Avrupa`nın Ötekiyle İmtihanı ve Popülizm
Fatih Günel
Avrupa kimliğinin oluşmasında kullanılan `öteki` şimdi Avrupa`nın sınır kapılarında. Avrupa kritik bir karar verme eşiğinde. Avrupa Birliği ya ötekilere hayır diyecek ve şimdiye kadar oluşturmaya çalıştığı yumuşak gücünü (soft power) darmadağın edecek, ya da ötekilerle birlikte daha güçlü ve güvenli bir şekilde geleceğe yürüyecek. Yükselen popülist partilerin mültecilere karşı söylemleri göz önünde bulundurulduğunda ilk seçeneğin daha ağır basacağına dair elimizde güçlü ipuçları var. Bu yazıda son dönemde yurtiçinde ve yurtdışındaki tartışmaların odak noktasını oluşturan mülteci konusu ve popülist hareketlere dair bir kaç kelam etmeye çalışacağım.
Suriye iç savaşının kızışması, Afganistan ve Irak`taki güvenlik sorunları, Afrika`daki istikrarsızlık ortamı Avrupa`ya yönelen göç hareketlerinin odak noktasını oluşturmaktadır.
Gelen göçmenlerin rakamsal olarak büyüklüğü 2. Dünya savaşından sonra meydana gelen en büyük göç hareketliliği olarak değerlendirilmektedir. Bu durum akıllarımıza bu sorunun nasıl yönetileceği sorusunu getiriyor. Ancak birlik ülkelerinin bu göç hareketliliğine yönelik ortak hareket ettiğini söylemek aklımızla alay etmekle eşdeğerdir. Mevcut krizin nasıl çözüleceği noktasında üye ülkeler arasında meydana gelen krizi popülist hareketlerin halkın çekincelerini ve tereddütlerini kendi politikaları yönünde kullanarak fırsata çevirdikleri bilinen bir realitedir. Örneğin Brexit yanlısı grupların politikalarını savunurken mülteci meselesini sık sık gündeme getirmeleri pratikte bu politikanın maalesef karşılığının olduğunu gösterir.
Slovakya`nın sadece Hristiyan göçmenleri kabul edeceklerini ilan etmesi, Polonya ve Macaristan`ın ise sınırları içerinde göçmen istemediklerini belirtmeleri ve sığınmacı yerleşim kotasına uymamaları, Avrupa`nın kuruluşunun ardından dimağlarımızda oluşturmaya çalıştığı hümanizm, tolerans, farklılıklara saygı gibi normatif değerlerden oluşan yumuşak gücünü ciddi oranda tartışmaya açmıştır. Suriye gibi sert güç (hard power) gerektiren durumlarda fazla bir varlık gösteremeyen AB önemli dış politika enstrümanlarından olan yumuşak gücünün zedelenmesi durumunda uluslararası alanda daha da etkisiz bir aktör olması mukadderdir.
ABD`deki Kriz Global Nitelikteydi
2008 yılında Morgage kredilerinin bankalara geri ödenmemesinden dolayı finansın merkezi ABD`de başlayan kriz kısa sürede global bir nitelik kazandı ve Avrupa`yı ciddi anlamda etkiledi. Yunanistan, İzlanda, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin ekonomileri telafisi uzun yıllar alacak yaralar aldı. Fransa gibi ülkelerde büyüme oranları düştü. Krizden en çok faydalanan kesimlerin meydana gelen problemleri basit bir kaç reform ile çözeceğini düşünen popülist hareketlerdi. Fransa`da Front National`in lideri Marine Lepen, İngiltere`de ukip (Birleşik krallık Bağımsızlık Partisi), Yunanistan`da aşırı sağın partisi Altın Şafak, Polonya`daki Hürriyet ve Adalet Partisi, Macaristan Başbakanı Viktor Orban`ın Genç Demokratlar Partisi`nin seçimlerdeki başarısı aşırılığın kıtada ne kadar yayılmış olduğunu belirtisidir. Bu tandanslı partilerin çoğu önümüzdeki yıl bir çok Avrupa ülkesinde yapılacak seçimlerde önemli başarılar elde etmesi bekleniyor.
Fransızların aşırı sağ partisi National Front`un Rus bankalarından rahatlıkla kredi alabilmesi ve bu hareketlerin dış politikalarında Rus yanlısı (pro-Russian) bir profil çizmeleri, Avrupa`nın Rusya`nın proaktif saldırgan politikalarına karşı ortak bir politika üretmesine engel olmaktadır.
Mevcut kurumsal düzene karşı nitelikteki bu hareketlerin sistemi istedikleri gibi değiştiremeseler de ciddi oranda şekillendirmeleri yükselen popülariteleri düşünüldüğünde son derece muhtemeldir. Hayati konularda bölünmüş bir Avrupa, Rusya`nın orta ve uzun vadeli hedefleri için arzuladığı bir tablodur.
AB Varlığını Koruyabilecek mi?
Popülist hareketlerin Avrupa Birliği`ne yönelik şüpheci yaklaşımları ve Brüksel`in müdahaleciliğini hazzetmemeleri, AB ülkelerindeki mevcut popülist hareketlerin yükselmesi düşünüldüğünde ”AB 10 yıl sonra bu şekliyle varlığını koruyacak mı?” sorusunu akıllara getirmektedir.
Popülist hareketlerin Müslümanlara yönelik artan nefreti ve ötekileştirici tutumu Fransa gibi IŞİD`in en çok eleman devşirdiği ülkelerde hayat şartlarından memnun olmayan Müslüman gençleri daha fazla radikalize edip daha fazla gencin IŞİD gibi örgütlere katılmasına neden olabilir. Bu durum zaten güvenlik konusundaki zafiyeti Fransa da ve Belçika da artarda gelen patlamalarla kanıtlanan Avrupa`da istikrarı ve görece güvenlik ortamını daha da zayıflatıp terörist örgütleri yaşlı kıtada daha fazla etkili yapabilir.
İngiltere`de bu yıl yapılan Brexit seçilerine halk %51`e %49 ayrılma kararı verdi. İngiliz ulusal mahkemesinin referandum ile birlikten ayrılmanın yetersiz olduğu, parlamentonun da oylama yapması gerektiği yönündeki kararı son derece kafa karıştırıcıdır. Zira eğer parlamento da yapılacak olan oylamadan hayır sonucu çıkarsa bu durum halkın iradesinin yok sayıldığı anlamına geleceği için karmakarışık bir süreci de beraberinde getirecektir.
Brexit`in ardından Frexit, Grexit gibi kelimeler dimağımızda yer edinmeye başladı. Ayrıca Britanya`nın ayrılması potansiyel ayrılıkçı hareketleri güçlendirme etkisi vardır. İskoçya yönetiminin eğer Britanya birlikten ayrılırsa kendilerinin de Britanya`dan ayrılmak için referandum talep edeceklerini açıklaması Britanya siyasetine daha karmaşık bir boyut katmıştır. Avrupa`nın bir sürü bölgesinde ayrılıkçı hareketlenmelerin (İspanya`da Katalonya ve Bask Bölgesi, İtalya`da Kuzey ve Güney bölgeleri arasındaki siyasi durum, Fransa`nın Korsika Adası`nın ayrılıkçı talepler vb.) kaynadığı bir ortamda bu durumun domino taşı yapma etkisi vardır. Kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede Avrupa siyasi haritasında ülkelerin sınırları değişmesi olasıdır
Denenmiş, Başarısız Politikalarla Krizler Yönetilmez...
Şunu unutmamak gerekir ki popülist hareketlerin tüm dünyada bu kadar hızlı yükselmesinin bir nedeni de statükoyu temsil eden partilerin insanların problemlerini çözememesidir. Popülistleri eleştirmek için statükocu bir pozisyonda olmanın bir anlamı yok. Şu bir gerçek ki postmodern dünya her açıdan bir krizdedir. Popülüst hareketler bu krizin nedeni değil ancak sonucudur. Bu krize neden olan statükocu yapılarıda aynı anda gözden geçirmekte yarar var. Denenmiş ve başarısız olmuş politikalar ile yeni krizler yönetilemez. Başarısız statükocu partiler, hareketler eğer programlarını gözden geçirmez, farklı bir ses olamazlarsa yükselen popülist rüzgarda savrulacaklardır.
GENÇ'ın Yazısı.