Bakış
Mart 2017 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Elif Alagöz
Şu an… Şimdi tam olduğumu hissedemem. Bütün duygularım, hayallerim ve hayatım bir bütün olarak birleşemez. Aynada gördüğüm resim, nasıl baktığımın bir tezahürüdür çünkü. Kendime ve kainata açılan kapılardan girebilirim zaman zaman, her yolum ona çıkabilir ama bunu her seferinde değerlendirebilir miyim? Bilmiyorum. Güvenemiyorum bakışıma. Neden bakışta süreklilik arzuluyorum?
Ateşte bedeninden, hicrette vatanından, kurbanda evladından vazgeçen İbrahim aleyhisselamın verdiklerine karşılık daha iyilerine aldığına şahidim de ondan. Daha iyi beden, daha güzel yurtlar, ikinci bir oğul birer lütuftu Halilürrahman’a. Elinden alınanın aslında verilmek için olduğunu biliyordu belki ama bıraktığı şeylerde gönlü kalmamasının tek nedeni bu değildi şüphesiz. Tam teşekküllü bir ‘bakış’tı… Balığın suyu boğulmak olarak görmemesi kadar fıtri bir bakış hem de.
Bütün bunlar boşuna yaşanmadı elbet diyordum kendi bakışımın önünü açmak için bir medet arayarak. Her kıssanın bir hissesi yok muydu? Belki evvelden hissem azalmış veya ne olduysa oldu bakışımı kirleten her şeyin insafsızlığına terkedilmiştim. Baktığımın gördüğümü aldatmasına seyirci bırakılmıştım. Nasıl bir handı bu varlığa açılan gözler ki nazarıma giren her suni şeye gönül koyasım gelmişti. Yalpalamıştım. Fakat yürekten boyun eğmeme engel değildi bakışımın çapaklı algıları.
Endişelerim ikazdı evet. Öyle ya kayboldum diyebilmek için önce var olmalı. İlerde olacaklar için kaygılanmak, insana zaten bakışının dışındaki yerlerde var olmadığını anlayamamasının cezası. O cezayı da herkes yemez zaten. Dememiş miydi bir güzel insan:
Kiminin eteği bir kibritle tutuşur ve yanar gider, kimi de ateş ormanında İbrahim olur, yanmaz.
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.