Şok! Şok! Şok!... Yüzyıllardır devam eden “Sevgililer Günü” kutlamalarının içyüzü… Putperestler bugünü neden kutluyordu? Katolik kilisesi 14 Şubat`ı neden kutsadı? İmparator Claudius`un derdi neydi? Bir Hristiyan azizi mi yoksa çapkın bir filozof mu: Kim bu Saint Valentin dedikleri?... Aaaz sonra! Bu dosya erkeklerin yüzünü güldürecek kızları küstürecek. 14 Şubatta hediye derdinden kurtulmak isteyenler! Bu yazıyı mutlaka okuyun, okutun. Bize çok dua edeceksiniz...

Âlemlerin varlık sebebi sevgi. Hem varlık nedeni hem de var olanların en güzeli. Yeter ki çıkar bulaşmasın, saflığı bozulmasın. Allah`ın sıfatlarından bir sıfat. Bu haliyle kıymetine paha biçebilecek bir ölçüt yok. Gönüllerdeki samimiyet belki müstesna...

Hal böyleyken aşkı ve sevdiklerimizi yüceltmek, mutlu etmek adına gibi görünen pek çok şekil ve suret icat ettik. Biz etmesek de birileri bizim adımıza icat ettiklerini bize kabul ettirdi. Hem de aşk adına... 14 Şubat Sevgililer Günü mesela. Oysa aşkın tarifi olmadığı gibi belirli, sabit bir şekli, sureti de yok. Âlemlere sığmayan bir şeyi tek bir güne sığdırıverdik her nasılsa. Senede bir gün: Şubat`ın 14`üne. Sanki her gün aşkın günü, her an âşıkların zamanı değilmiş gibi...

Cehaletle, aşkı, sevgiyi tanımamakla açıklanabilecek bir durum değil bu. İşin içinde başka hesaplar var. Hem öyle hesaplar ki içinde yok yok. Dinler arası savaş, para, politika, propaganda, kapitalizm...

Son yüzyılın hâkim sistemi kapitalizm her şeyi olduğu gibi sevgiyi de bir ticaret metaı haline getirdi. Eski ve bundan 60-70 yıl öncesine kadar unutulmaya yüz tutmuş bir Hıristiyan geleneği olan 14 Şubat yortusu da bir dinler arası ve üstü özel gün olarak hayatlarımızdaki yerini aldı böylelikle.

Her şey bir yana; tırnaklarını bile Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için bir sırada kesmeyen bir dinin mensuplarıyız. Amaç bu dinin mensupları diğerlerine özenip Allah`ın çizdiği yol yerine onların gittiği sonu çıkmaz, yanlış yollara sapmasın. İslam dini ve kültürü; kökenini bizzat Allah`tan alan özgün, benzersiz bir hak yol olarak diğerleri arasından yükselsin ve hep orada kalsın. Hal böyleyken günlerini günümüz, ibadetlerini ibadetimiz kabul etmeye başladığımız bir yol üzerinde yürümeye başladık. Sevgililer Günü kutlamaları; pek çokları içinde sadece bir örnek. Uzun yıllar boyunca üzerimizde devam ede gelen kültürel sömürgecilik çalışmaları ve pazarlama propagandaları sayesinde Katolik kilisesi etiketli, Amerikan kapitalizmi destekli Valentine günü her sene büyük bir vecd ve iştiyakla kutlanmaya devam ediyor. Hadi bakalım: Sizin de Sevgililer Günü`nüz kutlu olsun. Eğer hala içinize siniyorsa...

Kaynağı Putperest Festivali

Sevgililer gününün kökeni yaklaşık olarak M.Ö. 4. yüzyıla kadar gidiyor. Roma döneminde her yıl çoban tanrısı(!) Lupercus adına şenlikler düzenlenirdi. Genç erkekler bir mağaranın önünde toplanır, bir testiye genç kızların isimleri yazılır, her erkek testiden bir isim çekerdi. Böylece ismini çektikleri kızla festival süresince veya bir yıl boyunca “çiftleşme” hakkı kazanırlardı. Bu sebeple festivale sadece putperest gençler değil Hıristiyanlar da katılırdı.

Kilisenin, otoritesini sarsmakta olan bu politeist geleneğe son vermek için çareler aramaya başlaması da fazla gecikmedi. Yasaklama yoluyla bu gelenekle baş edemeyeceklerini anlayan rahipler, hikâyeyi kendilerine uydurdular. Yani bir anlamda bükemedikleri eli öptüler: Roma imparatoru tarafından öldürülen Psikopos Valentine`in hikâyesi bu iş için gayet uygundu. Psikopos Valentine`i aziz ilan ederek Tanrı Lupercus`un yerine koydular.

Hikâye şu: Milattan sonra 270 yılında imparator olan Claudius evliliği yasaklamıştı. Ona göre evli erkekler askerlik hizmetini layığı ile yapamıyorlar, akılları geride kaldığından cephede ölümüne savaşamıyorlardı. Interamma Piskoposu Valentine ise imparatorun bu kararına karşı çıkarak sevgilileri gizlice evlendiriyordu. (Ancak Valentine`in bir din adamı hatta Hıristiyan olup olmadığı bile halen tartışma konusudur. Hatta kendisinin de pek çok kereler Lupercus festivaline iştirak ettiğine dair rivayetler vardır.) Bir müddet sonra İmparator Claudius Valentine`in yaptıklarını öğrendi ve hapse attırdı. 14 Şubat 270 tarihinde ise idam ettirdi.

Sevgililer günü adetlerinin bazıları da kaynağını yine bu hikâyeden alıyor: Zindanda öldürülmeyi beklerken, Valentine zindancının kör kızına âşık olmuş. Hatta manevi gücü ile kızın gözlerinin açılmasını sağlamış ve ölüme giderken ona “From your Valentine” (Senin Valentine`inden) diye başlayan bir mektup bırakmış... Bu başlık sonradan Sevgililer Günü`nde yazılan mektuplarda kullanılan bir simge olmuş.

İşte bu hikâye; Kiliseye göre Lupercus efsanesinin yerini almaya gayet uygundu. Milattan sonra 496 yılında Papa Gelasius şubat ayının ortalarında yapılan Lupercian festivalini yasakladı. Ancak Romalıların şans oyunlarına düşkünlüklerini de bildiğinden, işin kura kısmını muhafaza etti. Yalnız bu sefer torbaya azizlerin isimlerinin yazıldığı kâğıtlar konuluyor, evlenmeyi düşünen çiftler torbadan hangi azizin ismini çekerlerse takip eden sene onun hayat tarzı gibi yaşamak zorunda kalıyorlardı. Doğal olarak bu kura pek tutulmadı.

Zamanla erkekler beğendikleri kızlara, tombaladan çıkan kartın yerine kendi yazdıkları kartı göndermeye başladılar. Zaten kilise de kendi kura sisteminden bir süre sonra vazgeçti. Evlenen gençler için tek aziz olarak Valentine tanındı. Bu sayede Romalıların yüzyıllar boyu kutladıkları festival, kilisenin kutsal bir gününe dönüştü. Erkeklerin gönderdikleri kartlar da yasal bir şekilde Aziz Valentine adına gönderilir, Şubatın 14`ü de Aziz Valentine günü olarak anılır oldu. Hristiyanlıkla birlikte Valentine günü kartları da yayıldı. Bilinen ilk kart 1415 yılında Orleans Dükü Charles`ın Lonra`da hapiste iken eşine gönderdiği kart olup British Museum`dadır. Yine rivayete göre Sevgililer Günü`nde kırmızı gül gönderme âdeti de Fransız Kralı XVI. Louis`in karısı Marie Antoinette`e bu günde kırmızı güller göndermesiyle başlamış.

Bayramdan Daha Çok Harcama

İlk bakışta alakasız gibi görünse de 1929 ekonomik buhranı Sevgililer Günü`ne ivme kazandıran kilometre taşlarından biri oldu. Durgunluktan kurtulmak isteyen Amerikalı sanayiciler böylesine bir hurafenin potansiyel tükettirme gücünü fark ettikleri için bu günde hediye verilmesi gerektiği yollu kampanyalara başladılar ve unutulmaya yüz tutan bir yortu olan Aziz Valentin günü bugünkü şeklini almaya başladı.

Önce putperest, sonra Hristiyan Batıya ait olan Sevgililer Günü hurafesi; şirketlerin küreselleşmesiyle dünyanın her tarafına yayıldı. Hatta çeşitli İslam ülkelerinin yanı sıra Japonya ve Tayvan gibi kültürel olarak bu olayla hiç bir ilgisi olmayan ülkelerde bile müthiş pazarlama kampanyalarıyla Sevgililer Günü kabul ettirildi. Tüm bunların sonucunda sadece Türkiye`de geçtiğimiz yıl Sevgililer Günü için yapılan harcamalar 500 milyon YTL`yi aşarken, Sevgililer Günü için yapılan harcamalar bayramlarda yapılan harcamayı da geçmiş oldu.

Kredi kartıyla harcama rekoru bundan önce geçen Kurban Bayramı’nda kırılmıştı. Kredi katına taksitle kurbanlık satışlarının da etkisiyle tüketiciler bayramda 456.3 milyon YTL’lik harcama yaparken 3 milyon 178 bin adet işlem gerçekleştirilmişti. BKM verilerine göre bir yıl içinde kutlanan altı özel gün içinde en az harcama 336.7 milyon YTL’yle yılbaşı, 356.6 milyon YTL’yle de Anneler Günü’nde gerçekleştirildi.

BKM’den yapılan açıklamaya göre Sevgililer Günü için kredi kartı ile yapılan harcamaların 2006 yılına göre işlem adedi bazında %9, işlem hacmi bazında ise %47 arttığı gözlemlenmiş. 2007 yılının en çok kredi kartı işleminin gerçekleştiği 14 Şubat’ta kredi kartı sayısıyla yapılan işlem sayısı 2 milyon 878 bin olmuş. Yani işlem adedi bir önceki Sevgililer Günü’ne göre %12 yükselmiş.

Tabii bütün bu rakamlar sadece elektronik ortamda yapılan harcamaları ifade ediyor. Elektronik ortamın hızlı ve kolay ölçümlenebilir olma özelliğine sahip olmayan nakit harcamalar da düşünüldüğünde Sevgililer Günü pastasının aslında ölçümlerin çok çok ötesinde bir büyüklüğe sahip olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil.


Söyle Kime Âşık Olayım?

Musa Yay

Soğuk bir şubat akşamıydı. Elindeki gülleri verebileceğin birini bulamayıp gittiğin karlı yollardan geri dönmüştün. Belki de bu yüzden son bir umutla, o güllere beni layık görmüştün. Fakat alamazdım sadece benim için satın alınmamış gülleri. Benim için satın almış olsan da alamazdım. Çünkü çiçekçinin elinin değdiği bir gülü bana layık görüyordun. Sen çiçekçi olsan da alamazdım gülünü. Bilirim o gülü sen yetiştirmedin. Bir bahçıvan yetiştirdi o gülü. Sen bahçıvanın elinin değdiği gülü bana layık görmemelisin. Diyeceksin ki gülü bahçıvan tek başına yetiştiremez, ben bahçıvan olsam da bilgim o gülü yetiştirmeye yetmez. Evet, doğru söylüyorsun bir gül yetiştirmek için bahçıvan olmak yetmez belki toprak olmak belki tohum olmak gerekecek. Sen toprak olmuştun da seni insan eden bir parça ruh verilmişti sana. Sen bu gülü çiçekçiden satın alıp bana verdiğin için benim sana âşık olmamı bekliyorsun. Hâlbuki ben o gülü yaratanı senin toprağına ruh katanı ve senin bana rastlamana sebep olanı da biliyorum. Şimdi söyle kime âşık olayım?


Sinan Özgenç'ın Yazısı.