Mine Kadiroğlu

İnsanlar, Allah’ın yarattığı ve her şeyi insanların hizmetine sunduğu bu dünyaya ağlayarak gelirler. Bilmezler bu dünyanın nimetlerini, annelerinin göstereceği sevgiyi, herkesin onu beklediğini. Bunların yanında rahatları da bozulmuştur tabi ki…

Doğumumuzdan itibaren bizi koruyup kollayan bir insan vardır hep yanımızda ‘’annemiz’’. Hep öğüt verir, hep bir şeyler öğretmeye çalışır. Hiç hasta olmayalım ister, yağmurda ıslanmamızı, koşup terlememizi, arkadaşlarımızla çılgınca su savaşı yapıp ıslanmamızı ve bunun gibi bize zarar geleceğini düşündüğü bir sürü şeyi… Peki, annelerimiz bunu bizi korumak için mi yaparlar yani hep bizim keyfimizi ve iyiliğimizi düşünmeleri gerçekten bizim iyiliğimize mi olur?

İnsanların dünyaya geliş amaçlarını Allahu Teâlâ şu şekilde ifade etmektedir:

‘’ İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.’’ (Ankebut Suresi 2. Ayet)

Bu ayeti kerimede de ifade edildiği gibi dünyaya gelme sebebimiz, yaşarken başımıza gelecek her şeyle imtihan olmamızdır. Allah bizi yalnızca anne ve babamıza evlat olarak yaratmamıştır, en başta O’ na kul olarak yaratmıştır. Kulluk, imtihanın üstesinden gelip amellerle tamamlanarak gerçekleşir.

Anne ve babaların evlatları üstündeki idealleri hep şöyledir; İyi bir işi olsun, bir evi, bir arabası, hiç hastalanmasın, başına hiç kötü bir şey gelmesin…

Peki, bu evlat nasıl imtihan olacak? Allah buyuruyor ki ‘’ Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz.’’ ( Ali İmran 186)

İnsanlar bunları elde etmeye çalışacak, rızkının arayıcısı olacak tabiki. Çalışıp Allah’a tevekkül ederek dünya yolculuğunda bir şeylerle meşgul olacak. Ama burada önemli olan, varken şükür edildiği gibi yokken de sabrın bilinmesidir. Sıkıntı başa geldiğinde ah vah edip isyan etmenin çözüm olmadığının bilincinde olmaktır esas olan.

Evlatlarımıza kıyamayıp, uykusu bölünmesin diye kaldırmadığımız sabah namazları, hastalanmasın, terlemesin diye arkadaşlarıyla oynamalarına izin vermeyişlerimiz, yapması gerektiği halde yapmadığı sorumluluklarını bizim üstlenişimiz; bir evladı, bir bireyi belki küçükken memnun eder ama büyüdüğünde ve ahiretinde mutlu etmez. Asıl mutluluk ebedi hayattaki mutluluktur; bir bireyin bu mutluluk için sabretmesi gerektiğini ve bu sürede sıkıntılarla mücadele etmesi gerektiğini bilmesi ve böyle yetiştirilmesi gerekir. Aksi halde ona sıkıntısız bir hayat sağlamaya çalışırken dünyasını cennete çevirmiş oluruz ki bu da ona yukarıda ifade ettiğimiz gibi geçici bir mutluluk sağlar. Tıpkı bir matematik veya Türkçe sınavına veyahut (biraz daha zorlaştıralım) bir üniversite sınavına hazırlandığımız gibi. Uykumuzdan, arkadaşlarımızla gezmekten, kimi zaman ailemizle vakit geçirmekten taviz vererek hazırlandığımız bu dünya sınavları sonucunda aldığımız yalnızca bir nottur ve bu notu aldığımızdaki mutluluk, çektiğimiz bütün sıkıntıları unutturur. İşte dünyada, bazen yoklukla bazen varlıkla imtihan edildiğimiz bu sınavın mutluluğu da altından ırmaklar akan cennet ve Rabbimizin rızası olacaktır. Bu rıza ve mükâfatta bütün sıkıntıları unutturacaktır.


GENÇ'ın Yazısı.