Biz kendimizi doğru insanlar olarak inşa etmeye gayret edelim, iyilik rüzgarı elbet kötülük dumanları savurur, yok eder.

Fırsat buldum vaktimi değerlendirmek için bir Cumartesi günü Beşiktaş’tan Eminönü’ne yürümeye başladım. Kılıç Ali Paşa Camii’nin önüne vardığımda öğle namazına halen yarım saatten fazla zaman vardı. Namazı Kılıç Ali Paşa Camii’nde kılabilmek için beklemeye razı olarak caminin avlusuna girdim. Abdest almak için şadırvana doğru ilerlerken harikulade bir Kur’an tilaveti duydum. Bir yandan abdest alırken bir yandan da “inşallah tilavet kayıttan değil canlı olarak camiden okunuyordur” dedim içimden. Camiye girer girmez hemen mihraba baktı gözlerim ama mihrapta kimse yoktu. Tam üzülecektim ki kârinin müezzin mahfilinde olduğunu gördüm. Neşe ile mihrap ile müezzin mahfilinin ortası sayılabilecek bir direğin altına oturdum hemen. Sol yanımda mihrap, sağ yanımda müezzin mahfili olduğu halde gözlerim kubbelerde, kulağım tilavette huzur içerisinde bir süre oturdum. Derken yakınımda oturan bir amcanın bana bir şey söylemeye çalıştığını fark ettim. Döndüğümde amca bana: “Buralı mısın?” dedi. Herhalde İstanbul dışından gelmiş olacak, namazdan sonra gitmek için adres falan soracak düşüncesiyle “Evet amca” dedim. Bunun üzerine amca gözleriyle ileride, minberin yanında namaz kılan başka bir amcayı gösterdi. “Ne namazı kılıyor bu?” diye bana sordu. Sorunun soruluş amacını anlamamanın yüzüme verdiği şaşkınlığı, amca soruyu anlamamış olduğuma verdi ve bu sefer parmağıyla işaret etti aynı amcayı: “Ne namazı kılıyor bu?” Ben hâlâ boş bakıyor olduğum için herhalde amca izah ihtiyacı hissetti ve “8 rekat kıldı zaten şimdi tekrar iki rekat kılıyor. Ne namazı kılıyor bu?” dedi. Ben sadece “Bilmiyorum amca, bırakın kılsın” dedim.

Amca benim bir türlü anlamadığımı düşünmüş olacak ki ümitsiz bir yüzle başını tekrar öteki amcanın tarafına çevirip onu gözlemeye devam etti. Benden nasıl bir bilgi, nasıl bir tepki bekliyordu bilmiyorum. Bildiğim amcanın bu davranışında somutlaşan ancak hepimizin zaman zaman yaşadığı bir problemimiz var: Başka arkadaşlarımızı/kardeşlerimizi izliyor, gözlüyor, meraklanıyor, sorguluyor, eleştiriyoruz. Bence bu arada üç önemli nokta gözden kaçıyor.

Birincisi o anı değerlendirmek. Öyle ya Kılıç Ali Paşa Camii’nin harikulade kubbelerinde yankılanan; sesi güzel, kıraati güzel müezzinin okuduğu ruha şifa ayetlerin tadını çıkarmak varken ya da caminin muhteşem mimarisini inceleyip geçmişten bugüne uzanan hayatları, hikayeleri, imkan ve imtihanları tefekkürün keyfini sürmek varken başka bir insanı gözlemlemek hiçbir zarar vermiyorsa o anı kaçırmamıza sebep oluyor. Ki bana göre bu bile oldukça büyük bir kayıp.

İkincisi kendimizi değerlendirmek ve sorgulamak. Birileri bir şeyler yapıyorlar. Onların yaptığının doğruluğunu veya yanlışlığını fark etmeden önce kendi yaptıklarımıza ya da yapmadıklarımıza odaklansak biraz. Doğru bir şey yapıyorsak daha dikkatli, daha içten, daha güzelce yapsak da kimsenin yaptığını görmez olsak. Yanlış bir şey yapıyorsak da hemen kendimizi bir değerlendirip o yanlıştan hızlıca yüz çevirsek, tövbe etsek, af dilesek, birini incittiysek helalliğini istesek. Kendi yanlışlarımızı görmekten ve düzeltmeye çalışmaktan başkalarının ne yaptıklarını fark etmez olsak.

Üçüncüsü birbirimizin yanlış gördüğümüz davranışlarını hemen fark etmemek, aramamak, kolayca bulmamak. Bir şekilde illa karşımıza çıkıyorsa ve düzeltilmesi elzem bir hata ise kimseyle konuşmadan, başkalarının fark etmesine sebep olmadan biz bizzat hatayı yapan kardeşimizin yanına gidip kırmadan, incitmeden, güzel ve tatlı bir üslupla yanlışını düzeltmeye çalışsak. Yaptığı kendine göre hata değilse ve düzeltmeye niyeti yoksa ısrar etmesek. Hatasının farkına varıp düzeltmek isterse de utandırmadan, mahcup etmeden düzeltmesine yardımcı olsak.

Ezcümle diyorum ki efendim, büyüklere yine verelim kalbimizi ve kulağımızı, onlar da “kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz” desinler bize de; biz, başkalarının davranışları gözlemek yerine kendi davranışlarımıza ve yanlışlarımıza odaklanalım. Biz kendimizi doğru insanlar olarak inşa etmeye gayret edelim, iyilik rüzgarı elbet kötülük dumanlarını savurur, yok eder. 


Mehmet Dinç'ın Yazısı.