Geçtiğimiz ay, liseli öğrencilerle gönüllülük üzerine yaptığımız konferans sonrasında öğrencilerden biri söz aldı ve şu minvalde bir soru sordu:

- Tamam güzel, anlattıklarınız iyi şeyler, lakin biz 16-17 yaşlarındayız, kendi dünyamızda yaşıyoruz, sorumluluklarımız da var zaten, bahsettiğiniz şekilde gönüllü olmak, insanlığın hayrına fazladan bir şeyler yapmak sanki zor görünüyor, çok gerçekçi değil gibi, ne dersiniz?

Bu güzel soru vesilesiyle kardeşimize ve oradakilere şunları hatırlattık:

Tüm anlattıklarımız zaten bu rahatı, sıradanlığı, alışılmışlığı bozmak içindi. Bu yaşlarda bir uyanış olarak kendi gündemimizin dışına taşamazsak, aşkınlığa ve fedakarlığa yol tutamazsak gönlümüz kuru kalacak. Alkol, sigara, uyuşturucu vs. kullanma yaşı çok düştü, ahlaksızlık salgınını çocuk denecek yaştaki insanlar pazarlıyor, gençlerin büyük suç işleme oranları epey yükseldi. İnsanlığa hayırdan çok zarar veren birçok şeyin icraata geçirilme yaşı hızla daha da düşerken “16-17 yaşlarındayız ve hayırda koşmak zor sanki” diye düşünürsek büyük haksızlık etmiş oluruz kendimize. Dünyada zulümler artıyor, mazlumlar çoğalıyor, kötülükler kabarıyor, iyiler köşelerine siniyor. Bu gidişe meydan okumak ve hayrın safında birbirimize kenetlenerek durmak zorundayız. İman etmek, salih amel işlemek, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek boynumuzun borcudur. Naif bir idealizm ya da kuru bir hayal olarak değil, gerçekten insanlığı ayakta tutmak için Hakka ve hayra adanmış bir gençliğe muhtaç dünya. Horul horul uyumak şöyle dursun, harıl harıl koşmak zorundayız. Bizden öncekiler geldiler ve geçtiler, sıra bizde. Mazimizde yer alan “yaşı küçük eseri büyük” nice insandan ilham alarak, “daha erken, ileride yaparım bir şeyler” demeden, benliğimizi aşmaya gayret ederek, derdimizin ne denli büyük olduğunun fark ederek hayırlara koşalım. Biz koşalım ki rüyamızı görenler sevinsinler, biz koşalım ki mazlumlar ümitlensinler, biz koşalım ki kötülükler azalsın, biz koşalım ki insanlık kazansın...

**

Daha önceki sayılarımızdan birinde “Biz Dünyaya Namaz Kılmaya Geldik” başlığı atmıştık kapakta. Namazı ne kadar gündem yapsak az, buna inanıyoruz. Çünkü varlığımızın bağlamı ancak namazla yerine oturur, ancak namazla anlam kazanır. Bu sayımızda ise “Sabah Namazı Diriltir” diyoruz. Çünkü Sabah Namazı ile dirilen bir gençliğin aşamayacağı engel, yıkamayacağı put, fethedemeyeceği gönül, başaramayacağı iş yok. Dosyamız bunun nasıl olacağını göstermek için hazırlandı, dirilişe vesile olmasını dileriz.

Yeni bir sayıda ve yeni bir yılda görüşmek üzere...

Aşk, aşkınlık ve namaz ile...


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.