Fikirde Demlenmek Hatırada Hislenmek
M. Huzeyfe Erdemir
İnsanı okumak, tüm meziyetlerin en üst sıralarında gelenlerdendir. Bu okumak eylemi onu hüviyetleriyle, tüm oluşlarıyla ihata etmeyi amaçlar. İnsanı alemle eşitleyen fikir, insanı tanıyanın alemi de tanımaya kapı açacağının da habercisidir. Kim bilir işte bu düşünceyle hatıralar yazılmaya başlanmıştır. Hatıra, yaygın bilinenin aksine, insanın yaşadığı anın hadiselerini anlatmasından çok o andan süzdüğü keyfiyetleri, diğer insanların faydasına sunmasıdır.
”Peki hatıralar niçin yazılır?” sorusunun cevabını klasik olarak vermek gerekirse, insanın yaşadıklarını diğer insanlara anlatması amacıyla yazılır. Fakat bu şekilde yazılan hatıra kitapları, okuyucuya derinlemesine bir fikir zerk edemez. Hadiselerin kronolojik sırasını öğretmekten ileri gidemez. Haliyle okuyanın, hatırasını okuduğu zatın esas alemine girmesine mani olur.
Soruya esasa nisbetli bir cevap vermek gerekirse; özellikle dönemini hislendiren, zamanın keyfiyetini kavramış insanlardan hisselenmek amacıyla yazılır güzel hatıralar. Dönemin hadiselerinin toplum üzerindeki etkisi, yaşanılan sıkıntılar gösterilir. Ve hatıraları anlatılan kişinin bu olaylara olan yaklaşımı, hadiselerden çıkardığı derin tefekkürî özler o dönemden çok sonra yaşamış insanlara güzel dersler verir. Haliyle bu hatıraları okuyan insanlar, hatırasını okuduğu kişiye karşı ayrı bir muhabbet besler ve müsbet manada bir özenmek isteğini kendinde bulur.
İnsan, ilk yaratıldığı günden itibaren aynı fıtratı öz benliğinde barındırır. Yaşantısındaki araçlar değişse bile insan ezelden beri ortak bir amacı, tepkiyi, duyguyu yaşar. Bu sebeple ilk zamanlardan beri peygamberler, alimler, zahitler hep insanı tanımak ve tanımlamak ameliyesini icra etmişlerdir. İnsandaki özü yakalayanlar ise çağları aşacak eseler vermişlerdir. İşte hatıralar özde bir olan insanın, dönemler arası köprü misali ortaya koyduğu gösterge tabelalarıdır. Kişi kendini anlatırken yahut başka bir kişi, önemli bir zatı anlatırken, esasen insanı ve onun özünü anlatmakta, farkında olarak yahut olmayarak tarihin seyrine tabelalar çakmaktadır. Gelecek nesiller buradan kendilerine yollar bulmaktadır.
Hatırların önemini yukarıda belirttik. Fakat bir hususa değinmeden geçemeyeceğim. Evet hatıralar önemlidir fakat tek başlarına yeterli değildir. Çünkü insan özellikle önemli bir zatın hatıralarını, hayatını, yaptıklarını okurken, karamsarlığa düşebiliyor. Mesela hatırasını okuduğu zat onun yaşındayken birçok işi halletmişken, bizim okuyucu muhterem kendi haline bakıyor ve kıyasa başlıyor. Haliyle kendi eksikliği onu karamsar yapıyor ve işin işten geçtiğini düşünebiliyor. Bu sebeple hatıraları okumak ve onlardan dersler çıkarmak için öncesinde bir fikir ve keyfiyete sahip olmamız gerekir. Yani hatıralar, ruhumuzda inşa ettiğimiz sarayın odalarını döşediğimiz süsler; hatıralarını okuduğumuz zatlar ise o odalarda ağırladığımız önemli misafirler olmalıdır. Böyle olursa, okuduğumuz hatıralardan özler devşirir ve son günlerde hatıralarına misafir olduğum Ali Ulvi Kurucu’nun (k.s) muhterem dedeleri Hacı-Veyis Efendi`nin dediği gibi "Gözü, sözü, özü temiz Müslümanlar"dan olabilmek keyfiyeti için uğraş verebiliriz.
Son söz olarak: Ne hatıralarla olur ne hatırasız.
GENÇ'ın Yazısı.