En Hayırlı Hayat Arkadaşı: Hz. Hatice
Resulullah’ın (s.a.v.) ilk hanımı olan Hz. Hatice (r.a), asaleti, güzelliği, zekâsı, yumuşak huyluluğu ve serveti ile Kureyş kadınlarından üstün bir durumda idi. Kendisini cahiliye döneminde bile muhafaza etmiş, asil ve faziletli bir hanımefendi olan Hatice validemiz, Resulullah (s.a.v.) ile evlendikten sonra tüm servetini İslâm’ın yayılması için harcayıp tüketmişti.
Peygamber Efendimizin ilk hanımı, ilk iman eden hür hanım ve müminlerin annelerindendir. Kureyş kabilesinin kibar ve asil bir ailesine mensuptur. Babasının adı Huveylid, annesinin adı Fatıma’dır. Nesebi; Hatice binti Huveylid bin Esad bin Abdüluzza bin Kusay bin Kilab’tır. Peygamber Efendimizle baba tarafından Kusay, anne tarafından Lüey sülalesiyle birleşmektedir. Cahiliye devrinde lakabı Tahire idi. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
“Allah’a yemin ederim ki bana Hatice’den daha hayırlı bir hanım verilmemiştir. İnsanlar beni inkâr ettiği zaman o bana iman etti. İnsanlar beni yalanladığı zaman o beni tasdik etti. İnsanlar beni mahrum ettiği zaman o bana malıyla sahip çıktı. Allah beni ondan, diğer hanımlara nasip olmayan çocuklarla rızıklandırdı.” (Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, XXIII, 13.)
Evladını Kaybeden Bir Anne…
İlk çocukları Kasım ile ilgili ibret alınacak bir hâdise şu şekilde cereyan etmiştir…
Hüseyin b. Ali b. Ebi Tâlib (r.a) anlatıyor: “Rasulullah’ın (s.a.v) oğlu Kâsım vefat edince Hz. Hatice (r.a): “Ey Allah’ın Resulü! Kâsım’ın sütü taştı. Keşke Allah süt çağını tamamlayacak kadar onun ömrünü uzatsaydı” dedi. Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: “O süt devresini cennette tamamlayacak!” buyurdular. Hz. Hatice: “Ey Allah’ın Resulü! Şayet bunu bilseydim, onun acısına sabretmem kolaylaşırdı” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Dilersen Allah’a dua edeyim de sana onun sesini işittireyim” dedi. Ancak Hz. Hatice: “Hayır, ey Allah’ın Resulü! Ben Allah ve Resul’ünü tasdik ediyorum” dedi.”
Acaba böyle bir teklife biz muhatap olsaydık ne cevap verirdik? Evet, Hatice validemiz her zamanki gibi asil ve olgun bir duruş sergilemiştir...
Onu En Hayırlı Yapan Neydi?
Eline aldığı kuru bir hurma dalına dayanarak Rasulullah’ın kapısına kadar gelmiş olan yaşlı bir kadın, içeri girmek arzusunu izhar etmesi üzerine;
-Ya Rasulallah, kim olduğunu bilmediğimiz bir ihtiyar kadın, zatınızı görmek istiyor,” dediler.
Resul-i Ekrem Hazretleri:
-Müsaade edin, gelsin,” buyurdular.
İhtiyarlıktan adeta rükû eder halde duran kadın, hurma dalından edindiği asasına dayana dayana Rasulullah’ın kapısından içeri girdi, bir-iki adım ilerledikten sonra, kendisini tanıyan Resûlullah hemen ayağa kalktılar; altlarındaki içi hurma lifi dolu minderlerini göstererek oturmasını istediler.
Rasulullah’ın bu kadına gösterdiği hürmet ve alaka, orada hazır bulunan Hazret-i Ömer’in dikkatini çekti; hatta kim olduğunu merak ettiği bu ihtiyareye gösterilen bu ikramı, biraz da fazla gibi bulduğu içindir ki, ihtiyare kalkıp gittikten sonra:
-Ya Rasulallah, bu kadın kimdi ki, kendisine ayağa kalkacak kadar hürmet ettiniz, minderinizi verecek kadar alaka gösteriniz?” dedi.
Rasulullah’ın cevabı tek cümleden ibaretti:
-Bu kadın, bizim Hatice’nin dostlarındandı!”
Resûlullah Hazretleri, senelerce evvel vefat etmiş olan Hatice Validemize, neden bu kadar alaka duyuyordu ki, O’nun dostlarına bile ayağa kalkıyor, minderlerini vermek kadirşinaslığında bulunuyorlardı? Hatice Validemizin kendisini bu derece sevdiren hususiyeti ne idi?
Bu sualin cevabını da, Hazret-i Aişe validemizin hazır bulunduğu bir mecliste cereyan eden şu hatırada bulmak mümkündür. FahriKâinat Efendimiz, bir aile sohbetinde, Hazret-i Hatice Validemizi uzun uzun yâd etmiş; bazı hatıraları yeniden anlatarak, geçmiş günlerini dile getirmişti.
Hazret-i Aişe validemiz:
-Ya Rasulallah, senelerce evvel ölüp gitmiş olan bir yaşlı kadını, bu kadar hatırlayıp yâdetmekte ne fayda var? Allah`ü zülcelal, size, O’ndan daha genç ve güzelini ihsan etmiş; ağzında dişi bile kalmamış bir ihtiyare yerine daha gencini vermiştir” dedi. Aişe validemizin bu sözlerine karşı Resulullah Hazretleri’nin, Hz. Hatice validemizi niçin unutmadığını bildiren şu cevaplarını, dikkat ve ibretle okumaktayız:
-Ya Aişe! Seneler geçtiği halde Hatice’yi unutmayışım, O’nun dış güzelliğinden değildir. Herkes beni ret ve inkâr ettiği zaman, Hatice bana inandı ve tasdik etti. Etrafımdakiler bana, yalancısın, dediği zaman; Hatice bana, doğru söylüyorsun, asla çekinme, dedi. İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatice, bütün servetini önüme sürerek bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin” dedi. Dünyada yalnız kaldığım günlerde, Hatice, benden asla geri kalmadı; ”bunların hepsi geçicidir, üzülme, ileride bu güçlükleri kolaylıklar takip edecektir” dedi. İşte ben, Hatice’yi, bu fedakârlıkları için unutmuyorum!”
Ahirete İrtihali…
64 sene 6 ay yaşamış olan Hatice validemiz, ölüm döşeğindeyken Resulullah ve üç kızı, Zeynep, Ümmü Külsüm ve Fatıma yatağının etrafında oturmuşlar bu mübarek hanımefendiye son kez bakıyorlardı. Efendimiz (s.a.v) ise, ölüm ona biraz daha kolay olsun diye; Allah’ın Cennet’te onun için hazırladığı nimetleri sayıyordu. Validemizin ise ağzından şu sözler dökülmüştür: “Allah’ım, sayamayacağım kadar övgüye layıksın! Allah’ım, senin huzurunda sana varmayı hoşnutsuzlukla karşılamam. Ancak ben, bana vereceğin nimetlere layık olabilmek için daha fazla fedakârlıkta bulunmayı istiyorum.”
Hz. Fâtıma ile ilgili ise hem hüzünlü hem de bizlere acı acı tebessüm ettirecek bir hâdise gerçekleşir:
Bir gün Fâtıma, babasına “Ya Resulallah, Cebrail’e sorup annemin durumunu öğrenmeden içim rahat etmeyecek.” demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu Cebrail’e sordu o da Hatice’nin Cennet’te Meryem ve Sâre arasında olduğunu söyledi.
Hz. Peygamber’den (s.a.v.) hadis rivayet eden Hatice validemiz; Ebu Tâlib’in ölümünden üç gün sonra, Hicret-i Nebeviye’den üç sene evvel, Bi’setin onuncu yılında Ramazan ayında vefat etmiştir. Efendimiz onu Hacûn Kabristanı’ndaki kabrine kendi elleriyle yerleştirmiştir.
Allah onlardan razı olsun…
KAYNAKLAR
-Tabakât-ı İbni Sad, cilt: 8 sah: 14,52
-Mevahibü Ledünniyye, cild:1 sh:16,214
-Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, sh:1008
-Tarihül Hamis, cild:1 sh:301
Asude Usluer Uğurlu'ın Yazısı.