Kalp Körü
Bunca göz. Bunca göz, bunca ayrıntı, bunca bölme, bunca teferruat körleştiriyor hepimizi. Dünya kadar gözü var insanlığın ama kimse görmüyor.
Beş gözlü çanta! İkisi fermuarlı, üçü çıtçıtlı... Dört artı bir gözlü dondurucu! Artı biri salon kadar... Doksan artı iki hayat! Gözünü aç ikisini önden yaşa. Sağlıklı beslenme ile artı iki yıl garanti.
Her yer dolap. Hangi kapağı açarsan aç içinden raflar fışkırır. Bölmeler düzenli olmanı sağlar. Gözler her şeyi gruplandırmanı diler. Çekmeceler seni düzene çağırır. Düzenle aramız kötü. Ama hipotenüsle aramız iyi. Oysa çimlere basmamak için normal yürünür yolun sonu getirilir köşeden dönülür. Ama biz hipotenüsten gitmeyi tercih ederiz. Kestirmeden gitmek kodlarımızda var. Asansörlerin çoğunda her numaranın altında kabartmalar var artık. Görmeyenler için. Ama kimse görmez. Altı nokta. Farklı kombinasyonlarla bir araya gelir, noktalar sayıları oluşturur. Dokunan hisseder.
Marketlerde kimse çarpışmıyor artık. Çünkü hepimiz, marketlerin evcil kedisiyiz. Nereden girip hangi rafa uzanacağımızı, hangi reyonun daha işlek hangisinin daha tenha olduğunu öğrendik. Raflar sekizerlik gözler olarak tasarlanır. Müşteri ile göz göze gelinsin diye. Çocukların göz hizasına çikolatalar konulur. Erkeklerin hesap ödedikleri noktaya ise sigaralar. Onca alışverişten sonra kendisine bir kalem ayrılmadığını gören erkek, can simidi niyetine sigaraya sarılsın diye. Kozmetik ürünlerini denemek bedavadır. Kadınlar, devamını almak zorunda hisseder ve evlatlarının rızkını faturanın en altına bir yere sıkıştırırlar. Bu adice planı büyük bir alicenaplıkla kabul ederiz. Kasiyer kız para kasasının gözlerinden şıngırdatarak iyi niyetimizin üzerini verir.
Parası olanlar can sıkıntısı, parası olmayanlar geçim sıkıntısı çeker. Hayat sıkıcı. Fazla konuşmaya gerek yok. Sessiz insanın ya hasta olduğunu düşünürler, ya da üzgün. Oysa sessizlik insanın paslı kılıcıdır. Ona yaslanır düşmez. Birine doğrultup öldürmeye kalksa işlemez. Kılıcın keskin ucu sadece sahibine dönüktür. Onu yaralar, onu dürter, onu göz göz eder.
İki kişilik öyküye dışarıdan dahil olacak üçüncü gözü pohpohlar sistem. Sosyal medya, evlendirme programları, diziler… Bu bize yakışmaz. Bunun böyle olduğunu anlamak için toplama bilgisi gerekmez. Bir bir daha bir eder. Artı bir parantezin dışında kalır. Kural bu. “Alçalan bir katedral var ve yükselen bir göl” demiş şair. Hayat bitişik kaplardan oluşur. Birinin hayatını iterek, diğerini yükseltir.
İki dost bir araya gelince yalnızlıktan kurtulurlar. Sonra ellerinde kürek ve kazma. Birbirlerinden ayrıldıklarında düşecekleri daha büyük bir yalnızlığın taşlarını göz göz döşeyen işçilere dönüşürler.
Market rafları sekizer gözlü. Çantaların iki artı üç gözü var. Toplumun binlerce. Her camdan dönmüş, her koltuktan sarkmış, her kaldırımın kenarından hudayinabit gibi fışkırmış binlerce göz. Gözler; hor görür, ya da hiç görmez. Başka bir kural bu.
Bunca göz. Bunca göz, bunca ayrıntı, bunca bölme, bunca teferruat körleştiriyor hepimizi. Dünya kadar gözü var insanlığın ama kimse görmüyor.
Yaşlıların yatağında ölme hakkını ellerinden aldılar. Yaşlı başlı adamlar ellerinde pazar çantaları ve bastonları ile terk ediyorlar evlerini. Ölmek için ödünç yatak arıyorlar. “Göçmenlerin iki kalbi vardır” diyor Ali Ayçil. Biri ülkesinde atarak ilerler. Diğeri geldiği yerde. İki kalp iki çocuk gibi en kısa mesafeden birbirine sarılıp ağlamak ister. Dünyanın en gözü yaşlı hipotenüsü oluşur böylece. Kalp körleri ise bin kalp de taşısalar bir araya gelip kavuşamazlar. Hep paralel. Hep teğet.
Asansörlerde kabartmalı sayılar var görme engelliler için. Ölü sayısı derler insanın içi kabarır. Kimse görmez. İnsanın kendisi bile kördür kendi ölüsüne.
Ayşegül Genç'ın Yazısı.