Yeni Nesil Medyacılar Adaletten Yana Olsunlar
Haber okuma ve haber takibi yapma ihtiyacı, yaşadığımız şu dönemde en önemli ihtiyaçlarımızdan. Bunu da doğru ve hızlı yapmak istiyoruz. Peki nasıl olacak? Kim doğru ve hızlı haber yapıyor? Medyaya güven zaten azalmakta... Tam bu hususta ciddi çalışmalar yapan Anadolu Ajansı’ndan bahsetmemiz gerek: Çalışmaları genç medya mensuplarının dikkatini çekiyor, geleceğin medyasına yatırım yapıyor. Anadolu Ajansı Haber Akademisi Koordinatörü Ümit Sönmez’le bunları ve diğer önemli medya meselelerini konuştuk...
Anadolu Ajansı Haber Akademisi’nden bahsedebilir miyiz? Ne zaman kuruldu, hangi amaçları misyon ediniyor?
Öncelikle teşekkür ederim geldiğiniz için. Anadolu Ajansı Haber Akademisi 2011 yılının sonlarında hayat bulan bir organizasyon. Malum, Anadolu Ajansı ise Cumhuriyetten önce 1920’de kurulan bir kurum. Kısmet olursa 2020 yılında yüzüncü yılını icra edeceğiz. Bu anlamda Anadolu Ajansı’nın kendine biçtiği bir misyon var. Bu misyon da dünyanın en iyi ajanslarından biri olarak, en etkili ve dünya çapındaki haberleri ile etki oluşturan bir ajans haline gelmek.
Anadolu Ajansı’nın muhabirlerinin hepsinin fotoğraf, görüntü çekebilmesi, bunları nasıl iyi yapabileceğini bilmesi gerekiyor. Aslını isterseniz şöyle anlatmak lazım: Akademi ile piyasa arasındaki o boşluğu dolduran bir yerde akademi tam olarak. Yani akademi ile teori eğitimini almış, bu anlamda kendini donanım sahibi yapmış genç kardeşlerimizi piyasadaki ustalarla bir araya getirip, birlikte habere gönderip, eski arkadaşlarımızın tecrübelerinden faydalandırıp o piyasa ile akademi arasındaki boşluğu doldurmak gibi bir görevi var Haber Akademisi’nin. Bizim bakış açımız böyle yani.
Bir konuşmanızda, ”Haber Akademisi sadece AA’ya değil bütün medya kuruluşlarına hizmet verecek” şeklinde bir ifadeniz olmuştu. Bunu açabilir miyiz biraz: Medya mensupları yetersizdi gibi bir anlam olabilir mi?
Hayır... Olur mu öyle şey? Az önce söylediğim gibi akademi ile piyasa arasındaki boşluk sıkıntısını yaşayan sadece Anadolu Ajansı değil. Tüm medya kuruluşları bu sıkıntıyı yaşıyor. Şimdi nevzuhur bir gazetecilik biçimi var: Yeni nesil gazetecilik ya da yeni nesil habercilik. Aslında bu, medya patronları açısından çok hoş bir fikir. Bir muhabirin hem fotoğraf çekebilmesi, hem video çekebilmesi, hem haberin metnini yazabilmesi, bunu sosyal medyada kullanabilmesi, aynı zamanda videonun basit de olsa kurgusunu yapabilmesi, bunu gerekli teknolojik ortama yüklemesi vesaire vesaire… Yani bütün işleri tek başına yapabilen bir insandan bahsediyoruz. Bu anlamda oradaki arkadaşlar eksik değil, onunla alakası yok. Aynı boşluğu özel medya kuruluşları da yaşıyor.
EĞİTİMLERE DEVAM EDECEĞİZ
Biz göreve başlayalı iki seneyi biraz aştı. Bu süre içerisinde çoğu iletişim fakültesi mezunu 3400-3500 yeni mezun gençle yüz yüze mülakat yaptım. Yüzlerce insan bizim eğitimlerimize girdi bu iki sene içerisinde. O arkadaşların hepsinin Anadolu Ajansı’nda istihdam edilmesi pratik olarak mümkün değil. Geçmişte 2011 yılı sonunda Haber Akademisi kurulduğunda daha çok Anadolu Ajansı’nın eleman istihdamı konusunda ortaya çıkan eksikliği giderme açısından oluşturulmuş bir organizasyon ama zaman içerisinde buradaki ihtiyaç azalınca ne yapacağız? Akademiyi mi kapatacağız? Hayır. Eğitimlere devam edeceğiz. Zaten bu yönde bir talep de var.
İletişim Fakültesi’ndeki ilk dersimizde, hiç unutmam hoca: “Arkadaşlar siz büyük bir yalanla buraya geldiniz. Haberlerde objektiflik diye bir şey yoktur. Objektiflik tamamen yalandır. Asıl olan taraf olmaktır ama adil yazmaktır, adalet sahibi; vicdanlı olmaktır” demişti. Az önce bahsettiniz ama Anadolu Ajansı’nın devletle olan ilişkisi zorlaştırıyor mu haber yapmasını?
Anadolu Ajansı bir devlet kurumu değil. Anadolu Ajansı’nın devletle olan ilişkisi sadece Maliye Bakanlığı ile olan ilişkidir. Dışarıdaki herhangi bir anonim ajansın devlete karşı yükümlülüğü neyse Anadolu Ajansı’nın da odur. Devlet, Anadolu Ajansı’nın hazine vasıtası ile ortaklarından bir tanesidir. Bunun dışında Anadolu Ajansı’nın çok sayıda farklı ortağı var.
OBJEKTİFLİK YOK, ADALET VAR
Hocalarınızın yaklaşımına katılıyorum açıkçası. Yıllar önce Hüda Galya isminde Gazze sahillerinde ailesiyle beraber vurulan bir kızcağız vardı. Gazze’ye gittiğimde kendisini evinde de ziyaret etmiştim. O kızcağızı Brezilya’daki medya İsrailli, onu vuran gemileri de Filistin gemisi olarak vermişti. Koca bir ülkeden bahsediyorum bak. Bu dehşet bir şey, insanı korkutan da bir şey aynı zamanda. Hele ki yeni medya diye tabir edilen, neredeyse kurallarının olmadığı ya da orman kurallarının geçerli olduğu sosyal medya da söz konusuyken bu durum çok daha iç yakıcı ve can acıtıcı olabiliyor. Habere yaklaşırken ve sunarken adalet duygusunun içinden çıkması lazım. Eğer öyle davranılırsa sorunların büyük bir kısmı ortadan kalkacaktır. Bunu düzeltecek olanlar da medya mensupları, medya çalışanlarıdır; siyaset değil. Bu anlamda genç kardeşlerimize en önemli önerilerimizden bir tanesi de o olur. Ne olursa olsun haktan, adaletten, doğrudan yana olsunlar.
Sivil toplum kuruluşlarında da aktif olmanız, yapılarını bilmeniz dolayısıyla, STK’lar, dernek ve vakıfların medya ile olan ilişkisini, ilerleyişlerini nasıl görüyorsunuz? Yeni bir “STK medyacılığı” diye bir durum var sanki...
STK’ların en çok çalışma yaptığı yerler, krizlerin en çok yaşandığı alanlardır, yani bir şekilde krizin içinde oluyor bu arkadaşlar. Bu birçok risk ve tehditle birlikte birçok fırsatı da beraberinde getiriyor. Ajanslar ise onların geçtiği haberlerle, görüntülerle, ne olup ne bittiğini, ne yaşandığını daha sağlıklı bir şekilde görebiliyor. Bu açıdan STK’ların yaptığı medya çalışmalarını çok önemsiyorum. İnşallah daha güzel çalışmalara el atacaklarına da inanıyorum.
MAVİ MARMARA’DA MEDYA ETKİLİYDİ
Biz Gazze’ye kara konvoyu ile giderken gece saat 1’e kadar her gün canlı yayınlarda televizyonlara bağlanıyorduk, gazetelerden arkadaşlarla görüşüyorduk. Sabah saat beşten itibaren başlıyordu bizim mesaimiz. Her gün canlı yayın aracılığıyla yanımızda olan biteni anında aktarma şansımız oluyordu. Hakeza Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yol alırken dünya belki de ilk defa canlı olarak İsrail ordusunun yapmış olduğu katliamı birebir görmüş oldu. Belki de İsrail’in bu kadar yalnızlaşması ve krizin derinleşmesindeki en önemli faktörlerden bir tanesi de oydu. İnsanlar bunu canlı olarak görmeseydi aynı etkiyi yaratmayacaktı.
Hem medya mensubu olan hem de medya mensubu olmak isteyen gençlere kendilerini yetiştirmeleri için ne tavsiye edersiniz? “Ben oldum” doymuşluk havası da hata yaptırıyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Türkiye’de yetmiş küsür iletişim fakültesi var. Bu ne anlama geliyor? Kabaca yılda beş bin iletişim fakültesi mezunu. Peki Türkiye’nin kaç tane iletişim fakültesi mezununa ihtiyacı var? Ayrıca iletişim fakültelerinde dört yıl boyunca biz bu arkadaşlara ne öğretiyoruz? Anadolu Ajansı Haber Akademisi’nin en uzun eğitimi dört aydır. Dört ay içerisinde biz arkadaşlarımıza Ajans Muhabiri olmak için gereken temel eğitimi veririz ki bunun bir ayı da pratiktir. Herhangi bir hadsizliğin içine girmek istemiyorum. İletişim fakültesinden mezun arkadaş geliyor. Soruyoruz: “Ne yapıyorsun, ne ediyorsun?” diye. “Gazeteciyim” diyor. “Ne gazetecisi?” dediğimiz zaman bir anlık bir boşluk oluyor. Çok basitinden girelim hangi alanda çalışıyorsun: Ekonomi mi, emniyet mi, adliye mi, sağlık mı, eğitim mi, enerji mi, finans mı, magazin mi, spor mu?
GENÇLER, DİL ÖĞRENİN...
Bir de bana: “Biz Türkçe yapacağız gazeteciliği” diyor bazı gençler. Tamam ama yabancı kaynakları nasıl araştıracaksınız? Ya da bir görevle alakalı falan yurt dışına gittiniz. Nasıl iletişim kuracaksınız insanlarla? Hadi onu geçtim, bir iş başvurusunda 4000’den fazla iletişim mezunundan ne farkınız var sizin? Yani kimse kara kaşınıza, kara gözünüze sizi işe almaz.
Birçok farklı uluslararası medya kuruluşu Türkiye’de kendisine muhabir arıyor. Bulabiliyor mu? Hayır. Gezi olayları sırasında Türkiye’de yaşanan olayların yurt dışına bu kadar taraflı bir şekilde aktarılmasının sizce sorumlusu kim? Bu olayları hakkaniyetli ve adaletli bir şekilde anlatabilecek insanların yabancı dil yetkinliğinden eksik olması. Birileri bunu biliyor ve manipülasyon yapıyor diye onlara kızabiliriz, tamam. Ama kızmak çözüm mü? Hayır.
BİZ KISIR BİR TOPLUM DEĞİLİZ
Farkında mısınız? Konuşulan konu her ne olursa olsun taş çatlasın 40-50 uzmanın etrafında dönüyor Türkiye medyası. Baktığında sporda da ekonomide de tarihte de hatta magazinde de aynı insanlar konuşabiliyor. Düşünebiliyor musunuz? Biz böyle kısır bir toplum muyuz? Asla kabul etmem ben böyle bir şeyi. Gençlerin tamam demelerini, ”yeter” demelerini kabul edemem.
Salih Yüzgenç'ın Yazısı.