21 Yaşında Çanakkale Şehidinin Son Sözü: Allahaısmarladık...
Yunus Emre Tozal
Biz o gün Çanakkale’ye İstanbul’u kurtarmaya gittYik, karşımıza çıkan İngilizlerle, Fransızlarla ve bu iki devletin sömürgeleriyle İstanbul için çarpıştık. Bu yüzden Çanakkale, İstanbul’u kurtarma, İstanbul’u yeniden fethetme savaşıdır.
1. Dünya Savaşı’nın cephelerinden biri olan Çanakkale, şüphesiz hem bizim tarihimizde hem de Çanakkale’ye katılan önemli devletler açısından dünya tarihinde en önemli savaşlardan biri. İngiliz ve Fransızların hem Osmanlı’yı savaş dışında bırakmak hem çökertmek hem de Çarlık Rusyası’na yardım etmek amacı ile açılan bu cephe, savaşın yönünü değiştirmiş, savaşın daha uzun sürmesini etkilemiş, birçok devletin siyasi ve ekonomik olarak kaderini tayin etmiştir. 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşması’ndan 1900’lere kadar bir türlü toparlanamayan, kaybettiği toprakları alamayan, kendisini hem ekonomide hem de çağın gerektirdiği şartlarda teknolojide yenileyemeyen Osmanlı’yı ancak boğazlardan geçerek çöküşünü hızlandırabileceğini düşünenler, Çanakkale Cephesi’yle İstanbul’a ulaşacaklar, İstanbul’u alarak Osmanlı’nın topraklarını paylaşacaklardı. Biz o gün Çanakkale’ye İstanbul’u kurtarmaya gittik, karşımıza çıkan İngilizlerle, Fransızlarla ve bu iki devletin sömürgeleriyle İstanbul için çarpıştık. Bu yüzden Çanakkale, İstanbul’u kurtarma, İstanbul’u yeniden fethetme savaşıdır. Savaşın özünde İstanbul olduğu için de Çanakkale bir medeniyetler savaşına tanık oldu. Fransızlar, Fransızların Senegal ve Gambiya sömürgelerinden getirdiği askerler, Tunus ve Cezayir’den getirilen lejyonerler, yani paralı askerler bir yandan, İngilizler, İngilizlerin getirdiği Gurka adıyla bilinen savaşçı Nepal askerleri, Anzaklar, Yeni Zelanda yerlileri Maoriler, hatta birliklerine Sion Katır Birliği adı verilen Yahudi birliği ve daha birçok devletin askerleriyle bizler adeta dünyayla savaştık İstanbul için.
1914-1918 yılları arasında insanlık tarihinin en büyük felâketlerinden biri sayılabilecek 1. Dünya Savaşı ve özellikle bu savaş içinde 8 buçuk ay süren savaşın en şiddetli geçtiği cephelerden biri olan Çanakkale Savaşı, geride bıraktıklarıyla birçok milleti etkilemiş, üzerinden yıllar geçse de psikolojik etkisini devam ettirmiş savaşlardan biridir. Çanakkale Savaşı’nın psikolojisini anlayabilmek için Çanakkale ile yoğrulmalı, coğrafyayı da iyi tanımalıyız. Çanakkale’ye bizzat katılan ve günlük tutan askerlerin kitapları ise bizlere bu büyük savaşta canını feda eden o büyük insanların neyle karşı karşıya kaldığını anlatması açısından önemli. Çanakkale Savaşı ile ilgili birbirinden ilginç, acıklı hikayeler anlatılır. Ancak tüm bunların arasında en etkileyici olanları tabii ki o savaşı yaşamış olanların ağzından anlatılanlardır. Çanakkale’de savaşanların hatıralarını okudukça bugün yaşadıklarımızı, değerlerimizi, korkularımızı o zaman ile karşılaştırma fırsatı bulabiliriz.
Bir Şehidin Günlüğü...
Çanakkale Savaşı üzerinden bir asır geçmesine rağmen savaşın acılarını, tam olarak neye karşılık geldiğini halen anlayabilmiş değiliz. Bir Çanakkale Koleksiyoneri olan Seyit Ahmet Sılay tarafından bulunan “Allah’a Ismarladık – Çanakkale Savaşı’nda Bir Şehidin Günlüğü” kitabı, Çanakkale’de yaşananları psikolojik olarak da anlatan, üslubuyla diğer hatırat kitaplarından ayrılan nadide eserlerden biri. İstanbul’dan savaşa katılan Teğmen İbrahim Naci’nin ölümünden 98 yıl sonra akrabası Pelin Örnek Hanımefendi tarafından Milli Koleksiyoner Sayın Seyit Ahmet Sılay Beyefendi’ye teslim edilen günlük, yakın zamanda (2013) Yeditepe Yayınları’ndan yayımlanmıştı. İstanbul Beşiktaş’taki evinden kalkıp Çanakkale Kerevizdere’ye geçerek Fransızlara karşı mücadele edilen siperde 71. Alay’dan Şehit Teğmen İbrahim Naci’nin kaleminden okuduğumuz günlük, 29 gün boyunca cephede geçirilen o süreçte nelerin yaşandığını, hangi duygu ve düşüncelerle insanların savaştığını bizlere göstermekle kalmıyor, edebi üslubuyla da Çanakkale’yi, oradaki metaforları bizlerle konuşturuyor. Kuşların cik cik ötüşlerini annelerin feryat figanlarına benzeten İbrahim Naci’nin en büyük korkusu ise unutulmak... Şehit olup da 1 metrelik çukurlara yatırılan askerleri görünce yaşadığı duyguları kelime kelime anlatan İbrahim Naci, gözlerinin önünde şehit olan askerleri şöyle ifade ediyor: “ Ve dünkü düşüncelerin verdiği hüzünle defterimi açtım. Acı hatıralarımı kaydediyorum. Fakat bilmem bu satırları ailem okuyabilecek mi? Defterim oraya kadar gidecek mi?...” (syf. 60)
İbrahim Naci, Çanakkale Muharebesi sırasında Osmanlı ordusunun 71. Alay. 3. Tabur 10. bölüğünde Teğmen olarak görev yapan bir genç. Şehitliği peşinen kabul eden, cepheye gitmekten korkmayan bir genç İbrahim Naci. Daha 21 yaşında, gencecik. Henüz ömrünün baharında iken, vatan sevgisi ile şehit düşme ihtimalini peşinen kabul etmiş ve şehadet şerbetini içmiş olan Genç Teğmen, muharebe süresince iç dünyasını bizlere anlatıyor. Osmanlı’nın yaklaşık altı asır nasıl ayakta kaldığına dair okuru bir iç muhasebeye yönlendiren kitap, şehitlik sevdasıyla İstanbul’da başlayan ve Gelibolu Kerevizdere’de ruhunu teslim bir gencin dünyasını anlatıyor. Edebiyatı çok güçlü olduğu belli olan İbrahim Naci, şehit olması halinde ailesine ulaştırılması için defterinin ilk sayfasına, satır aralarında da özlemle bahsettiği evinin adresini yazmış. İlk günlerde yaşı itibariyle cephede sıcak çatışmaya gönderilmesine pek izin verilmeyen Teğmen İbrahim Naci, girdiği ilk muharebede ise şehit olmuş. Kim bilir, devam edebilseydi o kısa notlardan oluşturduğu Ahmet Mithat Efendi tadında kitapları olacaktı Türk edebiyatında, muhtemelen uzun bir roman kıvamında da paylaşılacaktı Çanakkale cephesinden yazdıklarını ama ömrü yetmedi, cepheye vardıktan çok kısa bir süre sonra ilk ciddi çatışmasında şehit oldu. Şehit düştükten 12 gün sonra, Bölük Komutanı Yüzbaşı Bedri Teğmen ile ilgili düşüncelerini kaleme aldığı sırada cümlesini tamamlayamadan o da hakkın rahmetine kavuşmuş. Yüzbaşı Bedri Efendi’nin de şehit olmasının ardından günlük Bölük İmamı Katibi A. Efendi tarafından bir tutanakla teslim alınmış. Günlüğe hiç imza atmayan İbrahim Naci, şehit olacağını bildiği gün son satırlara şunları yazıyor: “Saat 11.00 Muharebeye girdik. Milyonlarla top ve tüfek patlıyor… Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allahaısmarladık…”
Ancak günlük burada bitmiyor. Farklı bir kalemle yazılan ve İbrahim Naci’nin şehit olduğunu bize bildiren bir sayfayla devam ediyor. İbrahim Naci’nin bölük komutanı Yüzbaşı Bedri Efendi’nin şehit teğmeninin ardından yazdığı duyguları okuyoruz. Bu duyguların ardına da 3. Tabur İmamı ve Katibi tarafından kısaca düşülen notta, Yüzbaşı Bedri Efendi’nin de şehit olduğunu okuyoruz.
Bize bugünleri bırakmak için canını veren, o toprakların altında yüzlerce İbrahim Naci var. Gencecik yaşında çok büyük bir sorumluluğu yük edinmiş İbrahim Naci’nin fedakarlığı, yüz yıl sonra bu topraklarda yaşayan gençlere de adeta bir ders niteliğinde. Tarih değişir, zaman ilerler ama yaşanılanlar aynıdır. Aynı imtihanlarla sınanırız, aynı hayatın çarpıklıkları karşımıza çıkar, mühim olan ise Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi insanın omzuna yüklediği davasıdır.
”1919’dan Başlayan Tarih Anlayışını Reddediyorum”
Çanakkale’yi anlamak, hem tarihimizi hem de üzerinde yaşadığımız coğrafyayı anlamak anlamına geliyor. Bugüne kadar Çanakkale’yi destansı özellikleriyle okuyup geçtik, tanıyamadık. Bugüne kadar Çanakkale’yi tarih kitaplarında 1. Dünya Savaşı’nın bir cephesi olarak bir paragrafla bilerek yetindik. Oysa Çanakkale bir yaradır, bir iç çekiştir. Çanakkale kendi tarihimizden kopuşun da son halkasıdır. Tarih ve bilinç şuurumuzu kaybetmeden milletçe bir araya geldiğimiz son savaşlardan biridir.
Çanakkale Savaşı sonrası oluşan kaosta geçirdiğimiz evrimler ve değişiklikler, bugün, bizi kendi tarihimizden utanacak kadar soğutmuş, kendi medeniyet ve kültür zenginliklerimizden uzaklaştırmıştır. Bugün Türkiye, benlik sorunu yaşamaktadır, halen kendisini toparlayamamıştır. İbrahim Naci yüz yıl önce Çanakkale ile imtihan edilirken, bizler de bugün içerden ve dışardan Türkiye’yi bölmek isteyenlerle imtihan ediliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 Nisan 2016’da yaptığı konuşmasında “1919’dan başlayan tarih anlayışını reddediyorum” derken İbrahim Naci’ler gibi aynı sorumluluğu yüklenmiş, bu coğrafyayı ayakta tutan kültür ve medeniyet mirasını da, bu coğrafyanın tarihini de sahiplenmişti. İmtihanımız önümüzde, Allah yar ve yardımcımız olsun.
GENÇ'ın Yazısı.