Gökhan Gökçek

 Türk milletinin tarih serüveninde anahtar kelimeler vardır. Kan, gözyaşı, fedakarlık, harp, bunlardan bazılarıdır. Ancak adalet ve Hakk’ın rızası başı çeker. Harpler milletimizin adeta alınyazısı olmuş; saydığımız diğer kelimelerin ya sebebi ya da sonucu haline gelmiştir. Siyasi tarihimiz içerisinde sayılabilecek sayısız zaferlerimiz pek az da olsa bozgunlarımız var. Lakin bazı harpler sadece bir savaş olarak kalmamış, onlarca yıl sonrasına hatıralar bırakmıştır. Çanakkale Harbi bu harplerin arasında başta gelir. Bu ayki dosya konumuzda 15 ile 18 yaşlarında ölümü korkutacak bir sırla şehadete yürüyen gençleri konu edindik. Onların ölümsüz ve seçilmiş hâllerine adıyoruz bu sayımızı. Milletvekilliğinin 18 yaşına düşürülmesinin konuşulduğu bugünlerde, gençlere “Milletvekili seçilseydiniz ne yapardınız?” diye sorduk. Çünkü inanıyoruz ki bugünün gençleri de aynı potansiyeli taşıyor. Yunus’un da dediği gibi: “Her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası.”

Çanakkale Savaşı’na Gidilen Süreç

1683 tarihli II. Viyana kuşatması ile bozgundan sonra geri çekiliş ve mağlubiyet yakamızı bırakmaz. Sırtlan sürüsü koca bir aslana durmaksızın saldırır. Anadolu’nun kavruk evlatları bir bir can verir. Kimi Budin’de Manastır’da, kimi Yemen’de Kudüs’te şehadete koşar. I. Balkan Harbi’ne kadar kadim Türk topraklarından hızla çekilmek zorunda kalırız… Her geri çekiliş bize ciddi anlamda insan kaybı yaşatır. II. Balkan Harbi’nde bir nebze de olsa nefes alırız lakin orada başarı sağlanmasında en büyük pay ‘gönüllülere’ aittir. Kısacası Osmanlı ordusu insan kaynağı açısından tükenme noktasındadır.

II. Balkan Harbi son bulur bulmaz I. Cihan Harbi vuku bulur. Osmanlı idaresini elinde bulunduran İttihat ve Terakki yönetimi önce tarafsız kalmayı dener ama Rusların “Anadolu’yu ve İstanbul’u size bırakma niyetimiz yok!” cevabı ile soluğu İngiliz hükümetinde alır. Günlerce Hariciye (Dışişleri) Bakanı’nın kapısında beklenilse de sonunda Bakan Yardımcısı’ndan olumsuz cevabı gelir. Ardından Fransa’ya gidilir lakin cevap aynıdır; bizim tarafımızda yer alamazsınız… Tek çare Almanlardır. İttihatçılar arasında Almanların savaşı kazanacağına da inanan bir grup vardır. Alman Kayzeri 69 mareşali ile konuyu istişare eder. Ortak cevap “Osmanlı ordusu çökmüştür. Bize ancak yük olur!” şeklindedir. Lakin Kayzer “İstanbul sefirinin gönderdiği notlar tam aksini söylüyor. Eğer silah verilir ve Osmanlılar bir araya getirilirse bizim çok işimize yarar, diyor. O yüzden savaşta tarafımızda yer almalarını uygun buluyorum” der ve Osmanlı’yı müttefik ilan eder. Avusturya-Macaristan veliahdının bir Sırp tarafından katledilmesi ile aranan kıvılcım bulunur. Devletler ardı ardına birbirlerine savaş ilan eder. Düşmandan kaçan Goben ve Breslav zırhlıları Osmanlı’ya sığınır. Yapılan gizli anlaşmadan mı kaynaklanmıştır bilinmez; iki Alman zırhlısının Osmanlı tarafından satın alındığı ilan edilirken isimleri Yavuz ve Midilli olur. Marmara’dan Karadeniz’e bağlanan iki zırhlı Osmanlı bayrakları ile Sivastopol’u bombalar ve Osmanlı fiilen savaşa dahil olur.

Çanakkale Harbi’nin Nedenleri

Memleketimizde çoğu kişi Çanakkale’yi Milli Mücadele’nin/İstiklal Harbi’nin/Kurtuluş Savaşı’nın bir safhası olarak görür. Halbuki Çanakkale Harbi, I. Cihan Harbi (1914-1918) içerisinde gerçekleşir. I. Cihan Harbi’nin bir cephesidir. Kara ve deniz olmak üzere iki safhada vuku bulur. İngiliz Bakan Churchill’in kibir dolu “Bir elimizi bağlasalar tek elimizle Çanakkale’yi geçeriz!” cümlesiyle bu cephe açılır. Amaç Çanakkale’ye çıkartma yapmak oradan İstanbul’a ulaşmak. Payitahtı ele geçirip Osmanlı’yı çökertirken Marmara-Karadeniz hattından Rusya’ya ulaşıp zuhur etmiş olan Bolşevik devrimi girişimini sona erdirerek Çarlık Rusyası’nı ihya etmektir.

Tarihin En Büyük Müdafaasına Dair Bilgiler

Çanakkale’ye ilk mermi 3 Kasım 1914 tarihinde saat 15:10 sularında düşer. Düşmanda 16’sı büyük gemi (kruvazör) olmak üzere 400 civarı gemi vardır. 16 büyük geminin beşi Fransız, biri Rus olmak üzere on tanesi İngilizlere aittir. Donanmanın komutanı İngiliz Amiral Carden’dir. Donanmanın devasa oluşuna ilişkin İngiliz Hamilton daha sonra hatıratına şu notu düşer: “Ömrüm savaş meydanlarında geçti. Böyle büyük bir donanmayı ben asla görmedim!” Savaş deniz ve kara olmak üzere iki safhada toplamda 14 ay 6 gün sürer. Son mermi Seddülbahir’e (boğazın yanındaki mıntıka) 9 Ocak 1916’da düşer. Çanakkale Harbi’nin son şehidi Siirtli Mülazım Zahid Efendi’dir.

Bizim Çanakkale Cephesi’ndeki komutanımız Arapgirli Cevat Paşa’dır. 18 Mart tarihindeki büyük çıkartma sırasında karargahta olmadığı için yerine Selahaddin Adil Bey vekalet eder. Mustafa Kemal Paşa Çanakkale Harbi’ne 17 Nisan 1915’te Çamburnu’nda 19. Tümen Komutanı olarak katılır. Fevzi Paşa Zığındere’de 14. Tümen’i komuta eder. Kazım Karabekir de 13. Tümen’in başındadır. İsmet Paşa da Çanakkale’de Binbaşı’dır. Üstün cesaretiyle düşman cephesine atlayarak mitralyözü ve kullanan askeri Osmanlı tarafına getiren Deli Halid Paşa ise 21. Alay’ın başındadır.

18’inde Seçilmişlerdi

Şehadet, Türk milleti tarafından en büyük paye kabul edilir. Eli nasırlı anaların “Vatan sağ olsun!” diye yürek parçalayan sözlerinde bu paye gizlidir. Şehit olmak bize göre ‘seçilmek’ demektir. Allah için, vatan için gözünü kırpmadan çarpışırken can vermek herkese nasip olmaz. Bu bir öncelik belki de seçilmişlik alametidir. Çanakkale Harbi sürecine gelinirken necip milletimiz adeta insan kaynağını tüketmişti. Çanakkale’de sıra gençlere tabir-i caizse 18’liklere gelmişti. Çanakkale Harbi’nde 18’lik ilk yekun grubu 2500 kişilik Darulfünun öğrencileri oluşturur. Yine birçok lise ve medrese öğrencisi de harbe katılır. Orada birçok 18’liğin hikayesi vardır. Acı ama bir o kadar da derin izler bırakmıştır. Bazılarına değinelim isterseniz, ne dersiniz?

Kınalı Hasan

Henüz 18’ine yeni girmiş olan Hasan, gençliğinin baharı demeden gözlerini Çanakkale cephesinde açar. Kumandan askeri denetlerken Hasan’ı görür. Saçında kına vardır, Hasan’a sorar: “Evladım; sen de hastalık mı var? Saçın neden kınalı?” Hasan cevap verir: “Bilmiyorum kumandanım. Anam askere gönderirken yakmıştı!” cevabını verir. Arkadaşları da bu durumu biraz alaya alarak ona Kınalı Hasan demeye başlar. Hasan okuma yazma bilmez. Annesine mektup göndermek için bir arkadaşından yardım ister. Halini hatrını sorar, durumu anlatır. “Beni merak etmeyin ana, vatan emin ellerdedir!” der. Sonuna da şunu ekler: “Ana; kumandan saçımın neden kınalı olduğunu sordu, cevap veremedim” der. Günler sonra mektup ulaşır lakin çatışmalar hat safhaya ulaşır. Şehitlerin ardı arkası kesilmez. O durum İstiklal şairi Akif’in dizelerinde şöyle anlatılır:

“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak!”

Bu gayya kuyusunda Hasan da şehit düşer. 18’inde her şeyini vatanı uğruna feda eder. Hasan’ın annesinden gelen mektup ise karargaha henüz ulaşır. Şehit düşenlerin mektubunu komutanlar okur ki; şehit ailesine belki bir yardım yapabilme niyetini taşırlar. Orada şehit Hasan’ın annesi oğlunun sualine şöyle cevap verir:

“Ey oğul! Öncelikle komutanına ve arkadaşlarına selam ederim. Sana neden kına yaktığımı sormuşsun. Bizler üç şeye kına yakarız: Koçlarımıza kına yakarız ki Allah’a kurban olsun, gelinlik kızlarımıza kına yakarız ki kocalarına kurban olsun, askerlik çağına gelmiş evlatlarımıza kına yakarız ki vatana kurban olsun! Oğul, sen bizim vatana adağımız, kurbanımızsın!”

Mektubu okuyan komutan gözyaşlarına boğulur. Aksi mümkün müdür? Bu cevaba bu hassasiyete hangi yürek soğuk kalabilir!

Yozgatlı Murat

Hadisenin tıpatıp bir benzeri daha yaşanır Çanakkale’de. 18’lik Murat’tır bu sefer hadisenin kahramanı. Onun da başında kına vardır. Kınayı annesi yakmıştır ama Murat nedenini bilmez. Yine komutanının suali üzerine annesine mektup yazar. Mektup Yozgat’ın Sarıkaya ilçesinin Karayakup köyünden annesine ulaşır. Annesinin yazdığı cevap ise şöyledir:

“Oğul! Biz kurbanlık koyunlarımıza kına yakarız ki Allah’a kurban olsunlar. Seninle beraber beş evladım var. Sen beş evladın İsmailisin! Allah’a kurbanımızsın! Allah seni, arkadaşlarını ve komutanlarını korusun!”

Konyalı Mıstık

Çanakkale Cephesi’nde savaş büyük bir hengame ile devam etmektedir. Osmanlı ordusu malumunuz üzere yetersiz silah ve nüfus ile mücadele eder. Kara çıkartmalarının yanında havadan ve denizden gelen düşman atışları Osmanlı ordusunu iyice bunaltır. Yer yer çözülmeler görülür. Bu durumu gören komutan Lütfi Bey çok içerler. Adeta ciğeri koparcasına bağırarak düşman üzerine atılır. Düşman üzerine korkusuzca atılır ki belki kendisini gören askerler kendine gelip siperden ayrılmak yerine düşmen üzerine yürüsünler. Lütfi Bey içi yanarcasına bağırmaktadır: “Yetiş ya Muhammed, kitabın gitti!” Lütfi Bey, o kadar içten seslenir ki; geri hizmette yer alan Konyalı Mıstık bu acıya kayıtsız kalamaz. O küçücük bedeni ile sakaları bırakır, yerden bir silah alır ve düşman üzerine atılır! Onun bu kahramanlığını gören diğer askerler de kendisine gelir ve düşman üzerine korkusuzca yürürler! 18’lik Mıstık kendisine bakınca cepheye uygun görülmediğinden geri hizmete verilmiştir lakin bu hareketi ile büyük bir kahramanlık gösterir ve olası bir bozguna mani olur!

Cideli Ali Çavuş

Memleketi Kastamonu Cide olan Ali’nin babası Balkan Harbi’nde askere alınmış oradan da Çanakkale Cephesi’ne sevk edilmiştir. Kendisi de henüz 18’ine girerken askere alınır. Çanakkale’de düşmanın hücumu artmış Mehmetçik süngü savaşları ile müdafaa için kan vermektedir. Siperler şehit ve yaralı askerlerle boşalmakta yerlerine yenisi geçmektedir. Ali Çavuş da savunma amaçlı olan hücuma katılır. Hücum ederken daima aklında beş yıldır görmediği babasına kavuşmak, bir dakika da olsa onu görmek vardır. Gırtlak gırtlağa süren mücadelede o da yaralanır ve sıhhiye bölgesine getirilir. Hasbelkader bir hemşireden babasının getirildiğini öğrenir. Yaralı haliyle ona aramaya başlar. Evine döndüğünde neticeye dair yorumu şudur: “O gün babamı çok aradım ama bulamadım. O gün 7 bin şehit vermiştik!”

15’lilerin/18’liklerin Hikayesi

Çanakkale Harbi devam ederken tahtta V. Mehmet Reşad vardır. İnsan kaynağını yeni kararnameler ile güncellemek gerekir. İlk fermanı ile Hicri 1314 doğumluların askere alınmalarını ister. Yine ek olarak bir tebliğ ile 1315 doğumlu olan yani henüz 18’ine yeni girmiş olanlardan askerliğe elverişli olanların da birliklere katılmaları gerektiğini beyan eder. Anadolu’nun dört bir tarafından akın akın 15’likler/18’likler birliklere aslında şehadete koşarlar. Gençliğinin baharındaki 18’liklerin/1315 doğumluların akın akın Çanakkale’ye gitmeleri yurtta bir hüzne sebep olur. O hüzün bir türkü ile dillere dolanacak günümüze ulaşacaktır. O türkü şöyledir:

“Hey onbeşli onbeşli

Tokat yolları taşlı

Onbeşliler gidiyor

Kızların gözü yaşlı”

Ali Çavuş, Kınalı Hasan, Yozgatlı Murat, Konyalı Mıstık ya da 15’likler… Hepsi aynı kaderi paylaşır. Gençliğinin baharında, henüz 18’inde iken vatan için cepheye koşarlar. Canlarını, kanlarını feda ederler. Nihayetinde düşmana dünya dar edilir ve Çanakkale Destanı yazılır. Çanakkale’nin kahramanı bu millettir lakin özeti 18’liklerin hayatlarını feda etmelerinden, şehadete seçilmelerinden ibarettir. Çanakkale bu anlamda 18’liklerin hikayesidir.


OKUMA GRUPLARI KURARDIM 

Ömer Salim Arslan / 18 Yaşında

Milletvekili olsaydım birçok kitap okuma grubu kurup başta gençler olmak üzere tüm halkı bilgilendirme ve geliştirme çalışmaları yapardım. Okumak, yeni dünyalar keşfetmek için, bu uğurda kurulacak yeni halkalarla özel gruplar oluşturur; ilgilere göre okumalar yaptırırdım. Mesela kahvehaneleri asıl maksatlarına, kıraathanelere çevirmeye gayret ederdim. Ayrıca geldiğim yeri unutmadan mütevazi bir şekilde çıkardım basamakları. Makamım arttıkça mütevaziliğim artardı. ”Desinler, sevsinler, beğensinler” diye yapmazdım hizmetimi. Gerçekten halka, hakka hizmet etmek isterdim. Yaptığım işleri Allah’ın rızasını gözeterek yapardım. Allah’ın memnun olmayacağı bir işe partim destek verse dahi destek olmazdım. Adalet için mücadele ederdim. Adil bir yönetici olup Resul’ün (s.a.v.) hadisi şerifine nail olmak isterdim. Kısaca güçlülerin değil haklıların kazandığı bir Türkiye kurmak isterdim...


MİLLETİN FİKRİNE KULAK VERİRDİM

Zeynep Sena Aslan/ 18 Yaşında

Milletvekili olsaydım, milletin fikrine daha fazla kulak vermek isterdim. Şimdilerde bir yozlaşma içerisinde olduğumuzu görüyorum. Bu bizleri geriye iten bir durum. Eğer değiştirme imkânım olsaydı kesinlikle insanların yozlaşarak yavaş yavaş geriye attıkları hayatlarını değiştirmek isterdim. Onları uyarmak yaptıkları şeyin farkında olmalarını sağlamak isterdim.


BU GÖREVE LAYIK OLDUĞUMU DÜŞÜNMÜYORUM

Ferda Bilir / 18 Yaşında

Milletvekili olsaydım istifa etmek isterdim herhalde. Büyük bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. O koltuktaki birçok insanın aksine kendimi sorgulardım ve bu göreve layık olduğumu düşünmüyorum. Dünyanın kapitalist algısını yıkıp değiştirmek isterdim ama. GENÇ’in hep dediği gibi, insanların dertleriyle dertlenen bir toplum olabilseydik belki şu anda bu sıkıntılı noktada olmazdık. 


GENÇLER EN ÇOK GENÇLERİ ÖRNEK ALIYOR 

Zeynep Kara / 18 Yaşında

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta olan bizler devletin refahını, ülkemizin kalkınmasını, gelişmekte olan değil de gelişmiş ülkelerin arasında olmayı neden istemeyelim ki? Ben milletvekili olsam gençlere vaat edeceğim en önemli şey özgürlük olurdu. Sadece bir kesimi değil herkesi kapsayan kararlar alırdım. Herkesin refah içinde olması beni mutlu kılardı. Elbette bunun için çok çalışmam gerekli. Millet adına kararlar almanın basit bir iş olmadığını idrak edebilmiş olmam gerekir ki çalışmaktan bıkmayayım. Adam kayırma olarak adlandırılan yolsuzlukları asla yapmaz, mazlumun ahını geçirmezdim üstüme. Hatalarımdan ders alarak doğruya ilerlerdim. Aynı fikirleri paylaştığımız ve akranımız olan birileri bizleri temsil etmeli. Bir gerçek ki gençler en çok gençleri örnek alıyor. Fatih’in yaptığını neden biz yapmayalım? Şimdiki anneler de Fatihler doğuruyor fakat Fatih olmak istemeyenler o sıfattan ayrılıyorlar. Bizler yeni neslin mimarı olalım...


EĞİTİM SİSTEMİNİ YENİDEN İNŞA EDERDİM

Fatmanur İlhan / 18 Yaşında

İnsanlar farklarını fark ettikleri zaman bir çığır açabilirler. Bu bağlamda insan öncelikle kendini tanımayı ve geliştirmeyi bilmelidir. Sorun şu ki bulunduğumuz dönem itibariyle bir şeyleri başarmak yaş sınırlaması, makam üstünlüğü, para ve güç gibi belirli hudutlara sıkıştırılmıştır. Öncelikle ülkemizde bulunan bu -gereksiz- hiyerarşiyi ortadan kaldırmak amacımız olacaktır. Asıl amacımız ise her şeyin ötesinde Allah yolunda hizmet verebilmek, Allah rızasını kazanabilmektir. Bunu da eğitim sistemini yeniden inşa ederek yapabileceğimizi düşünüyorum. Eğitim sisteminde öğrencileri bilinçli bireyler olarak yetiştirebilmek adına, onlara yaşları ve kapasiteleri doğrultusunda sorumluluklar vermeliyiz. Bu sorumlulukları yerine getirebildiklerini gördükleri zaman aslında bir şeyleri başarmanın ‘’bilinçli birey’’ olmayı temsil ettiğini anlayacaklardır. Her genç kendi kararlarını verebilmeli, bunu da toplumun değerlerini kendi benliğinde yoğurup sentezleyebilmelidir. Halkın temsilcisi olan mecliste genç dimağların bulunması ülkenin dinamik ve kendini yenileyen bir duruş sergilemesinde etkin rol oynayacaktır. Bundan mütevellit gençleri yapabileceklerine inandırmalı ve içlerindeki cevheri ortaya çıkarmak için çabalamalarını teşvik etmemiz gerekir. 


GENÇLERİN ÖNÜNÜ AÇMAK İSTERDİM

Melda Çelik / 18 Yaşında

Gençlerin önünü daha fazla açmak isterdim. Mesela bakanlardan özellikle spor bakanı gibi birisinin daha genç olmasını isterdim. En azından makamının temsilini görüşüne biraz daha yansıtabilen en kötü ihtimal otuzlarında bir kişi olsa çok daha şık olur diye düşünüyorum.


DAHA ADİL BİR ÜLKE İÇİN UĞRAŞIRDIM 

Sena Selvi / 18 Yaşında

Eğer milletvekili olsaydım, değiştirmek isteyeceğim ilk şey eğitim sistemi olurdu. Sınavların kaldırılmasını isterdim. Sınavlar, öğrenmemiz gereken çoğu şeyi, sıkıcı ve ondan kurtulmamız gereken bir şeymiş gibi gösteriyor. Sınavlardan sonra çoğu şeyi hatırlamayışımızın bu yüzden olduğunu düşünüyorum. Eğitim sisteminin daha sade olması gerektiğini ve çocukların daha çok hayal gücünü geliştirmeye yönelik bir müfredatın olması gerektiğini düşünüyorum. Milli şairimizin dediği gibi “Mazisi olmayanın atisi olmaz” bu yüzden eğitimde doğru, saf bir tarihin anlatılmasını isterdim. Bunun için çocuklara kültürümüzün ve medeniyetimizin nasıl olduğunu, geçmişte neler yaşandığını, nerelerden buraya geldiğimizi anlatan, dertlendirecek, gençliği başıboş bırakmayacak bir müfredat için çalışmalar yapardım.

Daha adil bir ülke için uğraşırdım. Parası olanın kazandığı, olmayanın ise kaybettiği bir sistemi düzeltmek isterdim. İşlenen suçlarda tatmin edici cezaların olması için uğraşır, tarafsız bir hukuk için uğraşırdım. Teknolojinin iyi yanları olduğu kadar kötü yanları da var. Belki de daha tehlikeli olan siber suçları önleyebilmek için bazı çalışmalar yapılmasını isterdim.

Çocukların sokaklarda rahatça oynayabildiği, trafiğe kapalı, güvenli sokak çalışmaları yapardım. Şehri demirden, taş yığınından kurtarıp daha çok ağaçlandırma çalışmaları yapardım. Tarihi dokumuza zarar vermeyen, medeniyetimizi temsil edebilecek bir şehir planlaması için çalışırdım.


GENÇLERİN MECLİSTEKİ HD GÖRÜNTÜSÜ OLURDUM

Hafize Kübra Eğilmez / 18 Yaşında

Eğer mecliste bir koltuğum olsaydı -muhtemelen arka sıralardan- oraya gençler adına oturur, olaylara genç bakış açısıyla bakar, öyle düşünür ve fikirlerimi öyle kürsüye taşır, süremi de sonuna kadar kullanırdım.

18 yaş bir şey bilmeme yaşı değildir bence ve hatta en iyi bildiğim şey kendi yaşıtlarımın istekleri, istemedikleri, hayalleri, gerçekleridir. Ya onların hayallerini gerçekleştirmeye ya da daha gerçekçi hayaller kurmalarına yardımcı olmaya çalışırdım. Mesela genç yetenekleri keşfedip onları bir araya getirirdim. Bütün rollerinde gençlerin olduğu projeler üretir, üretilmesine önayak olurdum. Yarışmalar düzenlerdim. Herkesi bir Genç Gönüllü yapamasam da gönüllü yapmaya çalışırdım. Yani gençliğin sesi, meclisteki HD görüntüsü olurdum. Çünkü bence bizi düşünmek herkesi düşünmek olabilir.


ÖNYARGILARI KIRABİLECEK BİR SİSTEM GETİRİRDİM 

Mihriban Hekim /18 Yaşında

Milletvekili olsaydım, Çorum’a havaalanı yaptırmak isterdim. Amasya’da var fakat Çorum biraz daha geride kaldı. Çorum’a hızlı tren getirmek isterdim. ”Neyi değiştirmek isterdin?” sorusuna cevabım da: Önyargıları kırabilecek bir sistem getirmek isterdim. Ama bütün önyargıları kırabilecek bir sistem. Özellikle laik çevredeki İslam’a olan dar bakışı değiştirmek isterdim. Bu aslında dindar kesim için de geçerli bir durum, yani bu iki tarafta da olan bir olay. Ben dar görüş ve yobazlığın bitmesi için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırım. Mesela Osmanlı’ya baktığımız zaman, çok farklı ırklardan, çok farklı insanların bir arada yaşadığını görüyoruz ve bunu kavga etmeden güzel bir şekilde sürdürebiliyorlardı. Elbette sorunlar olacak. İnsan beşer, şaşar. Bunları biliyoruz, ama olabildiğince ön yargıları kırıp hoşgörüye endeksli bir sistem geliştirilebilseydi, o nefret söylemleri bitseydi eğer çok daha mutlu, huzurlu olacağımız ve güvende olduğumuzu hissedeceğimiz bir hayatımız olurdu diye düşünüyorum.


AİLE KURUMUNUN İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN ÇALIŞIRDIM

Tevhide Bulut / 18 Yaşında

Yaşım 18 çok şey görmüş ya da geçirmiş biri değilim. Ailem orta halli bir aile. Bir akşam, ailece haberleri izlerken annem bize geçmişte insanların yağ, su, tüp vb. şeyler için kuyrukta beklediğini anlatırdı. O zamanlar küçüktük dediklerinden pek bir şey çıkaramazdık. Ama zamanı geldiğinde annemin neden bunları anlattığını anladım. Ülkemiz zor durumlardan geçti, çok acı şeyler yaşadı ve çok büyük kayıplar verdi. Her ne kadar gözümle şahit olmasam da ben bu yaşımda haksız yere idam edilen, komplo kurularak cinayete kurban verilen kişiler tanıdım ve sevdim. Eğer bir milletvekili olsaydım önce milletimizden, özellikle bu vatan uğruna canını, malını ve ailesini feda etmiş kişilerin ailelerinden ve bizzat kendilerinden özür dilerdim, onlara minnet borçlu olduğumuzu herkese bildirmek isterdim. Elimde bir şeyleri değiştirecek bir güç olsaydı toplumu oluşturan aile kavramını ele alırdım. Bilirsiniz, aileler toplumu oluşturur ve bir çark sistemi gibi ailedeki sorun toplumu etkiler ve toplumda görülür. İdeal bir aile ve toplum fertleri içinse mutlak etkili olan eğitimdir. YGS ve LYS’ye hazırlanan bir öğrenci olarak arkama baktığımda okulda öğrendiklerimin sadece iyi notlar almak için aklıma zorla soktuğum bilgileri görüyorum. Oysa benim almak istediğim eğitim sınav için değil de benim kişiliğimi iyi yönde değiştirebilecek ve bana vatan, millet sevgisini en iyi şekilde öğretebilecek bir sistemdir. Bu sistemle çocuklara temel eğitim için anaokulu değil de küçük yaşta insan olma bilincinin öğretilmesini isterdim. Şu an yapılanların farkındayım bu sistemi değiştirmek için adımlar atıldı. Bana düşen ise bu adımları takip etmek ve ilerletmek. Mücadelem ise bütün masum insanlar içindir ve bu mücadele sonunda tek istediğim Rabbim’in rızasını almaktır.


EĞİTİMİ SORUN OLMAKTAN ÇIKARIRDIM

Rabia Yüce / 18 Yaşında

Ak Parti hükümeti başa geldikten sonra bütün bakanlıklar hizmetler noktasında ciddi bir mesafe kat etti. Sağlık, ulaştırma ve daha bir çok alanda fersah fersah ileriye gitti lakin tek başarısız olduğu konu eğitim alanında bence. Eğer ben milletvekili olsam; ilk başta eğitim sistemine odaklanırım. Bu eğitim sistemini çözdüğümüz müddetçe medeniyetler seviyesine ulaşabileceğimizi tahmin ediyorum. Sürekli değişen, yenilenen bir sistemimiz var maalesef bu durumda da istediğimiz şartları sağlayamıyoruz. Ayrıca bazı hususlarda çifte standart da hâlâ çözülmüş değil. Mesela ben Kur’an kursu öğrencisiyim ve kurs diplomamın Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde sadece Kur’an kursu hocalığı nezdinde değeri var. Oysa Müslüman nüfusun azınlık olduğu Almanya’da, Kur’an kursu okursanız, İslami İlimler Meslek Yüksek Okulu statüsünde bir belgeniz oluyor ve bu belgeyle eğitiminize devam edebiliyorsunuz. Bu, aklıma gelen örneklerden sadece biri... Eğitimi bir sorun olmaktan çıkarmadıkça her zaman geri kalmaya mahkumuz. Milletvekili olsam, en çok buna çalışırdım. O yüzden eğitim, eğitim, eğitim!


HER BÖLGEYE EŞİT YATIRIM, İNSAN AYIRMAMA... 

Burak Bayram / 18 Yaşında

Ülkemizde uygulanmakta olan kalkınma politikalarının dışa bağımlı şekilde yürütülmesi bu politikanın faydasının az sağlandığının göstergesidir diye düşünüyorum. BM, AB Nato ve diğer yapılar bizi gerçekten çok iyi tanımıyor ama onların çözüm paketleri, kıstasları bizde geçerli olabiliyor. Bir milletvekili olduğumu düşündüğümde kendi formüllerimizle bölgesel kalkınmalar, yatırımlarımla oluşturmak ister, ülkemizin her bölgesine kalkınmaya mahsus eşit paydada yatırım yapılması için mücadele ederdim. Gençlerin bu şekilde kendi bölgelerinde kalmalarını, göç etmemelerini sağlardım. Misal sanayileşme alanına yoğunlaşırsak, bölge bölge sanayi şehirlerimiz artar. İşsizlik sorunu da bu şekilde düzelebilecektir. Gençlerin yaşadığı en büyük sıkıntılara bakın: Uğraşıyor, çalışıyoruz üniversite okuyalım diye ama mezun olunca işsizlik ortaya çıkıyor. Sonra da askere gitmemiz lazım ki evlenebilelim. Bunlar nasıl olacak? Gençlerin kendi bölgelerinde, doğup büyüdükleri yerlerde çalışma ortamları, iş sahaları olsun isterdim. Aksi halde hem iş sıkıntısı, hem aş sıkıntısı çeken gençler, evlilikten de yuva kurmaktan da kaçmaya devam edecek...


TEK YÖNLÜ DEĞİL ÇOK YÖNLÜ ÇÖZÜMLER ÜRETİRİM

Özge Nur Olcay / 18 Yaşında

15 Temmuz’da herkes gibi bizler de zor zamanlar yaşadık. Bir iş çözülürken arkadan diğer işler sarpa sarıyordu. Milletvekili olsaydım öncelikle her işi, tek yönlü değil çok yönlü düşüncelerle çözümlemeye çalışır ve daima farklı alternatifler üretmeye çalışırdım. Değiştirmek ve mücadele etmek istediğim en önemli unsur ise adalet sistemimiz. Çok derin bir yapımız olduğuna inanmıyorum herhalde bunu değiştirirdim.


AHİRETTE HESABINI VEREBİLECEĞİM İŞLER YAPARDIM

Burakhan Doğan / 18 Yaşında

Milletvekili olsaydım, en başta Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hiç sevmediği işlerden olan yolsuzluğa ve israfa karşı mücadele ederdim. Yılda 4 milyar ekmeğin israf edildiği, milyon liraları bulan telefon faturalarının söz konusu olduğu Müslüman bir ülke düşünmek beni bir hayli üzüyor. Halep’te, Afrika’da, Doğu Türkistan’da ve sayamadığım bir çok coğrafyada savaşlar, zulümler devam ederken, insanlar açlıktan neredeyse birbirini yiyecekken israf etmemiz söz konusu olmamalı. Siyasilerin birbirlerine olan ithamları, konuşma şekilleri de biz gençlere iyi örnek olmuyor; bu yüzden daha dengeli olur, gençlere örnek olacak bir profil çizmek isterdim. Ayrıca gençlerle özel buluşmalar yapar, sürekli onları dinler, komisyonlar oluştururdum. Daha sonra gençlerimizin yapacağı çılgın icatların önünü açacak projeler yapardım. Harley-Davidson nasıl küçük bir garajda ortaya çıktıysa, Facebook nasıl 19 yaşında bir öğrencinin ellerinde yazıldıysa geleceğin icatları bu küçük düşüncelerden çıkacaktır diye düşünüyorum. Gençlerin beyin göçü yapmamaları, yurt dışında yaşama hayali kurmamaları için burada uygun ortamları sağlardım. Ve her ne olursa olsun amacımız ahirette hesabını verebileceğimiz işlere imza atmak olmalı.


GENÇ'ın Yazısı.