve uzun süreli yapıldı. Peki neden? Neden oyunlarla uzun vakit (!) geçirmemizi istiyorlar? Çünkü üreten bir toplumu yok edip sadece tüketen bir toplum haline getirmek istiyorlar. Her gün kendinize şu soruyu sormanızı istiyorum. Ben bugün kendimin veya ailemin veya toplumun yararı veya Rabbimin rızası için ne ürettim?
ALLAH SANAL UYUŞTURUCUDAN BİZLERİ KORUSUN
Ömer Faruk Bozdemir / Aktivist
Olumlu yönüyle alakalı yorum yapacak olursam ancak şöyle bir pencere açılabilirim belki;
Ahir zamanın semaları musibetli bir havayı andırıyor. Kanı hızlı kaynayan genç insanın dışarıda kendisini kaybedecek ve bu kaybedişlerden yüksek haz duyacağı malum ortamlara girmek yerine, bu yapay aleme dalması “eğer” ileride istikamet üzere bir yola girerse dönüp baktığında koruyucu bir kalkan rolü oynamış olabilir. Tabii bunu ehveni şer olarak zikrediyoruz. Yoksa yaptığımız şu basit yorumdan sebep kimseyi oyunlara yönlendirmek doğru olmayacaktır. Meseleye hayatın tamamını ele alarak bakarsak bu yorum belki bir yere oturabilir.
Olumsuz yönlerine gelirsek herhalde uzunca bir listeden bahsetmek gerek. Temel olarak ise şunları söylemekle yetinilebilirim;
1-) Oyunla meşgul olan insanın bilinçaltı çocukluk döneminden sıyrılamaz.
2-) Zaman hususunda ciddi ve hesabı çetin bir israf söz konusudur.
3-) Kişinin istifade edebileceği sosyal ilişkilerini tabuta koyması, asosyal ve yapay bir hayata gözlerini açması muhtemeldir.
Sadece bu 3 maddenin genç hayatlara ve içtimai ilişkilere verdiği zarar kaleme almakla anlatılabilecek yahut okundukça anlaşılabilecek bir mevzu değildir. Duamız odur ki; Allah bu sanal uyuşturucuya yakalanmaktan cümlemizi muhafaza eylesin.
GENÇ'ın Yazısı.