İran`da Devrimden Küresel Sömürüye
Fatih Günel
1979 yılı, sadece İran devriminin gerçekleştiği bir tarihi değil, İsrail ile Mısır arasında imzalanan Camp David Antlaşması’nın ve Sovyetler`in Afganistan`ı işgal etmeye başladığı yılı da ifade eder. Devrimin ardından geçen 38 yıl içinde birçok sorunsal ile karşılaşılmış olmasına rağmen İran, Ortadoğu’nun en önemli aktörlerindendir.
İran devriminin gerçekleşmesindeki en önemli aktörlerden biri olan ulemanın halk üzerinde büyük bir etkisi söz konusudur. Örneğin 1872 yılında Şah, İngilizler’e verdiği demiryolu işletme, madencilik ve bankacılık imtiyazını ulemanın bu konuya dair sert tutumu neticesinde geri çekmek durumunda kalmıştır. Yine 1891-1892 tarihinde meydana gelen tütün protestolarında halkı mobilize eden grup ulema olmuştur. Kitleler üzerindeki gücünü bir kere daha gösteren ulemanın tavrı nedeni ile Şah, tütün tekelini İngilizler’e verme planından vazgeçmek durumunda kalmıştır. 20’nci yüzyılın başında, İran’daki anayasacılık faaliyetleri ve meşruti rejimin kurulması da ulemanın desteği ile meydana gelen diğer hadiselerdendir.
Kemalizmi Örnek Aldılar
İran devrimini anlayabilmek için 1979 öncesi İran’ı iyi incelemek gerekir. Bu anlamda Şah Rıza Pehlevi, Başbakan Musaddık ve Şah Muhammet Rıza Dönemi kilit öneme haizdir.
İran’ın Şah Rıza Pehlevi yönetimi altında geçirdiği dönem, yukarıdan aşağıya sert `laikleştirme` politikalarının uygulanmaya başladığı bir dönemdir. O dönemde Türkiye`de gerçekleşen Kemalist rejim örnek alınmakla birlikte Kemalizmden çok daha sert politikalar Şah Rıza Pehlevi döneminde uygulanmaya konmuştur. Erkeklerin cübbe giymesinin, kadınların ise peçe takmasının yasaklandığı bu dönemde ulemanın zekat toplamasıda yasaklanmıştır. Şah’ın baskıcı laikleştirme politikalarına karşı Meşhed şehrinde ulemanın önderliğinde gerçekleşen ayaklanmalara rejimin çok sert tepki vermesi neticesinde binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.
1930’ların sonu ve 1940’lı yılların başında Almanya ile başlayan yakınlaşma müttefik devletleri rahatsız etmiştir. Bu durumun ardından İran, İngiltere ve Rusya tarafından işgal edilmiş ve Şah Rıza Pehlevi, İngilizler’in baskısı sonucu, 1941 yılında yönetimi oğlu Muhammet Rıza’ya bırakıp ülkeyi terketmek durumunda kalmıştır. Amerikan yanlısı bir politika uygulayacak olan Şah Muhammet Rıza, babasından devraldığı Persleştirme ve laikleştirme politikasına devam etmiştir.
1950’lerin ilk yıllarına gelindiğinde ise İran siyasetine damga vuran bir isimle karşılaşırız: Muhammed Musaddık. Geniş toplum kesimlerinin desteğini arkasına alan Başbakan Musaddık, milliyetçi kaygılar güden politikaları uygulamaya başlamıştır. Başbakan Musaddık,ülkesini ekonomik kolonizasyondan kurtarmak için İran petrollerini millileştirme kararını alması, İngiltere ve Amerika tarafından tepkiye neden olmuştur. Musaddık`ın bu politikasına karşı BM ve Lahey Adalet Divanı tarafından İran`a ekonomik ve siyasi ambargo uygulanmasını sağlanmıştır. Bu gelişmeler ile birlikte Musaddık`ın kendi iktidarının geleceği için tehlike barındırdığını düşünen Şah, Musaddık`ı görevden aldı. Bu durumun ardından halk sokaklara dökülmüş ve çatışmalar meydana gelmiştir. Mevcut kaos ortamında İran`ı yönetemeyeceğini anlayan Şah, ülkeyi terketmiştir. Ancak bu terkediş uzun süreli olmayacaktır.
”Ajax Operasyonu”
1953 yılında CIA tarafından ”Ajax Operasyonu” adı verilen darbe ile -Musaddık karşıtı Şah yanlısı grupların desteklenmesi sureti ile- seçilmiş Başbakana darbe yapılır. Darbenin ardından Şah, ülkeye geri dönmüş ve İran devrimine kadar eski baskıcı usüllerle İran`ı yönetmeye devam etmiştir. 2000 yılında Amerikan Dışişleri Bakanı Madeleine Albright,2009 yılında ise Obama ABD`nin Musaddık`a karşı yapılan darbeye karıştığını ifade etmiştir.
Şah`ın ülkesine tekrar dönmesinin ardından Amerika ile ilişkiler eski haline geri dönmüştür. Soğuk savaş şartları göz önünde bulundurulur ise o dönemde İran gibi bir ülkede Amerikan yanlısı bir yönetimin olması, Amerika için hayati bir öneme sahipti. Bu kapsamda, 1957 yılında rejimi korumak adına CIA ve MOSSAD’ın yardımıyla, sonraki dönemlerde ülke içinde ve dışında rejim muhalifi birçok kişinin öldürülmesinden sorumlu olacak olan gizli polis teşkilatı SAVAK kurulmuştur. Ayrıca İran`ın nükleer faaliyetleri de Amerika`nın desteği ile 1957 yılında 2 nükleer santralin kurulması ile başlamıştır.
Beyaz Devrim
1963 yılına gelindiğinde, modernleşme çalışmaları ”Beyaz devrim” olarak adlandırılan modernleşme programları ile yeni bir boyut kazanmıştır. Kadınların oy hakkı kazanması gibi birçok siyasi adım bu dönemde atılmıştır. İran’da geniş kapsamlı toprak reformları gerçekleştirilmiştir. Toprak reformundan negatif şekilde etkilenen ulema, bu reform hareketlerine karşı sert bir tutum sergilemiştir.
Bu dönemin en etkili muhalif figürü hiç şüphesiz Ruhullah Humeyni’dir. Beyaz devrime yönelik sert tutumunu, Bu devrimde “beyaz”olan tek şeyin Beyaz Saray etkisi olduğunu ifade eden Humeyni, bu programların yabancıların çıkarlarını perçinlediğini ve Şii geleneklerini yok ettiğini belirtmiştir.
Humeyni, bu dönemdeki faaliyetlerinden dolayı 1965’te Türkiye’ye sığındı. Kısa süre kaldığı Türkiye’nin ardından Irak’a geçen Humeyni, İran yönetiminin Saddam’a yönelik politik baskılarının ardından ise Fransa’ya gitmek durumunda kalmıştır. 1979 yılına kadar Fransa’da kalan Humeyni, farklı ideolojik gruplarla biraraya gelerek İran halkını mobilize etmeye devam etmiştir.
1974 yılında OPEC tarafından petrol fiyatlarının arttırılması, İran’ı beklenmedik bir şekilde zengin etti. Artan petrol gelirlerinin aşırı masraflı reform paketlerine ayrılmasından dolayı alt ve orta sınıf kesimleri bu zenginlikten yararlanamamıştır.Öte yandan yükselen enflasyon ile birlikte alım gücü düşmüş ve orta sınıf konut paralarını ödeyemeyecek noktaya gelmiştir.
Uygulanan başarısız ekonomi politikaları neticesinde 1977 yılında İran ekonomisi kötü bir noktadır. Yükselen işşizlik ve enflasyon oranları, Şah’ın baskıcı politikları ile birleşince, lüks içerisinde yaşayan Şah’ın halkın gözündeki meşruiyeti ciddi oranda azalmıştır.
Şah 1979’da Ülkeyi Terk Etti...
Bu dönemde yurtdışında sürgünde olan Humeyni, kasetler aracılığı ile halkı Şah karşısında kenetlenmeye davet etmiştir. Humeyni’nin halk bazında artan popülerliğinin kendisi için tehdit olduğunun bilincinde olan Şah, Ocak 1978 yılında bir İran gazetesinde Humeyni aleyhine bir makale yazar. Humeyni`ye yönelik“Hint şairi” ve “İngiliz ajanı” gibi ağır ithamlar içeren bu makalenin yayınlanmasının ardından Humeyni destekçileri tarafından geniş katılımlı protesto gösterileri düzenlenmiştir. Rejim, bu gösterileri aşırı şiddet kullanarak bastırmayı düşünür ancak uygulanan bu şiddet halkı Şah aleyhine daha da kenetler. Mevcut durumda ülkeyi yönetme ihtimali kalmayan Şah, 16 Ocak 1979 tarihinde İran`ı terk etmiştir.
Şah`ın ülkeyi terketmesinden 2 hafta sonra 1 Şubat 1979 tarihinde Ayetullah Humeyni İran’a dönmüş ve ardından yaşanan gelişmelerle birlikte yönetimde tek söz sahibi güç olmuştur.
1967 Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail’e karşı alınan alınan ağır yenilgi, laik Arap milliyetçiliğininde yenilgisiydi. Bu tarihten sonra gerçekleşen İran Devrimi, yeni alternatif olarak görülen İslamcılığın da zaferi olarak okunabilir. Devrimin ardından Amerika, dost ve müttefik bir ülke değil, Humeyni’nin ifadesiyle `Büyük Şeytandır` artık.
Milliyetçiler,Liberaller ve Solcular gibi Şah`ın rejimi tarafından ciddi baskı görmüş pek çok grup İran Devrimi’nin gerçekleşmesinde ciddi pay sahibidirler. Şah aleyhine ortak pozisyonda olan pek çok aktör devrimin ardından iktidar mücadelesine başladı. Devrim yapmak nasıl ki büyük bir mücadele gerektiriyorsa, devrimden sonraki iktidar mücadelesi de devrim yapmak kadar önemlidir. Bu iktidar mücadelesini Mollalar kazandı. Güç mücadelesini kaybeden aktörler devrim sonrasında ciddi baskı gördüler ve güçlerini kaybettiler. Devrim kendi evlatlarını yer sözü İran Devrimin’de bir kez daha doğrulanmıştır.
İslam Dünyasında, Devrim`in başında İran`da tüm Müslümanlar`ı kapsayacak yeni bir yönetimin oluşacağı noktasında bir umut söz konusu idi. Ancak devrimin ardından yeni rejim`in mezhep temeli üzerine kurulması ve bunun ardından uygulanan politikalar, bu umudu acı bir realiteye dönüştürmüştür.
İran`ın, Suriye`de 300.000 den fazla insanın öldürülmesinden sorumlu olan gayri meşru Esad yönetimine her türlü desteği vermesi ve Yemen ve Iraktaki aktörlerle farklı düzeylerdeki münasebetlerinde belirgin bir mezhepçilik söz konusudur. Nitekim Arap Baharı sürecinde Şii azınlığın olduğu yerlerde statükonun değişimini destekleyen İran, Sunni çoğunluğun olduğu yerlerdeki değişim taleplerine karşı aksi bir tutum sergilemiştir.
Son olarak şunu ifade etmek gerekir ki 1982 yılında Hafız Esad yönetiminin gerçekleştirdiği Hama katliamında İran neredeyse bugün de oradadır. Rejimin bekasını korumak için kaç masum canın daha öldürülecek olması İran için sayısal verilerin dışında bir anlam ifade etmediği Suriye`de görüldü. İran rejiminin ne kadar daha yaşayacağına yönelik bir fikrim yok. Ancak kendi ulus devletinin çıkarları adına her türlü suça bulaşmış olan İran, ümmetin gözünde meşruiyetini yitirmiştir. İran devriminin geldiği son nokta burasıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
- www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/104949/11-subat-1979da-iranda-ne-oldu-foto
- http://www.huffingtonpost.com/akbar-ganji/iran-green-movement-five-years_b_5470078.html
- http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Analiz/4854?s=orsam%7Cturkish
- https://line.do/tr/20-yuzyildan-gunumuze-iran-tarihi/5qw/vertical
- http://news.bbc.co.uk/2/shared/spl/hi/pop_ups/04/middle_east_the_iranian_revolution/html/1.stm
- https://www.youtube.com/watch?v=Y1SRxk2eU4g iran bir devrin anatomisi: aljazera türk belgesel
GENÇ'ın Yazısı.