Kamyonun Gizli Bölmesinde Yolculuk
Saklanacağım bölme, kamyon iyi bir şekilde aranmadıktan sonra fark edilebilecek bir yer değildi. Kamyonu kullanacak olan şoför ancak bir kişinin sığabileceği bölmeye girmemi, polis ve askerler kamyonu ararlarsa hiçbir şekilde ses çıkarmamamı söyledi.
Türkiye’ye dönüş için yola çıkmışken yolun emniyetli olmaması nedeniyle kampa geri dönmüştük. Bu durum nedeniyle önce biraz canım sıkılsa da daha sonra “vardır bunda da bir hayır” diyerek kendimi teselli ettim. Kampta bir gece daha geçirdim. O gece aylardır görmediğim ailemi ne kadar çok özlediğimi daha da fark ettim. En son çarşıya çıktığımda evi aramış ve babamın ağır bir şekilde hasta olduğunu öğrenmiştim. Bu haber Türkiye’ye dönme düşüncemi daha da kamçılamıştı. Evin tek oğlu olarak babamın her zamankinden daha çok bana ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. O gece babam için bol bol dua ettim. Çocukken babamla oynadığımız oyunları düşündüm. Çocukluk insanın içinde hep güzel, çiçekli bir bahçe olarak kalıyor ve hangi yaşa gelirseniz gelin peşinizi bırakmıyor. Ben de şu an o güzel ve çiçekli bahçede dolaşıyor ve ailemle geçirdiğim günleri düşündükçe bu karlı dağlarda içim ısınıyordu.
Yol İmamı Seçmek Sünnettir
Yol rehberim Sultan sabahleyin erkenden kampa geldi. Selam verdikten sonra “inşallah bu sefer başaracağız” deyince ben de Sultan’a “nasipte ne varsa o olur” diyerek karşılık verdim. Böylece ikinci kez yola düştük. Belli bir yere kadar Sultan’ın bir arkadaşı arabasıyla bize eşlik etti. Başımda Afgan şapkası, üzerimde cellabiye, sırtımda elbiselerimi taşıdığım çuvalla Peştunlardan pek de fazla ayırt edilemiyordum. Yaklaşık yarım saat yolculuk yaptıktan sonra kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde arabadan indik. Etraf tamamen çöldü. Az ilerde bir kamyon ve kamyonun önünde üç yaşlı adam yere çökmüş vaziyette birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Sultan’la birlikte kamyonun yanındaki yaşlı adamların yanına doğru yürürken Sultan bana “Seninle yola çıkmadan önce bir anlaşma yapalım. Sünnet olduğu üzere bir yol imamı seçelim ve yol boyunca yol imamının dedikleri geçerli olsun” dedi. Ben de ona “O zaman seni yol imamı seçtik” diye karşılık verdim. Yol rehberime bu adamların kim olduklarını sorunca onların kaçakçılar olduğunu öğrendim. Sultan kaçakçılarla daha önce görüşmüş ve bu çöllük arazide buluşmak üzere kendi aralarında anlaşmışlardı.
Çölde Kaçakçılarla Pazarlık
Kaçakçıların yanına gittikten sonra Sultan bir süre onlarla konuşup para konusunda anlaşmaya çalıştı. Kaçakçılar 50 dolar karşılığında bizi Zhop’a götüreceklerdi. Bu sefer geliş yolumuzdan çok farklı bir güzergâh kullanacak, asker ve polislere yakalanmamak için genelde çöllerde yolculuk yapacaktık. Sultan işi daha da sağlama almak istiyordu. Bundan dolayı bana şoför mahallinin arka tarafındaki bölmede yolculuk yapacağımı söyledi. Önce biraz şaşırdım. Hatta “nasıl olur?” diye sordum. Fakat yol rehberim ve imamım Sultan’dı ve onun sözünü dinlemekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Ayrıca Sultan çok sağlamcı bir adamdı. Her şeyi en ince ayrıntılarına kadar hesaplıyor, bu da bana güven veriyordu. Saklanacağım bölme, kamyon iyi bir şekilde aranmadıktan sonra fark edilebilecek bir yer değildi. Kamyonu kullanacak olan şoför ancak bir kişinin sığabileceği bölmeye girmemi, polis ve askerler kamyonu ararlarsa hiçbir şekilde ses çıkarmamamı söyledi. Benim için yeni bir film daha başlıyordu. Geri dönüş yolculuğum da geliş yolculuğum kadar heyecanlı ve maceralı geçeceğe benziyordu.
Elveda Veziristan
Artık yedi haftaya yakın bir süre kaldığım Barmal, Miran Şah, Bannu ve Vana şehirlerini arkada bırakmıştım. Veziristan’a bir kamyonun daracık bölmesinde yolculuk yaparak veda ediyordum. Ara sıra rehberim Sultan ve yaşlı kamyon şoförünün konuşmalarını, bazen de kahkahalarını duyuyordum. Gelen seslere bakılırsa herkesin keyfi yerindeydi. Sanırım yolcular arasında en rahat olmayan bendim. Çünkü saklandığım bölme nedeniyle etrafı, nerelerden geçtiğimizi göremiyordum. Arada asker veya polislerin olduğu kontrol noktalarında duruyor, yaşlı şoförümüz onlarla kısa bir süre sohbet ettikten sonra yolumuza devam ediyorduk. Tabiki ben bütün bu olanları göremiyor, sadece gelen sesler nedeniyle tahminde bulunuyordum. Bir ara kamyon durdu. Sultan bölmenin kapağını açarak namaz molası verdiğimizi söyledi. Ayrıca halime bakarak gülüyordu. Ben de Sultan’ın gülüşüne eşlik ettim. Çünkü gülmek içinde bulunduğumuz zor ve sıkıntılı anları aşmak için bayağı işe yarıyordu.
Çölün güzelliğini içime çektikçe Allah’ın azametini daha da hissediyor ve yeryüzünün bambaşka bir noktasında hayatım boyunca unutamayacağım namazlardan birini kılıyordum.
Dile Gel Ey Çöl!
Kamyondan dışarı çıkınca beni uçsuz bucaksız bir çöl karşıladı. Demek ki hâlâ çölde yolculuk yapıyorduk. Fakat çöl başlangıç noktamıza göre daha derinlemesine bir hâl almıştı. Bulutlar sanki az ilerde çöl kumlarıyla birleşiyordu. Uzun uzun bu ıssız çölü seyretmek istiyordum. Çünkü etrafta harika bir manzara vardı. Çölün tabiliğine bozan tek şey ise bizdik. Yani yol rehberim Sultan, üç yaşlı Peştun, ben ve süslü kamyonumuz. Ben çölü seyre dalmışken Sultan tatlı bir rüyadan uyandırır gibi abdest almam için içi su dolu ibriği önüme bıraktı. En sona ben kalmıştım. Ben de abdest alınca hep birlikte yaşlı kamyoncunun arkasında namaza durduk. Çölün sessizliği de bize eşlik ediyor ve adeta hep birlikte Allah’a ibadet ediyorduk. Çölün güzelliğini içime çektikçe Allah’ın azametini daha da hissediyor ve yeryüzünün bambaşka bir noktasında hayatım boyunca unutamayacağım namazlardan birini kılıyordum. Namaz kıldığı farklı yerler insana ahirette şahitlik edecekmiş. O an bu muhteşem çölün ahirette dile gelmesini ve yaptığım hatalara rağmen imanıma şahitlik etmesini öyle istedim ki…
Zhop Şehrindeyiz
Namaz kıldıktan sonra ben tekrar kamyonun arkasındaki geniş bir kutuya benzeyen bölmeye geçtim. Yüzyıl düşünsem bir kamyonun gizli bölmesinde yolculuk yapacağımı düşünemezdim. Bazen hayalle gerçeklik arasında gidip geliyor, yaşadıklarımın ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Yaşadıklarım gerçekti. Fakat ancak hayallerde veya içinde her türlü duyguyu barındıran bir filmde rastlanacak bir gerçek. Sultan ve kamyoncunun bol kahkahalı sohbeti kamyonun çölde ilerlerken çıkardığı seslere karışırken ben de saklandığım bölmede uykuya dalmıştım. Ne kadar uyuduğumu hatırlamıyordum. Fakat uyandığımda dışarıdan gelen seslerden kalabalık bir şehre girdiğimizi fark ettim. Sultan bana seslenerek artık saklandığım yerden dışarı çıkabileceğimi, kontrol noktalarını geçtiğimizi söyledi. Ben de hemen saklandığım yerden çıkıp merakla etrafı seyretmeye başladım. Burası da Pakistan’ın diğer şehirleri gibi kalabalık bir şehirdi. Gece olmasına rağmen şehrin dört bir yanından gelen gürültü ve sesler adeta meydanda toplanıp gökyüzüne doğru yükseliyordu. 3-4 dakika etrafı seyrettikten sonra Sultan’a buranın neresi olduğunu sordum. O da “Zhop’dayız” dedi. Dönüş yolum, Veziristan’a gidiş yolumdan oldukça farklıydı. Yol bir hayli uzasa da Sultan benim güvenliğim için çölden ve bir hayli yukarıdan yolculuk yapmamıza karar vermişti. Sultan’a burada kaç gün kalacağımızı sordum. O da “bu gece Zhop’da yatıp yarın öğleden sonra Kuetta’ya gitmek için tekrar yola çıkarız” dedi.
Mesciddeki Tebliğciler
Kamyonumuz bizi kubbe ve minarelerine bakılırsa camiye benzeyen bir binanın önünde bıraktı. Yaşlı kamyoncu ve arkadaşlarıyla birbirimize sarılıp vedalaştık. Bu kamyonu ve Veziristan’dan Zhop’a kadar gelene kadar bir bölmede saklanarak yaptığım yolculuğu sanırım hayatımın sonuna kadar hiç unutamayacaktım. Dışarıdan cami gibi gözüken fakat aslında geniş bir külliye olan binanın kapısından içeri girdikten sonra Sultan güvenlikte bekleyen görevliye birinin ismini sordu. Aradığımız kişi şu an burada yoktu. Güvenlikçi eğer bu gece mescidde kalırsak aradığımız kişiyi sabah bulabileceğimizi söylüyordu. Ben ise kimi aradığımızı, buranın neresi olduğunu hâlâ anlayamamıştım. Sultan meraklı gözlerle etrafı seyrettiğimi fark edince buranın Tebliğ Cemaati’ne bağlı bir merkez olduğunu söyledi. Sırtımızda çuvallarla mescidin kapısından içeri girdik. İçerisi gruplar halinde oturup birbirleriyle sohbet eden Tebliğ Cemaati mensuplarıyla doluydu. İnsanlara tebliğ yapmak için yollara düşen, bunun için haftalarca, bazen de aylarca yolculuk yapan Tebliğ Cemaati mensupları sadece Pakistan’ın değil; Asya’nın en güçlü İslami cemaatlerinin başında geliyordu. Tebliğcilerin Asya’da girip çıkmadıkları yer yoktu. Hatta biz Veziristan’da kampta kalırken kaldığımız yerin mücahidlere ait bir kamp olduğunu bilmeden bizim yanımıza dahi tebliğ için gelmişlerdi. Mescidin içindeki Tebliğ Cemaati mensuplarıyla selamlaştıktan sonra biz de Sultan’la bir köşeye çekildik. Son derece yorgun olduğumuz için yanımızdaki mandalinaları yiyip namazlarımızı kıldıktan sonra ellerimizdeki çuvalları yastık yapıp mescidde uykuya daldık.
Adem Özköse'ın Yazısı.