Aman ya Rabbi! Bizim beş yıldızlı kurslarımız, Kur’an öğretmek için döktüğümüz bunca emekler, masraflar ve özendirmek için verdiğimiz onca hediyeler… Öbür tarafta ışığın-elektriğin olmadığı bir ortamda köy meydanına yakılmış bir ateşin çevresinde Kur’an okuyan insanlar…

Hani bizde bir deyim vardır; “Kime niyet, kime kısmet…” Bazen bir şeye niyet edersiniz, Allah sizin karşınıza bambaşka şeyler çıkarır. 11 Aralık, Burkina Faso’nun Kurtuluş Günüymüş. Kaya isimli bir şehirde kurtuluş günü törenleri yapılacak. “Kurtuluştan ne anladılar? Kimden ve ne kadar kurtulduklarını düşünüyorlar? Ne kadar kendilerini özgür hissediyorlar?” diye merak ediyoruz. Bunları bir de orada görmek istedik.

Ama bizim nasibimizde, tören izlemek yerine, çalışma arkadaşlarımızı ve öğrencilerimizi ziyaret etmek varmış. Bir eve misafir olduk. Babası ve amcaları, tek tek gelip ziyaretimizden duydukları memnuniyeti ifade ettiler.

Asıl bizi vuran ziyaret ve teşekkür, biraz sonra geldi. Afrika, ilginç uygulamaların ülkesi. Her taşın altından, her ağacın arkasından sizi gönülden yaralayacak yepyeni bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Yerel kıyafetlerin içinde yüzündeki nur, alnındaki ışık ve gözlerindeki pırıltısıyla bir hademe-i hayrat olduğuna inandığımız misafirimiz geldi. Ev sahibi kardeşimizin komşusu…

Hoş geldin faslından sonra bizim buraya geldiğimizi duymuş ve özellikle de teşekkür etmek için gelmiş. “Tanımadığımız bu şehirde bize birisi neden teşekkür etsin ki?” diye düşünmek için çok uzun zaman geçmeden, önce kendini tanıttı. “Ben gece ateş çevresinde Kur’an dersi alan bir grubun hocasıyım. Elli kadar öğrencim var. Bunlara sadece ezberden Kur’an okutuyordum. Çünkü burada Mushaf çok zor bulunur. İlk kez geçen yıl benim öğrencilerimin ellerinde birer Mushaf’ı oldu. Mushafları sizden aldım. Bunun için teşekküre geldim.”

Allahu Ekber! Allahu Ekber! Şaşırıyoruz ve konuşma sırası bize geliyor: “Hayır! Aslında biz sana teşekkür etmeliyiz. Sen, bu ümmetin evlatlarına Kur’an öğretiyorsun. Hadis-i Şerifte Allah Resûlü; Sizin en hayırlınız, Kuranı öğrenen ve öğretendir buyuruyor. Kur’an öğreterek bu hayırlılar grubuna sen girdin. Şayet sen burada Kuran öğretmeseydin, bizim getirdiğimiz Mushafların hiçbir anlamı olmayacaktı. Çünkü sen, bizim Mushaflarımız yokken de onlara Kur’an öğretiyordun… Bizim varlık nedenimiz ve asıl amacımız da size böyle küçük bir destekte bulunmak. Ama bilesin ki asıl teşekkürü sen hak edersin.” Düşünün, köyün ortasına kocaman bir ateş yakılıyor. Gece etrafında halka olmuş kırk- elli insan, başlarında bir hoca ve gece yarısına kadar onlara Kur’an öğretiyor. Anadolu’dan kim bilir hangi gizli gönlün ektiği tohum, bu topraklara can verecek…

Tabii burada bu yapılan hizmetlerin karşılığında bu Hocaefendinin önemli bir ücret almadığını, arada kendisine verilen küçük hediyelerle idare ettiğini de bilmek lazım. Bizim için duygu dolu bir sahne olmuştu. Kendisine bir akşam bu halakayı ziyaret etmek istediğimi söyledim. O da bundan memnun oldu. Yanımızdaki yerli dostuma sordum; “Neden geceleyin böyle bir ateş çevresinde Kur’an dersi?”

Cevap başka bir çaresizliğin resmi; “Ecdadımız, hep böyle yaptılar. Çünkü gündüz tarlalarında çalışmak zorundaydı. Gündüz tarlalarında çalışacaklar ve akşam da Kur’an derslerinde devam edecekler.”

Aklımıza şu hadis-i şerif geliverdi: “Benimle sizin misaliniz, şuna benzer: Bir adam var ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya çalışır…” (Buhâri) Cehennem ateşinden kurtarmaya çalışan bir el hep var ve olmaya da devam edecek. Bu da ateş yakarak korumaya çalışıyor.

Aman ya Rabbi! Bizim beş yıldızlı kurslarımız, Kur’an öğretmek için döktüğümüz bunca emekler, masraflar ve özendirmek için verdiğimiz onca hediyeler… Öbür tarafta ışığın-elektriğin olmadığı bir ortamda köy meydanına yakılmış bir ateşin çevresinde Kur’an okuyan insanlar…

Ya Rabbi! Senin cennetin geniş ve orada bize de yer olacak değil mi?


Haşim Akın'ın Yazısı.