Hiç Kimse Ürettiğinden Fazlasını Tüketmemeli
Konuşan: YAVUZ SELİM GÜNEŞ
Ersin Nazif Gürdoğan ilerleyen yaşına rağmen dur durak bilmeden çalışmaya, üretmeye ve yazmaya devam eden bir güzel insan. İsmi, hem akademik koridorlarda, üniversite sıralarında hem de edebiyat ortamlarında bolca zikrediliyor. Bu iki uç noktada kendine ait bir dünyası, kendine ait bir güzelliği barındırıyor. O, edebiyat dünyamızda silinmez izler bırakan Yedi Güzel Adam’dan biri. Ersin Nazif Gürdoğan ile ekonomi, kültür ve gündelik hayat üçgeninde bir söyleşi gerçekleştirdik.
ir yazınızda kültürü zengin olan toplumların ekonomisinin de zengin olacağını söylüyorsunuz. Bu ülkelerin kültürlerini nasıl kullanmaları gerekiyor ki ekonomileri de iyileşme sağlasın?
Kültürle ekonomi arasında çok doğrudan bir bağlantı vardır. Sezai Karakoç`un yazılarında sık sık vurguladığı gibi kültürsüz ekonomi, ekonomisiz kültür olmaz. Kültürü derin olan toplumların ekonomileri zengin olur. Aynı şekilde ekonomileri zengin olan ülkelerin kültürleri derin olur. Ekonomik, siyasal hayatın bütün boyutlarında belirleyici olan ekonomi değildir, kültürdür. Kültür, toplumların güç kaynağıdır. Kültürel zenginlik her zaman hayatın diğer boyutlarına yansır.
Bu yüzden Türkiye ve İslam ülkeleri güçlü bir ekonomiye kavuşmak istiyorlarsa her şeyden önce bu kültürel zenginliklerini keşfetmek zorundalar. Kültürel zenginliklerinden yola çıkarak hayatın diğer alanlarında da üretici güçlerini harekete geçirebilirler. Bunun için Kapalıçarşı`da Fesçiler Kapısı`nda `el-Kâsib-i Habibullah` yazar. Yani; `Kazananlar, üretenler Allah`ın sevgilileridir`. Toplumları da dönüştürenler hem kültürel alanda hem siyasal alanda hem de ekonomik alanda toplumları yönlendiren, toplumları değiştirenlerdir.
"Türkler Viyana`ya Mesnevî okuyarak gittiler"
Mesnevî`ye birçok yazınızda, konuşmanızda değiniyorsunuz. Hatta `Mesnevî okuyan insanlar kavga edemez` diyorsunuz. Mesnevî`yi sizin içi bu kadar önemli kılan nedir?
Nuri Pakdil bir konuşmasında `herkesin evinde bir Mesnevî köşesi olması gerekir` der. Herkes Mesnevî`yi baştan sona okumalıdır. Herkesin evinde bir Mesnevî köşesi olmalıdır. Mesnevî`nin gücünü, Mesnevî`nin önemini anlatmak için Yahya Kemal`in bir sözü çok önemli. Yahya Kemal`e sorulmuş; "Türkler Viyana`ya nasıl gittiler" diye. Yahya Kemal de; "Türkler Viyana`ya Mesnevî okuyarak gittiler" demiş. Gerçekten Mesnevî, gönülleri kazanmanın yolunu gösteren bir kitaptır. Ülkelerin fethi ordularla değil, gönlü zenginlerle yapılır. Türklerin de Balkanlarda uzun sürekalmalarının sırrı ordularının büyüklüğünden değil, gönüllerinin büyüklüğünden kaynaklanır. Gönüllerin fethedilmesi, coğrafyaların fethedilmesinden çok daha zordur.
Ordularla bir coğrafyaya gidilir ama bir coğrafyada ordularla değil âdil yönetimle, gönlü zengin insanlarla kalınır. Bu yüzden Mesnevî her zaman bizim için önemlidir. Önümüzdeki günlerde önemi çok daha artacaktır. Mesnevî okuyan herkes Mesnevî`de kendisini bulur. Mesnevî`de Mevlâna diyor ki; eski satanların zamanı geçti. Biz yeniler satıyoruz. Bugün pazar bizimdir. Gerçekten pazarın bizim olabilmesi için yeniden satmak gerekir. Her gün yeniden doğmak gerekir, Yunus`un vurguladığı gibi. O da diyor ya bir şiirinde `Biz her dem tazeyiz, bizden kim usanır` Her dem taze, her gün yeni olmayanlar üretici olamazlar, gönül kazanıcı olamazlar.
Hocam Ortadoğu Birleşik Devletleri`nden bahsediyorsunuz. Bu yakın zamanda birbiri ardına devrimler geldi, eylemler oluyor ve şu anda da Suriye`de ciddi bir ayaklanma var. Bu kavramı nasıl açıklamamız gerekiyor? Bize ne sağlar Ortadoğu Birleşik Devletleri?
Burada Ortadoğu Birleşik Devletleri derken, Ortadoğu ülkeleri Birinci ve İkinci Dünya Savaşı`nda çok sunî sınırlarla bölünmüşler. Aslında geçmişte olduğu gibi Ortadoğu ülkeleri bir bütündür. Kültürel bir bütünlükleri vardır, coğrafî bütünlükleri vardır, ekonomik bütünlükleri vardır. Dolayısıyla gelecekte Ortadoğu ülkeleri kendi aralarında sınırlarını kaldırmak zorundalar. Bu sınırları bu ülkeler çizmemişlerdir, başkaları çizmiştir. Bunun için de Ortadoğu ülkeleri arasında ticaretin gelişmesi gerekir.
Ticaretin olduğu yerde savaş olmaz. Ortadoğu ülkeleri kendi aralarında ne kadar bütünleşirlerse o kadar güçlenirler, o kadar kültürel değerlerine sahip çıkarlar, o kadar bütün dünyaya alternatif olabilecek çalışmalar, eserler ortaya koyabilirler. Artık yeni bir dünya oluşuyor. Bu yeni dünyada sınırlar önemli değil. Sınırların önemini yitirdiği bir dünyada da Ortadoğu ülkeleri arasında da sınırlar olmamalıdır.
Bir iktisatçı olarak yazılarınızda tüketim çılgınlığının önüne geçmek istiyorsunuz. Sizin anlayışınıza göre üretim ve tüketim dengesi nasıl korunabilir bu toplumda?
Bizim kültürümüz, İslam kültürü, üreten el olma kültürüdür. Veren el olma kültürüdür. Üretimde güçlenmek için de tüketime sınırlar getirmesini bilmek gerekir. Tasavvufun kavramlarıyla söylersek; Müslüman ülkeler tüketirken bir lokma bir hırka tüketmeliler, üretirken de bin lokma bin hırka üretmeliler. Toplumları üretmesini bilenler değiştirir. Hiç kimse ürettiğinden daha fazlasını tüketmemelidir. Bütün krizlerin kaynağında üretmeden tüketenler vardır.
Dolayısıyla tüketim çılgınlığının önüne geçmek için hiç kimse elinin emeğinin, alnının terinin, gözünün nurunun üstünde hiçbir şeye talip olmamalıdır. Yalın yaşamasını bilmeyenler hiçbir alanda kalıcı eserler veremezler. Yalınlık, derinliktir. Yalınlık, zenginliktir. Tüketim çılgınlığının üstesinden gelmek için hayatın bütün boyutlarına yalınlık hâkim olmalıdır. Yalınlığın olduğu yerde israf olmaz, gereksiz tüketim olmaz, sunî ihtiyaçlar olmaz. Tüketim çılgınlığının üstesinden gelebilmek için de yalın hayatı her alana yansıtmak gerekir.
Yavuz Selim Güneş'ın Yazısı.