Müminin Feraseti
Efendimiz (s.a.v.) bir zaman “Rabbim! Bana eşyayı olduğu gibi görmeyi nasib et” diye dua etmişti ya… Bütün bunlar bize toplamda; gerçekleri olduğu gibi görme ve kabul etme melekesi kazandıracak bir süre sonra.
“Mü’min’in ferasetinden sakının çünkü o Allah’ın nuruyla bakar” şeklinde meşhur bir hadis-i şerif mevcut. Toplumumuzda İslami anlamda feraset sahibi kimse görmek şu sıralar zor biraz… Feraset, Arapça kökenli bir kelime olduğu için çoğumuzun zihninde kelime kökünden kaynaklanan tabii bir anlamlandırma oluşamıyor doğal olarak. Madem ferasetten söz diyoruz; bu konuyu anlamak için yapmamız gereken basit bir işlem var oysa: Sözlüğe bakmak.
Bu kadar basit olduğundan çoğu kişi için can sıkıcı derecede kabullenilmesinin zor olacağını biliyorum. Maalesef bu gibi konulardan söz ederken “Lügat manalarının yeterli olmadığını, Arap dilinde kelimelerden önce harflerin de ayrı anlam birimleri olduğunu, bu yüzden harf analizi yapmadan kelimenin tam manasıyla Arap yahut ‘Alim’ olmayan kişilerce anlaşılamayacağını” öne sürenler çıkacaktır. Kısmen haklılık payları da olabilir. Olsun. Biz basit insanlarız. Bize gereken de basitlik/sadelik.
Zaten gerçeğin kabullenilmesinin önündeki en büyük engel, akıl almaz derecede umulmaz yahut girift oluşu değil, beklenmedik ölçüde basit oluşudur. Gerçekler, genel kanının aksine basittir. Basit yöntemler kullanılarak, çoğunlukla kamil şekilde anlaşılabilirler. Gerçekler basittir kardeşim. Gerçekler basittir… Sen her ne kadar aksini umuyor olsan da…
Gelelim, bizim üzerinde konuştuğumuz kavramı anlamakla ilgili gerçekleştirmemiz gereken basit işleme… Kubbealtı lügatinde feraset kelimesi şöyle tanımlanıyor: “Hemen anlama, çabuk kavrama, zihin uyanıklığı, anlayış, sezgi, iz’an.” Firasetli kişi ise “Anlayışlı, çok çabuk kavrayan, sezişi kuvvetli, sezgili, iz’anlı” şeklinde tanımlanıyor. Gördünüz mü ne kadar da anlayışı kolaylaştırıcı ifadeler… Kavramları aşırı mistisize etme gibi yaygın yanlışın esiriyizdir genellikle. Gerek yok.
Gördüğünüz gibi kabaca da olsa ferasetin ne olduğu hakkında, hem de hemencecik basit bir anlayış geliştirdik bile. Peki, genel olarak ferasetimizi nasıl geliştireceğiz? Yahut başka bir ifadeyle nasıl feraset sahibi olacağız? Olmamız gerek çünkü…
Yine kabullenmenin zor geleceği kadar basit çözüm önerileri sunacağım şimdi ilgilisine: Öncelik önyargılarımızdan ve ön kabullerimizden kurtulmakta. Buna; hemen her mesele için “Varsayalım benim düşündüğüm gibi değil” şeklinde düşünerek başlayabiliriz. Geçici bir süre için, sadece denemek için, karşı tarafla empati kurmak için yahut sadece zihin jimnastiği yapmak için buna bir de “Varsayalım karşıt görüş doğru” diye bir düşünce daha ekleyip, ihtimal ve sonuçları bu bakış açısıyla yeniden değerlendirdiğimizde yepyeni ufuklar açılacak önümüzde.
Önyargısızlığı mümkün mertebe kazandıktan sonra ikinci aşama; farklı bakış açılarını, faydalanma amaçlı olarak inceleme. Şahsımıza ve görüşlerimize yöneltilen eleştirilerin her zaman küçük düşürme, red yahut tahkir amaçlı değil bazen katkı sağlama, bazense samimi sorgulama amaçlı olabileceği gerçeğini kabul etme alışkanlığı edinmek geliyor sonra. Sonra meraktan korkmama. Meraklarımızın peşine cesurca düşme özgüveni kazanmamız gerek. Merak ve şüphenin, gerçeğin düşmanı değil yolculuk bileti olduğunu idrak edeceğiz bir süre sonra. Burası; kimsenin bizim için hazırlayacağı okuma listelerine aslında hiç ihtiyacımızın olmadığı gerçeğini de anlayacağımız kısım aynı zamanda. (Uzmanlık edinmek için gayret gösterdiğimiz özel alanlara dair, üstadlar tarafından yapılan tavsiyeler müstesna bittabi.) Hani Efendimiz (s.a.v.) bir zaman “Rabbim! Bana eşyayı olduğu gibi görmeyi nasib et” diye dua etmişti ya… Bütün bunlar bize toplamda; gerçekleri olduğu gibi görme ve kabul etme melekesi kazandıracak bir süre sonra.
Bunlar, içinde yaşadığımız dünyanın döngüsünü anlamak için gerekli olan ferasetin ön şartları. Ahiretimizi bu dünyada kazanıyoruz. Bu açıdan önemli. Ve maalesef İslam toplumunun ekseriyeti söz konusu melekeden mahrum. O yüzden geri kalıyoruz.
Haa! Manevi, uhrevi hususlardaki ferasetin gelişmesi için kalp gözünün açılması için vb. yapılması gerekenlerden soracak olursanız; onun cevabını vermek benim haddime değil. Ehline soracaksınız. Ehli kim mi? “Kim olduğunu bilirsin sen!”
Hadis-i şerifin ikinci kısmıyla ilgili ufuk açıcı bir not: İmam Gazali, Mişkatu’l Envar adlı eserinde “nur” sözcüğünü “anlayış, idrak” manasında şerh eder.
Sinan Özgenç'ın Yazısı.