Önce bir grup genç “ümmeti ancak sabah namazında bir araya gelebilen gençler diriltebilir” diyerek her ay Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nde bir araya gelmeye başladı. Daha sonra sabah namazı buluşmaları herkese örnek oldu ve dalga dalga tüm ülkeye yayıldı. Biz de sabah namazı buluşmalarına önderlik yapan ve yaptıkları çeşitli faaliyetlerle gençliğe örnek olan Sabah Namazı Devrimi ekibiyle konuşarak, neler yaptıklarını; kim olduklarını öğrenmek istedik.

Öncelikle tebrik ve teşekkür ediyoruz: Ülke geneline yayılan böyle bir hayra ve dirilişe vesile olduğunuz için. Bu buluşmaların öncüleri olarak biraz sizleri tanıyabilir miyiz? Ekip kimlerden oluşuyor?

Sabah Namazı Devrimi ekibi daha çok İstanbul’un çeşitli üniversitelerinde eğitim gören gençlerden oluşuyor. Biz bir ekipten ziyade aslında birbirini Allah için seven; samimiyeti, kardeşliği, iyi ve güzel şeyler yapmayı önemseyen, bir arada olmaktan da büyük zevk alan bir arkadaş topluluğuyuz. Aramızda tıptan hukuka, iletişimden ilahiyata, mühendislikten siyasal bilimlere kadar birçok bölümden arkadaşımız var. Bizler bu dünyadaki arkadaşlığımızı ahirette de devam ettirmek istiyoruz. Bunun için de elimizden geldiği kadar salih ameller işlemeye, gençliğe örnek olacak güzel adımlar atmaya çalışıyoruz. Ayrıca bu yıl yeni olarak 10 kişilik bir de liseli grubumuz oluştu. Yani zaten genç olan arkadaş grubumuz artık daha da gençleşti.

Sabah Namazı Devrimi nasıl başladı? Sizi tetikleyen bu hissiyatı ortaya çıkaran şey neydi?

Aslında her şey 2 yıl önce Adem Özköse ağabeyle 6 arkadaşımızın bir çay ocağında haftalık olarak düzenli bir şekilde kitap okumasıyla başladı. Okuduğumuz kitapları tahlil edip kendi aramızda sohbet ettikçe bir şeyler yapma, harekete geçme iştiyakımız da arttı. Ayrıca Gazze’deki bir duvar yazısı da sabah namazı buluşmaları için bize ilham oldu. Duvar yazısında “Eğer Kudüs’ün özgürlüğünü istiyorsan sabah namazına camiye gel” yazıyordu. Biz de hem ülkemizde hem de tüm Âlem-i İslam’da bir diriliş, uyanış olacaksa bunun camilerden başlayacağını düşünmeye başladık. Camileri sabah namazlarında gençlerle tıklım tıklım dolu olan bir Türkiye düşünün. Hayali bile güzel değil mi? Tabii çalışmalarımızın merkezinde namaz ve cami olunca attığımız her adım daha da bereketlendi. Adem ağabeyle her hafta kitap okuyup tahlil yapan arkadaşlarımızın sayısı belli bir zaman sonra çay ocaklarına sığmamaya başladı. Bir kış günü kitap tahlili yapmak için sıcak bir yer ararken telefonla Uluslararası Genç Derneği’nin Başkanı Süleyman Ragıp Yazıcılar ağabeyi aradık. Bize sıcak, rahat rahat kitap tahlili yapacağımız bir yer lazım dedik. O da sağ olsun Hüdayi Hazretlerinin türbesinin bitişiğinde, Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’ının kullanımındaki Şeyh Konağı’nı ayarladı. Pazar günleri burayı kullanıyoruz. Buranın çalışanları da bizi en güzel şekilde misafir ediyorlar. 

Sabah namazı buluşmalarıyla ilgili nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Aylık sabah namazı buluşmalarımızı Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii’nde gerçekleştiriyoruz. Tek Parti döneminde samanlık olarak kullanılan Mihrimah Sultan Camii artık sabah namazı için bu camide toplanan gençlerle doluyor. En son düzenlediğimiz sabah namazı buluşmasına binin üzerinde üniversite ve liseli genç arkadaşımız katıldı. Bu tablo tabii ki bizi çok mutlu ediyor. Türkiye’nin her yerinden bizi arayanlar, Facebook ve Twitter sayfalarımıza mesaj atanlar, tebrik ve takdirlerini bildirenler oluyor. Bizi asıl sevindiren ise Sabah Namazı Devrimi’nin dalga dalga tüm Türkiye’ye yayılması. Artık her ilde, İstanbul’daki birçok semtte gençler, farklı kurumlar sabah namazında bir araya geliyorlar. Gençlik ve Spor Bakanlığı da sabah namazı buluşmalarının yaygınlaşması için güzel adımlar atıyor. Böyle bir güzelliğe öncülük yapmak, böyle anlamlı bir amelde insanlara örnek bizim için çok anlamlı… Fakat bizim asıl derdimiz atacağımız adımlarla kendimiz için kıyamet gününe kadar açık kalacak olan bir amel defteri oluşturabilmek… 

Yapılan bir hayırda eğer samimiyet ve süreklilik varsa bu başka hayırlara da vesile oluyor. Bu anlamda Sabah Namazı Devrimi de kitap okuma halkalarının, özel buluşma ve kampların oluşmasına vesile olmuş. Bir arada yaptığınız bu çalışmalardan da bahseder misiniz?

Şu an Fikir ve Aksiyon, Furkan Doğan, İtidal ve İstikamet isimlerini verdiğimiz üç kitap okuma grubumuz var. İstanbul’daki bu üç grubumuza bir de Ankara’dan Hasan el Benna kitap okuma grubumuz katıldı. 5-6 kişiyle başlayan kitap okuma grubumuz artık her hafta düzenli olarak kitap okuyup tahlil yapan, ümmetimizin sorunlarına çözüm arayan, kendini geleceğe hazırlayan büyük bir kardeşlik halkasına dönüştü. Hepimizin artık hayatımızı anlamlandıran bir derdi, davası ve rüyası var. Kızıl elmamız iyilik, güzellik ve adaleti; İlay-ı Kelimetullah’ı ulaştırabildiğimiz kadar uzağa ulaştırmak. Bunun için işe önce kendimizden başlamamız gerektiğine, kendi kalplerini, zihinlerini, yaşayışlarını güzelleştiremeyenlerin asla dünyayı güzelleştiremeyeceklerine inanıyoruz. Fakat bir taraftan kendimizi yetiştirirken diğer taraftan da sürekli aksiyon, hareket halinde olmaya çalışıyoruz. Çünkü aksiyon çoğu zaman insana kitaplardan öğrenemeyeceği teoriyi, düşünce ve ufku kazandırır. Öte yandan kamplar, ziyaretler, geziler, futbol organizasyonları düzenliyoruz. Milletimizin ve Ümmetimizin meselelerine duyarlı olmaya çalışıyoruz. Ayrıca yine bizim gibi gençlerin desteğiyle Patani’ye Şehit Furkan Doğan Yetimhanesi ve Hafızlık Merkezi inşa ettirdik. Moro’ya da şu an Şehit Yasin Börü İlkokulu yaptırıyoruz. 

Kendi aranızda kararlaştırdığınız, önem verdiğiniz, buna dikkat etmemiz gerekir dediğiniz ilkeler, vazgeçilmezler var mı?

Hangi gruptan olursa olsun Müslümanları çok sevmeyi, İslam’ı anlarken itidal ve istikamet çizgisini gözetmemiz gerektiğini düşünüyoruz.  Sokağı, sloganları, hayal kurmayı seviyoruz. Fakat ciddi okumalara dayanmayan, fikri ve kültürel zemini zayıf olan çabaların uzun vâdeli olmayacağını savunuyoruz. Aslında bizim arkadaş grubumuz hepimizin ilmi, fikri, kültürel, ahlaki olarak yetişmesi için bir çatı görevi görüyor. Bu yıl ayrıca Ahmet Hamdi Yıldırım ve Adem Ergül hocalarımızla yapacağımız İlim ve Ahlak Derslerine de başladık. Gençlerin büyüklerle, tecrübeli kişilerle, özellikle ilim ve kalp ehliyle sürekli irtibatları olması gerekiyor. Bu da bizim vazgeçilmezlerimizden biri… Kapitalist dünya düzeninin, modern hayatın, teknolojinin, markaların, imajların, alışveriş merkezlerinin, çıkara dayalı ilişkilerin dünyayı, insanların hayatlarını nasıl kuşattığının farkındayız. Bu kuşatmayı kırmak için fıtrata, kalbe, masumiyete, dostluğa, vefaya, sohbete, karşılıksız iyiliğe dönmeliyiz. Biz buna inanıyoruz. Bir de gelip geçici siyasi gündem ve tartışmalardan, Müslümanların aralarında sorun olacak tartışmalı konulardan, kim hakkında olursa olsun dedikodu ve gıybetten uzak durmaya çalışıyoruz. 

Bu çalışmaları herhangi bir vakıf veya dernek çatısı altında değil de, tamamen sivil olarak sürdürüyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Bir yerde çalışma yapmak için aslolan aşktır. Diğer tüm ihtiyaçlar aşktan sonra gelir. Belli bir vakfımız veya derneğimiz olmasa da çalışmaları sürdürebileceğimiz bir aşka sahibiz. Fakat ne yazık ki şu an genel olarak aşktan, ruhtan çok bina veya maddi imkânlara sahip olmaya önem veriliyor. İhtiyaç duyulduğunda bunlar da olur; fakat içeriği doldurulmadan, ruhu oluşturulmadan yüzlerce, binlerce binanız, vakfınız olsa ne işe yarar. Ayrıca şöyle bir bakış açımız da var. Spesifik olarak özel bir vakfımız olmasa da Müslümanların olan her vakıf aslında bizimdir. Örneğin Uluslararası Genç Derneği’ni veya İHH’yı veya Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’nı, Yedi Hilal’i, Sosyal Doku’yu, İFAM’ı, Özgür-Der’i, ÖNDER ve TÜRGEV’i, İnsan ve Medeniyet Derneği’ni en az yöneticileri, üyeleri kadar kendimizin de olarak görüyoruz. Müslümanların olduğu, yönettiği her yer aynı zamanda bizimdir. Kendimizi ümmetin evlatları olarak gördüğümüz için ümmetin her vakfını, çalışmasını kendimizin olarak kabul ediyoruz.


Salih Yüzgenç'ın Yazısı.