Hayat Üniversiteden İbaret Değil
Bilakis üniversiteden sonra başlıyor. Oysa bütün hazırlıklar, planlamalar üniversite odaklı yapılıyor. Hazırlanmamız gereken asıl hedef üniversite değil, hayatın kendisi. Her sene milyonlar üniversite kapılarına yığılıyor. İyi bir iş, iyi meslek edinebilmek için. Mutlu bir hayat, kalitesi yüksek bir yaşayış umuduyla. Evet; iyi bir meslek edinmek bu yolda atılacak en önemli adımlardan biri. Ancak... Tek yol üniversite değil.
Üniversiteyi kazananların ne kadarı istediği bölüme girebiliyor? Üniversiteyi istediği bölümde okuyup ne kadarımız istediğimiz meslekte kendimize bir yer edinebiliyoruz? Çoğu zaman mecburen çalışmakta olduğumuz işimizi ne kadar seviyor, bu yolla ne kadar topluma, işyerimize ve kendimize ne kadar faydalı ve verimli olabiliyoruz? Oysa iyi bir meslek edinmenin üniversite okumaktan çok farklı yolları da var. Ve olmalı. Bunların başında meslek liseleri geliyor. Ancak maalesef Türkiye`de mesleki eğitim ve meslek liseleri büyük bir darboğazdan geçiyor.
İşveren Meslek Liseliyi Ara Eleman Olarak Görüyor
Bunun tabii sonucu olarak da iş hayatındaki kalite ve verimlilik oranları sürekli olarak düşüş kaydediyor. Çünkü piyasaya giren gençlerin çoğunun mesleki bir eğitimi yok. Mesleki eğitim almayan kişiyi piyasada yetiştirmekse oldukça zor. Sadece genel lise eğitimi almış insanlar işgücü verimliliğini arttıramıyor. Mesleki eğitim alanlar da okullardaki eğitim ve öğretimin iş piyasasının gereksinimlerini karşılayacak seviyede olmamasından dolayı; düz lise mezunlarından çok da farklı muamele görmüyorlar. İşverenler meslek liselerini ara eleman yetiştiren kurumlar olarak görüyorlar. Çünkü mesleki eğitim kurumları iş dünyasından kopuk. Yeni ihtiyaçlara cevap verebilecek nitelikte eleman yetiştiremiyorlar.
Mesleki Eğitimde Okul Çok Öğrenci Yok
Rakamlara baktığımızda karşımıza gayet ilginç bir manzara çıkıyor: Son yirmi yılda mesleki eğitimde mezun sayısı 2 kat artarken genel lise mezunu sayısı 3 kattan fazla artmış. Okul sayılarını incelediğimizde daha enteresan bir sonuçla karşılaşıyoruz: 3.439 lise binasında 2 milyon yüz bin öğrenci eğitim görüyorken, 4.017 adet meslek lisesinde 1 milyon iki yüz bin öğrenci eğitim görmekte. (MEB 2006) Yani mesleki eğitimde okul çok öğrenci yok, genel liselerde okul yok öğrenci çok. Yani gelişmiş batı ülkelerindeki eğilime parelel olarak mesleki eğitimin genel eğitime kıyasla gelişmesi, yaygınlaşması gerekirken; tam tersine yok oluyor.
“Hiçbir Yeri Kazanamadım Bari Meslek Lisesine Gideyim” mi?
Zaten meslek liselerine az da olsa var olan talep de öyle nitelikli bir talep değil. Hatta talepten ziyade bir mecburiyet de diyebiliriz buna. Çünkü çoğunlukla; sınavla öğrenci olan öğretim kurumlarını kazanamayanlar yahut genel liselerde kontenjanların aşırı dolması gibi çeşitli sebeplerle diğer liselere kayıt yaptıramayanlar “Hiç bir yere girememektense bari buraya gireyim” mantığıyla kayıt yaptırıyorlar bu liselere. Yani meslek liselerinin itibar görmemesi zaten başlıbaşına büyük bir sorunken, talep gördüğü durumlar da gerekçelerinin sağlığı ve mantığı açısından bambaşka bir sıkıntı teşkil ediyor.
Tamamen İdeolojik
Meslek liselerinin ve mesleki eğitimin bu içler acısı hale düşmesine sebep olarak belki de ilk sırada imam hatiplerin önünü kesmek amacıyla getirilen katsayı uygulamasını gösterebiliriz. Söz konusu uygulama bildiğimiz gibi “28 Şubat Süreci”nin sonuçlarından biri. Yani tamamiyle ideolojik. Farklı okullarda, farklı seviyelerde eğitimler alan talebelerin bilgi seviyelerini ölçmek için uygulanan bir sınav sisteminin; bir kısım okul mezunlarına ayrıcalık tanıması, bir kısım mezuna da ayrımcılık yapması; her şeyden önce merkezi sınav sisteminin kendi tabii mantığına aykırı. Düşünün bir kere: Diyelim ki bir meslek liseli 100 soru çözüyor, bir düz liseli 80. Ama sınavdan galip çıkan kim? Daha az bilgili, daha az çalışan ve muhtemelen daha az zeki olan düz liseli. Niye? Çünkü imam hatip liseleri meslek lisesi statüsünde. Ve meslek liseliler-imam hatiplilier üniversiteye girerse bu bir şeylere aykırı olur... O bir şeyler de duruma göre değişir...
Konunun ideolojik boyutu aslında apayrı bir konu. Ancak şu da bir gerçek ki imam hatip liselerinde okuyanların ancak %12`si bu yönde bir meslek edinmek için imam hatipleri seçiyor. Demek ki %88 dinini doğru düzgün öğrenmek için bu eğitimi talep ediyor. Demek ki din öğrenimi bir meslek değil sosyal bir ihtiyaç. Dolayısıyla “İhtiyaçtan fazla imam hatip lisesi var, zaten buralarda okuyanlar imam olmak istemiyor” argümanının bir yana bırakılıp, toplumdaki dini en iyi şekilde öğrenme talebinin bu liseler üzerinden karşılanmasının önünün açılması gerek.
Doğru Cevaplar İçin Doğru Soruları Sormamız Gerek
Meslek liseleri ideolojik tartışmalara kurban verilemeyecek kadar önemli kurumlar. Bu kurumların önünü kesenler aslında Türkiye`nin de önünü kesiyorlar. Ancak bütün kabahati de meslek liselerinin önüne konan katsayı engeline yükleyemeyiz. Her şeyden önce Türkiye`nin bu kadar üniversite mezununa ihtiyacı var mı, mevcut mezunlardan gerekli verimi alabiliyor muyuz? Üniversitelerdeki meslek yüksek okullarına gerçekten ihtiyaç var mı? Buralara yapılan harcamalar meslek liselerine yönlendirilse, daha faydalı sonuçlar alabilir miyiz? Ekseriyetin üniversite okumaktaki amacının meslek edinmek olduğunu göz önüne alırsak, bu kişilere karşı meslek liselerini daha cazip ve saygın hale getirmek daha uygun bir çözüm olmaz mı? Aksi taktirde üniversite kapılarındaki yığılmayı başka nasıl azaltabiliriz?... gibi soruların cevabını kendi içimizde vermemiz gerek.
Katsayı İmam Hatiplerin Değil Türkiye`nin Önünü Kesiyor
Özellikle ilçelerdeki ve küçük illerdeki meslek liseleri katsayı değişiminden sonra yarı yarıya boşalmış durumda. Bu durum bir dizi zincirleme reaksiyonla aslında ilk bakışta görüldüğünden çok daha büyük zararlara yol açıyor. Sıralayacak olursak:
a. Öğrenci akışının azalmasıyla fen ve matematik temeli güçlü öğrencilerin bu okullara ilgi duymaması,
b. Fen ve matematik temeli zayıf öğrenciler nedeniyle meslek liselerinden niteliği düşük öğrencilerin mezun olması,
c. Alanlarında çalışma şansı bulamayan meslek lisesi mezunlarının diğer iş sahalarına kaymasıyla, meslek lisesini tercih edecek öğrencilere kötü örnek olması,
d. Nitelikli ara eleman eksikliğinden dolayı reel sektörün iç ve dış pazarlarda rekabet gücünün zayıflaması,
e. AB`ye tam üyelik hedefi bulunan ülkemizin mesleki ve teknik eğitim alanındaki bu eksikliğinin tarama sürecine olumsuz etki yapması,
f. Öğrenci potansiyelinin meslek liselerinden kaçmasıyla genel liselere öğrenci yığılması ve liselerde öğretim kalitesinin düşmesi,
g. Ülke kaynaklarının israf edilmesi ve verimliliğin düşmesi,
h. Niteliksiz ara eleman gücünün üretim maliyetine olumsuz etkisi ile oluşan istihdam sorununun artması.
Meslek Liselerinin İmaj Sorunu Var
Bütün bunların yanında meslek liselerinin önemli sorunlarından biri de imaj. Öncelikle insanlarımız mesleki eğitimi küçümsüyorlar. Varsa yoksa üniversite. Üniversite mezunu olmayanlara okumamış, bir baltaya sap olamamış gözüyle bakılıyor. Bu durum mesleki eğitimin önemini kavrayamamış olmalarından kaynaklanıyor. Oysa mesleki eğitim alan biri pekala alanındaki gelimeleri yakından takip ederek, konusunda kendisini geliştirmek için okulda öğrendiklerinin üzerine yepyeni bilgi ve tecrübeler koymaya çalışarak, kendini geliştirebilir ve toplumda iyi bir statü ve gelir sahibi olabilir. Etrafımız bunun örnekleriyle dolu.
Türkiye’de Eğitim Sistemi İş Hayatına İnsan Yetiştiremiyor!
Röportaj: Fahri Sarrafoğlu
Türkiye`de insanlar ne iş aradıklarını daha doğrusu ne iş yapacaklarını biliyorlar mı? Bu konuda üniversitelere dönük ne gibi tavsiyeleriniz olabilir. Ya da gençlerimizi nasıl yönlendirmeliyiz?
Türkiye`de eğitim sistemi iş hayatına insan yetiştiremiyor. Daha da önemlisi öğrenciler iş hayatını, fırsatları ve kendi yetkinliklerini tam olarak bilemediklerinden ve diğer ekonomik ve sosyal nedenlerden kendilerinin en başarılı olacağı işleri tercih edemiyorlar, etseler de çoğu zaman o bölümü okuyamıyorlar. PERYÖN `ün 2006 yılında yapmış olduğu bir araştırmada üniversite gençliğinin %50`sinden fazlası istediği bölümde okumuyor, yine öğrencilerin %50`sinden fazlası okuduğu işi yapmayı düşünmüyor. Özetle 100 birim iş yapıp maksimum 25 birim iş üretiyoruz bu konuda ülke olarak.
Peki, burada esas iş kime düşüyor sizce?
Burada iş özellikle sivil inisiyatife düşüyor. Çünkü kamu bu planlamayı yapmakta zorlanıyor. Dolayısıyla eğitim kurumlarının iş hayatına daha fazla yaklaşması, ülkemizin gelecek on yıllarında hangi işlerin öne çıkacağının belirlenmesi ve ona yönelik bölümlerin eğitime katılması ihtiyaç fazlası bölümlerin kapatılarak zaman ve kaynak israfının önüne geçilmesi gerekiyor.
Sizce Türkiye’nin insan kaynakları potansiyeli ne kadar ve nasıl değerlendirilmeli? Şu anda verimli değerlendirildiğini düşünüyor musunuz?
Türkiye Amerika ve Avrupa’nın Dünya savaşlarından sonra 70`li yıllarda yaşadığı nüfus yapısını şu anda yaşıyor. Yani ekonomiye aktif olarak katılabilecek nüfusu emekli nüfusa göre çok yüksek. Kısacası en büyük değeri yaratma şansı bu yıllarda var. Yıllar geçtikçe bu genç nüfus yaşlanmaya başlayacak ve eğer bugünleri etkin ve verimli şekilde geçirememişsek 20 yıl sonrasında önemli sosyal sancıları yaşamaya başlayacağız. O yüzden Türkiye`nin önemli bir demografik fırsatı var ve bunu en iyi şekilde kullanmak zorunda önümüzdeki 10 yılda.
Sizce Türkiye’nin önündeki başarılı sektörler hangileri, gençlerimizi hangi sektörlere yönlendirmeliyiz?
Türkiye`de ve dünyada teknoloji çok hızla gelişiyor, fırsatları beraberinde getiriyor. Büyüme elbette bu sektörde tüm hızıyla sürecek gözüküyor. Bunun yanında ülke geneline yayılan bir turizm de Türkiye için önemli bir sektör olmaya devam edecek görünüyor.
Firmalar işe eleman alımı sürecinde en çok hangi zorlukları yaşıyor?
İşe personel seçiminde en zor konu ülkemizde nitelikli personel açığı olsa gerek. Daha doğrusu doğru yönlendirilmiş bir eğitim sisteminin eksiliği nedeniyle karşımıza çıkan beklenti ve altyapısı iş hayatına uymayan insan profili en zorlayıcı faktör. Tabii buna büyüyen ekonomilerin genel stresi olan sürekli iş değiştirme alışkanlıkları da eklenince kurumlar uzun soluklu işbirliği kurmakta zorlanıyor personelle.
Sinan Özgenç'ın Yazısı.