Merve Karabulut

Çok kıymetli “zaman”ınızdan bir parça alarak sizi bu yazıyı okumaya davet ediyorum.

Sanki zamanımız çok da bir de okumaya mı ayıracağız, değil mi? Evet, zamanımız yok. Çünkü herkes böyle söylüyor. Hepimizin dertlendiği ve yüreğinde kanayan bir yaradır bu. İyi ki çok eskilerde yaşamıyoruz. Bir yerden bir yere giderken insanların ömrü yetmezmiş çoğu zaman. Günler, haftalar, aylarca yolculuk ederler sonra bir de o yolu geri dönerlermiş. Şimdi ise kilometrelerce uzaklığı 1 saatte gidebiliyor ve ya okyanuslar ötesine çok kısa bir süre sonra varabiliyoruz. İnsanlar önceden birbirlerinden haber almak için günlerce beklermiş, şimdi ise şıp diye telefonla kim, nerde, ne yapıyor hepsini öğrenmek mümkün. Teknoloji hızla ilerliyor, gelişiyor ve bize zaman kazandırmaya çalışıyor. Zamanımızı arttırmaya çalışan teknoloji sayesinde şanslı bir nesiliz.(!)

Büyük büyük ilim adamları, âlimler çıkmıyor günümüzde. Kendimize haksızlık etmeyip “kolay kolay” çıkmıyor diyelim. İbn Haldunlar, Ali Kuşçular, Gazaliler ve daha niceleri… Gönül ister ki şu çağımızda yine çıksın. Ama ne kadar çabalasak da bir şeyler eksik kalıyor. Bu çağda her şeye ulaşmak çok kolay ve her yeri gidip görmek, başka yerlerin kültürünü, tarihini, insanlarını tanıyıp öğrenmek çok kısa bir zamanımızı alır. Bizler bunları yapamıyoruz, çünkü zamanımız yok. Araştırma yapamıyoruz, kitap okuyamıyoruz, küçük bir yazı okuyamıyoruz veya seyahate çıkamıyoruz. Neden? Vaktimiz bize yetmiyor çünkü. Çelişkinin tam ortasındayız aslında. Teknoloji hızla akıyor ve zamanı bize getirmeye çalışırken onu da bizden alıp gidiyor. Her şeyi yapma süresi kısalırken bize çok daha fazla zaman kalması gerekirken bizler onu bulamıyoruz. Acaba kaybettiğimiz zaman mıydı yoksa yitip giden fikirlerimiz, düşüncelerimiz, değerlerimiz mi?

“İki Şeyde Şifa Vardır”

Gelişen teknolojinin bize bereketten çok bereketsizlik getirmesinin sebeplerini şöyle kısa bir şekilde sıralamaya çalışırsak en başta söyleyebileceğimizi Efendimiz`in (s.a.v.) sözüyle dile getirebiliriz. ”İki şeyde şifa vardır”, buyuruyor Efendimiz. Bunlardan birinin Kur’an’ı Kerim olduğunu bizlere bildiriyor. Zamanın şifası da, bereketi de Kur’an’dır. İnsanoğlu unutkan bir varlıktır. Kur’an bizlere hayatın hızında unuttuklarımızı hatırlatır ve böylece o hızın içinde kaybolup gitmekten korunmuş olup, zamanı ona göre şekillendirerek, onu öldürmekten sakınmış oluruz. Zamanı öldürmek yerine Kur’an ile önce kalbimizi sonra da zamanı yaşatırız.

“Bereket Büyüklerinizdedir”

Bir diğer bereketsizlik sebebi de kanaatimce şu hadisi unuttuğumuzdandır: “Bereket büyüklerinizdedir.” Teknoloji insanı yalnızlaştırmaya, bireyselleştirmeye doğru götürüyor. Büyüklerden uzaklaşıyoruz. Teknoloji daha yeni yeni adımlar atarken insanların her akşam birlikte olmaları, bir araya toplanıp muhabbet etmeleri evlerinin, zamanlarının ve en önemlisi gönüllerinin bereketiydi. Şimdi o yüzden sürekli eskiyi özlüyoruz. Sosyal medyaya bakacak olursanız herkeste nostaljik bir hava görürsünüz. Sadece sosyal medya da değil, cafelerimizde bile bunu görmek mümkün. Herkeste bir nostalji hayranlığı başlamış durumda. Büyüklerle muhabbet ettikçe, insanlar bir araya geldikçe gönülleri zenginleşir ve daha sonra yaptıkları işi sıkılmadan, en içten bir şekilde yaparlardı. Böylece belki de bir saatleri bir güne bedeldi. Şimdi ise bir günümüz bir saate karşılık gelebiliyor.

“Dua Ömrün Bereketini Arttırır”

Tirmizi şöyle rivayet ediyor: “Dua, ömrün bereketini arttırır.” Çağımızda bir hırs hastalığı var: En iyisi ben olmalıyım, en güzel ben evlenmeliyim, en güzel ev benim olmalı vs. vs. Bunları isterken komşumuz, arkadaşımız ve dünyadaki bütün Müslüman kardeşlerimiz için “en iyisi”ni istemeyi unuttuğumuzdan belki de şimdi vaktimiz bereketsizleşti. Zaman “yok” değil de zaman sadece “bana var” olduğu için böyleyiz belki de. Dualaşmanın önemini ayetlerde de görüyoruz. O zaman elbette bunda bir hikmet vardır.

“Teknoloji Esareti”

Son bir sebep olarak düşündüğüm ve her birimizin dilinde olan sebep de “Teknoloji Esareti.” Teknoloji, hız getirirken bizi kendine bağlayıp yer açtığı zamanı yine kendisi tüketiyor. Evet, her şeyi kısaltıyor elimizdeki bu dijital makineler fakat görmek istemediğimiz bir şey daha var ki bunlar ömrümüzü de bizden çalıyor, değerli zamanımızı “yok”a dönüştürüyor.

Teknolojiden uzaklaşıp onun olmadığı bir yere gitmeyelim elbette. Bu imkân madem var ve ondan kurtulmak neredeyse imkânsız, öyleyse kullanalım gitsin. Ama biz onu kullanalım, asla o bizi değil. Zamanımızı avcumuzun içinde tutup onu yaşatmak mümkün. Bu sıraladığımız sebepler belki de sadece birkaç tanesi fakat önemli olan çözüm yollarını, saydığımız sebeplere geri dönerek bulabileceğimiz gerçeği. Sonuçta birkaç dakikamızı bile kendimiz uzatabilirsek günün kazananı oluruz. Sadece günün değil, Allah’ın rızalığını kazananlardan olmak duasıyla.


GENÇ'ın Yazısı.